YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

İnsan onuru ve medya

Sabah gazetesinde bir haber gözüme çarptı: "İşte AB'ye giriş bileti" başlıklı yazıda, Temel Haklar Şartı'nın maddeleri sıralanmıştı. Temel Haklar Şartı, Avrupa Birliği vatandaşlarının haklarını ve topluluğun vatandaşlara karşı sorumluluklarını düzenliyor. Bu Şartı'ın, büyük ihtimalle, 7-8 Aralık'taki Nice zirvesinde oylanarak resmiyet kazanacağı belirtiliyor.

Birinci madde "İnsan onuru" üzerine: "İnsan onuru dokunulmazdır. Ona saygı gösterilmeli; korunmalıdır"

Basın, ayak bağı

Medyatik infazlara bakınca, bu noktadan ne kadar uzak olduğumuz anlaşılıyor.

Avrupa Birliği üyeliği önünde en büyük engel askerin siyasete müdahalesi ama, medya-siyaset ilişkilerinin ve basındaki pisliğin de, ayak bağı olduğunu kolayca söyleyebiliriz.

Basın, insan onuruna acaba saygı gösteriyor mu?

Hayır...

Sadece bir kısım insanın onuruna saygı gösteriliyor. Saygı göstermek için, bankanın içini boşaltsanız bile, ya medya patronu ya medya patronunun ortağı, ya da onlarla menfaat ilişkisi kurmuş bir işadamı veya devlet ihalelerini gazete sahiplerine peşkeş çeken, bir siyaset adamı olacaksınız. O taktirde dokunulmazlık kazanırsınız.

Örnek çok.

Bugünlere gelmeden önce, eskilerden bir misâlle başlayalım: 1998'de Aydın Doğan'ın elektrik işlerinin başında olan Birkan Erdal, damat Mehmet Ali Yalçındağ'ı şöyle uyarıyordu: "Aman sakın Cumhur Ersümer'in aleyhine yazı yazmayın. Bize ne kadar yardımı dokunduğunu biliyorsunuz."

Elektrik kayıp kaçak oranlarındaki pazarlık halâ sürüyor. Acaba o yardımlar da sürüyor mu?

Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'e bu konuda sorulmuş bir sözlü sorumuz Meclis gündeminde durmakta.

"Yardımcı olan"(!) politikacının onuruna dokunulmaz. Emin Çölaşan'ın, Mesut Yılmaz aleyhindeki cümlelerinin nasıl makasa geldiğini de herhalde hatırlarsınız.

Çölaşan, Samsun-Ankara doğalgaz boru hattının ihalesiz belli firmalara verilişini eleştirmiş, bu işin sorumlusu olarak Mesut Yılmaz'ı ve Anap'ı göstermişti. (20 Eylül 2000) Ünlü yazar "sansüre boyun eğen şerefsizdir" demesine rağmen, paşa paşa yazısından Mesut Yılmaz'ın isminin çıkarılmasına katlanmıştı.

Çünkü kimi medya patronu için, onun bunun veya falânca yazarın şerefi değil, sadece özel kişilerin şerefi önemli.

Rauf Tamer olayı

Nitekim, Rauf Tamer olayında da benzer bir tavra şahit olduk.

Sabah gazetesi, Cenajans'ın sahibi Nail Keçili'den tek satırla dahi bahsetmedi. Ama kendi yazarına karşı aynı itinayı göstermedi.

Rauf Tamer, işler açığa çıkıncaya kadar yazmamaya karar verdi. Belki bu kararı, Sabah yönetimiyle birlikte almıştı. Lâkin, Rauf Tamer, niçin yazmayacağını sebebleriyle sütununda açıkladığı gün, birinci sayfada "Sabah yönetimi Rauf Tamer'e yazdırmama kararı aldı" şeklinde bir haber çıktı. Sabah, daha önce Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand'ın Apo ile ilişkilerini manşetten duyurmuştu; bu yargısız infaz sonucu Mehmet Ali Birand'ın da işine son vermişti.

Türkiye'de, gazetecilik ancak özel çıkarların müsaade ettiği ölçüde yapılabiliyor.

Milliyet, Nail Keçili haberini yayınlayınca, gazete yöneticileri makamlarını kaybettiler. Yalçın Doğan ve Umur Talû, görevden alınmalarıyla, Keçili haberinin hiçbir ilgisi bulunmadığını ileri sürüyor.

Böyle bir sansür yok idiyse, neden Hürriyet'te, Keçili-Demirel fotoğrafı ve Keçili'nin Murat Demirel'e gönderdiği mektup yayınlanmadı?

Ve neden Meral Tamer'in yazısı sansür edildi?

Tamer'in makalesi

Meral Tamer sansür edilen yazısında Keçili -Demirel fotoğrafından ve mektuptan söz ediyordu:

"Yahya Demirel'in gözaltına alınmasından bu yana, bu olayın yazılı ve sözlü medyada ele alınış biçimini dikkatle izliyorum. Bakıyorum kimi televizyon kanallarında, konu arkalara itilmiş, neredeyse önemsiz haber kategorisinde yer alıyor. Sanki adet yerini bulsun diye veriliyor. Amcası Süleyman Demirel'i kollamak için mi, yoksa Egebank'la kendi gruplarının ilişkilerinden dolayı mı, kim bilir? Egebank olayı bu denli güncel olduğu halde, konuya hiç değinmeyen köşe yazarlarına ne demeli? Ben iletişim fakültelerinden birinde öğretim üyesi olsam, Yahya Murat Demirel ve Egebank olayının değişik medya kuruluşlarında ele alınış ve kamuoyuna duyuruluş biçimini, master öğrencilerine araştırma konusu olarak verirdim. Halâ da şansları var aslında. Mesela dünkü gazetelerden başlayabilirler. Egebank'a el konulmadan bir gece önce video kameralarında bankaya girip-çıktığı tesbit edilen Cenajans'ın sahibi Nail Keçili'yle ilgili olarak, dün benim baktığım 10 gazete içinde Milliyet ve Yeni Şafak gazeteleri dışında, tek tip haber vardı: Cenajans'ın sahibi Nail Keçili'nin düzenlediği basın toplantısında söyledikleri: 'Her hafta salı günü yaptığımız rutin reklâm toplantılarından biriydi. Murat Demirel'le özel dostluğumuz yoktur.' Milliyet'te ise özel dostluğu ortaya koyacak samimiyette fotoğraflar ve Keçili'nin Murat Demirel'e yazdığı mektup, özel dostlukla içiçe geçmiş iş ilişkilerinin boyutlarını sergiliyordu."

Meral Tamer ayrıca, Cenajans'ın hizmet verdiği müşterilerinin hemen hepsinin battığını hatırlatıyordu. (Süsler Soba, Cihan Elektrik, İmpexbank, Egebank)

Nail Keçili'nin şerefini düşünüp bu yazıyı yayınlamayanlar, Rauf Tamer'e atışı serbest bırakıyor.

Bir medya patronu düşünün ki, Abdi İpekçi cinayetinde sanık olarak ifade vermiş. Bir diğeri canlı hayvan kaçakçısı... Ağır cezada yargılanıyor.

Bunlar yazılmıyor da, neden sanık dahi olmayan Rauf Tamer, hedef tahtası.

Çünkü, o, medya patronu veya ortağı değil. Kolay bir kurban.

Barlas'ın iki sorusu

Mehmet Barlas günlerdir yazıyor.

Emin Çölaşan'a yönelttiği iki çarpıcı soruyu ben de sütunuma almak isterim:

1) Boşaltılan İnterbank'ın sahibi Cavit Çağlar'a ait olan NTV kanalında, ayda 10 bin dolar maaşla çalışan Emin, İnterbank'ın boşaltılmasına ilişkin kaç tane yazı yazabildi? İnterbank'a devlet el koyarken, NTV, önceden alelacele Ayhan Şahenk'e devredildi. Emin buna seyirci kaldı; yeni patronundan ayda 10 bin dolar maaş almayı sürdürdü.

2) İnterbank, Hazine'nin gözetimi altındayken Etibank Dinç Bilgin ortaklığı ile Cavit Çağlar'a verildi. İnterbank'a el konulmadan hemen önce, Etibank hisseleri Dinç Bilgin'e devredildi. Emin Çölaşan bu konuda yazı yazabildi mi?

Yazamadı. Ama, çeşitli beraat kararlarıyla aksi tecil olunmasına rağmen, Mehmet Ali Ilıcak'ın onbinlerce televizyonu dağıtmayarak okurları dolandırdığını yazdı. Hürriyet'e gönderdiğim hiçbir açıklamayı da yayınlanmadı.

Şirin'in açıklaması

İşte son olarak, eşim Emin Şirin'in Çölaşan'a yolladığı açıklama:

"Haysiyet cellatlığınız, tetikçiliğiniz, hiçbir suçu olmayan insanlara zarar veriyor. Yalan beyanlarınızla, haksız iddialarınızla 63 gün hapis yatmama sebeb olanların başında geliyorsunuz. Sonra da, 63 gün hapis yattığım davadan beraat edince, ne sizin, ne de yayın organınızın çıtı çıkmıyor.

Eşime yaptığınız hakaretler de seviyenizi gösteriyor. Kendisinin yaptığı demokrasi, hukuk ve ahlâk mücadelesini anlayacak iz'âna sahip olmadığınız ortada.

...Güya ahlâka, laik cumhuriyete sahip çıkan, dürüstlük mücadelesi veren bir kahraman rolüne soyunuyorsunuz. Bilin ki yozlaşmanın, ahlâk bozulmasının, yalanın, polis devletinin, manipülatif psikolojik savaşın sembolü haline geldiniz; bizler de sizi, sizden daha fazla sahip çıktığımız devletin, cumhuriyetin, ahlâklı bir hukuk devleti özleminin üzerindeki zehirli dikenler gibi görüyoruz."

Siyasetçiye hakaret

Evet Türkiye kendisine çeki düzen vermeli. Asker, siyasete karışmamalı, siyasetçiye hakaret etmemeli. 2'nci kolordu komutanı Kor. İbrahim Tülü'nün sarfettiğine benzer sözler söylenmemeli. Tülü, Kalite Derneği'nin düzenlediği toplantıda, TSK'yı methettikten sonra şöyle diyor: "Kalite eğitimine en fazla, TBMM'deki politikacıların ve 17 Ağustos'ta organizasyon bozukluğu ortaya çıkan Başbakanlık'ın ihtiyacı var"

Her gün farklı örneklerini gördüğümüz bu tarz konuşmalar, Türk siyasetini ve demokrasisini Avrupa Birliği nezdinde küçük düşürüyor.

Aynı şeyi, Türk basını için de söyleyebiliriz. Kartelleşen ve menfaat ilişkileriyle siyasete göbeğinden bağlanan basın, bir avuç insanın onuruna saygı gösterirken, yargısız infazlarla her gün bir başka haysiyet cellatlığına soyunuyor.

Oysa, yazımızın başında da belirttik. Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı'nın birinci maddesi bu konuda çok açık: İnsan onuru.

"İnsan onuru dokunulmazdır. Ona saygı gösterilmeli ve korunmalıdır."

"Avrupa Birliği önünde medya en büyük engellerden biri" derken, haksız mıyız? Asıl basının kalite eğitimine ihtiyacı var.


17 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...