YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Kültür

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den
Dizi...

  Arşivden Arama


Uzayda başka canlı var mı?

İlk kitabı "Zülkaryneyn"le kamuoyunda geniş yankılar uyandıran İskender Türe'yle, kendisine yöneltilen eleştiriler hakkında konuştuk

Kur'an'da metafizik konularını içeren ayetler her yüzyılda insanların ilgi odağı ve tartışma konusu oldu. İnsanların ayı yeryüzünden seyrettiği dönemlerde uzay insanlar için tüm gizemini ve çekiciliğini korudu. 20. yüzyılda evrenin gizemi çözülür düşüncesiyle insan aya ayak bastı ama, evrenin gizeminin çözülmesi bir yana kainat insanoğlu için eskisinden de grift bir kavram oldu. 'Başka gezegenlerdeki canlıların istilasıyla karşılaşan zor durumdaki dünyalılar' bilim kurgu filmlerinin vazgeçilmez konularından biri oldu. Ufo gördüğünü idia edenlerin anlattıkları dünya basınında sık sık yer aldı. Başka gezegenlerde yaşayan canlıların olup olmadığı konusu bütün çağlarda merak ve tartışma konusu oldu. Kur'an'ın göklere, uzaya olan yaklaşımını incelemek için araştırmalara başlayan İskender Türe, ilgisini Zülkarneyn ayetleri çekince araştırmalarını bu yöne kaydırmış ve böylece "Zülkarneyn" adlı kitap ortaya çıkmış. "Zülkarneyn"le basında geniş yankılar uyandıran Türe, kitabında yer alan iddialarla kısa bir süre içinde eleştiri oklarını üzerine çekti.

Eserinde Hz. Zülkarneyn'in uzaya üç yolculuk yaptığını, Yecüc-Mecüc'ün kıyamete yakın uzaydan yeryüzüne saldıracağını belirten Türe'ye özelikle Hz. Zülkarneyn'in uzaya yolculuk yapamıyacağı hususunda eleştiriler yöneltildi. Ona yöneltilen eleştirilerin kilit noktasında ise Kur'anda sadece 9 yerde kullanılan "sebeb" kelimesi yer alıyor. Dört tanesi Zülkarneyn ayetlerinde bulunan bu kelimenin Kur'andaki diğer dört ayetteki kullanılışıysa "gök yolu" veya "göklere ulaşmaya yarayan bir ip" anlamlarına geliyor.

'Sebeb'in yazılışı

Türe, Kur'an'da "sebeb" kelimesinin sadece "göğe çıkmaya yarayan vasıta" manasına geldiğini iddia etmediğini, "sebeb" kelimesini Kur'an'ın diğer ayetlerde kelimeye yüklediği anlamlarla birlikte kullandığını ifade ediyor. İskender Türe, "Ayette ona sebebi verdik denmiyor. Ona her şeyden bir sebeb verdik deniyor, ayette 'sebeb' kelimesi nekra (belirsiz isim) olarak kullanıldığına göre, göğe çıkmaya yarayan vasıta manası ile sınırlandırılamaz" iddialarını ise şöyle yanıtlıyor: "Bu itiraz boş bir itirazdır. Cevaba bile değmez denilebilir. Çünkü 'sebeb' kelimesine biz 'Apollo aracı' mı dedik ki belirli bir araç olsun. 'Sebeb' kelimesi cins isimdir, 'gök yolu' manasından hareketle 'ona muhtelif gök yolları verilmiştir' veya diğer bir şekli ile 'ona göklere çıkmak için çeşitli vasıtalar verilmiştir' denilebilir"

Zülkarneyn ayetlerinde güneşin battığı yer ifadesinin Zülkarneyn'in bulunduğu yere göre batı değil, dünyanın batı ucunun kastedilebileceği görüşlerini anlamsız bulan Türe, bu konu hakkındaki sorumuzu şöyle yanıtlıyor: "'Dünyanın batı ucu" terimi asırlar öncesinin coğrafya terimidir. Bugün 'dünyanın batı ucu' diye bir şeyin gerçekliğinin olmadığını herkes bilir. Allahu Teala Zülkarneyn'in birinci seyahatinde gittiği yeri 'mağribe'ş-şems' (güneşin battığı yer) olarak tanımlamakta, ikinci seyahatinda gittiği yeri ise "matlia'ş-şems" (güneşin doğduğu yer) olarak tavsif etmektedir. Buradaki iki yerden kasıt batı ve doğu ise neden doğu manasına gelen 'maşrık' kelimesi kullanılmamıştır da 'matli' kelimesi tercih edilmiştir?

Gizemli yolculuk

Kur'an'da bu kelimenin doğu manasına kullanıldığı başka bir yer de yoktur. Ayrıca çok önemli bir husus da 'güneşin battığı yer' terimi sahabe tarafınadan 'güneşin batıda bir yerde bir gözenin içinde gömüldüğü yer' olarak anlaşılmıştır. Yani sahabe ayetin zahirinden bu terimi sadece batı olarak anlamamış, ism-i mekan olarak, güneşin bir gözenin içine girdiği yer olarak düşünmüştür. Ayrıca 'güneşin battığı yer' terimini, Yasin Suresi'ndeki 'Güneş, duracağı yere doğru gider' ayeti ile açıkladığımız üzerinde hiç durulmamaktadır. Sanki bu terim hakkında sadece astronomi verileri ile hareket ettiğimi düşünenler var. Bu iki ayetin zahirleri de batınları da birbirine benzemektedir diyebiliriz."

Her Peygamberin ayrı mucizesi vardır

"Hz. Süleyman (as) bir hükümdardı, Kur'anda kendisine 'hüküm' verildiği bildiriliyordu. Hz. Davud (as) bir hükümdardı ona da 'hüküm' verilmişti. Bir hekim ve hakim olarak bilinen Hz. Lokman'a da 'biz ona hikmet verdik' buyruluyordu. Hikmetin ne olduğunu biliyoruz, yani Hz. Lokman'a hikmet verildiğinden biz onun hakim ve hekim birisi olduğunu anlayabiliyoruz. Zülkarneyn'e ise 'sebeb' verilmişti.

Bu nedenle Zülkarneyn'in başından geçenleri anlamak ve nasıl birisi olduğunu öğrenmek için 'sebeb'in hangi anlamda kullanıldığını bilmemiz gerekir." diyor. Türe, kitabında yer alan tartışmalara neden olan iddiaları için: "Bu fikirlerin, bazılarınca, sadece hayal ürünü olarak değerlendirilmesi mümkündür. Ancak şunu unutmamak gerekir ki; Allah kendine kulluk edecek nefs ve ruh sahibi bir varlık olarak insandan başka canlılar yaratmaktan aciz değildir."

Türe, Ye'cüc-Me'cüc bilmecesini araştıracak

KUR'AN'ın göklere ve uzaya yaklaşımını incelemek üzere bir çalışmaya başlarken kendini birden bire Zülkarneyn hadisesi içinde bulan Türe, araştırmalarının sonucunda "Zülkarneyn" adlı kitabını tamamlamış. Kendisine böyle bir çalışma yapmasını Hüseyin Hatemi ve Yaşar Nuri Öztürk olumlu karşıladıklarını belirtmişler. Zülkarney'in yolculuklarının ve kimliğinin bir gazete sayfasına sığdırılamayacak kadar geniş bir konu olduğunu söyleyen Türe, kendisine yöneltilen soruları, Timaş yayınlarının internetteki adresi "www.timas.com"da kendisine ayrılan bölümde yanıtlıyor. Yayınlandığı andan itibaren geniş yankılar uyandıran kitabında İskender Türe, Zülkarneyn'in birinci seyahatinde "Güneşin battığı yer"e (Solar Apeks; Güneşin Samanyolu içinde yol alırken yöneldiği yer) gittiğini, ikinci seyahatinde ise "Güneşin doğduğu yer"e (Solar Antapeks; Güneşin Samanyolu'ndaki yörüngesindeki geldiği doğrultu) gittiğini iddia ediyor. Türe, Zülkarneyn'in üçüncü seyahatinde ise, (Süddeyn/Seddeyn) iki nebula arasında iki gezegenden birine gittiğini ve oradaki canlılıların diğer gezegende yaşayan Ye'cüc-Me'cüc'ün saldırılarına karşı yardım istediklerini ve Zülkarney'in bunun üzerine gazdan bir sed çektiğini ifade ediyor: "Zülkarneyn, onlardan demir bloklar getirmelerini istemiş, demir blokları kızıl dereceye gelene kadar kızdırdıktan sonra da getirttiği katranı üzerine döktürmüştür. Kızıl derecedeki demiri katalizör olarak kullanan Zülkarneyn, oradaki atmosferden daha hafif yanıcı-gazlar üretmiş, bu gazlar o gezegenin atmosferinden çıkarak çekim gücü daha fazla olan Ye'cüc-Me'cüc gezegeninin etrafında bir katman oluşturmuştur."

Havva Setenay İLHAN


Kağıda basmak için tıklayın.

Merdiven'in çiçeği burnunda
"Ama Sevgi Üşümez" albümüyle müzik dünyasına 'ses veren' Merdiven 2000, Serhan Kelleözü'nün etrafında toplanan "çiçeği burnunda" genç elemanlardan oluşuyor.Orhan Pamuk, İbrahim Tatlıses'e şarkı sözü yazmayı arzuladığını söylediği çıkışında, bir 'keşke'sinden de bahsetmişti. Pamuk, "Akdeniz Akşamları"nı en güzel İbo'nun yorumladığını söyleyip "Bu şarkının sözlerini yazmış olmayı çok isterdim." demişti. Orhan Pamuk henüz, ne İbo'ya ne de bir başkasına şarkı sözü yazmış değil ama, "Akdeniz Akşamları"nın yazarı ve bestecisi Serhan Kelleözü, bir çok şarkı sözünü yazıp besteledi ve arkadaşlarıyla birlikte "Ama Sevgi Üşümüz" albümünde topladı. Kelleözü, Akdeniz Akşamları'nın yanısıra şimdiye kadar pek çok sanatçı-grup tarafından yorumlanan şarkılarla adından söz ettirdi; Hasretler Ayrılıklarla Başlar, Ara Beni Ara Yar, Çiçeği Burnunda... gibi. Üretken sanatçı, Merdiven 2000'nin olduğu gibi, geçmişi 80'li yıllara dayanan Grup Merdiven'in de kurucusu.
Serhan Kelleözü, Eşref Kuru, Devrim Yıldırım, Levent Durgut, Çağlar Anber ve Onur Akça'dan oluşan altı kişilik grubun "çiçeği burnunda" elemanları, "Merdiven 2000" ismini almalarını şöyle açıklıyorlar; "Her neslin bir sonrakine daha kötü bir dünya bırakması geleneğinin; 2000'li yıllarda artık değişmesi gerektiğini aktarmak, en azından bu konuda kendimizi sorgulayabilmek amacıyla bu adı aldık." Grup, yaptıkları müziği, popüler müzik içinde ama, "Anadolu ve dünya müziğine uyumlu bir şekilde sentezleme çalışması" olarak nitelendiriyor.
Haluk Levent ve Feridun Düzağaç'ın "misafir vokal" olarak ses verdiği "Ama Sevgi Üşümez"de, grubun üç ayrı jenerasyonu kaynaştırmak amacıyla albüme aldığı, bilinen (Akdeniz Akşamları, Çiçeği Burnunda, Dilber) üç, bilinmeyen yedi yeni şarkısı bulunuyor. Albümdeki 10 parçanın da söz ve müziği Serhan Kelleözü'ne ait. Düzenlemeler ise Kelleözü, Nail Yursever ve Eşref Kuru tarafından ortaklaşa yapılmış. Ama Sevgi Üşümez'de yer alan parçalardan biri türkü formundayken bir başkası rock motifli, bir diğeri Akdeniz kokuşlu. Albümde Kelleözü'nün ismi öne çıksa da, farklılıkların birliğini, birlikteliğini ve güzelliğini yakalamayı amaçlayan grup, amacına ulaşmış görünüyor.


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED
Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...