YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Cümlemizin dili dolaşık

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 21. Dönem 3. Yasama Yılını Açış Konuşması, çeşitli değerlendirmelere konu oldu.

İsmet Özel'in 3 Ekim tarihli yazısı "Cumhurbaşkanı 'Kayıtsız koşulsuz' dedi" başlığını taşıyordu. "Arı Türkçe arayışları"nın yol açtığı tuhaflıkları örneklerle sergileyen İsmet Özel, "bu konuşma sırasında kulağımıza 'etiksel' kelimesi çarpmıştır ki ben, Allah'ın bu aciz kulu, tekrar etmekte zorlandığım bu anlatım biçimini nereye yerleştireceğim konusunda bir karara varamadım. Etik (fr. éthique) öncelikle bir sıfattır. Onu sadece isim varsayarak yeniden sıfatlaştırmak gerçekten ilginç. Bir çok yönüyle önem arz eden konuşmanın Türkçe bakımından ayrıca meraka değer bulunması gerektiğini düşündüm." diyerek yazısını bitiriyordu.

Doğrusu, Cumhurbaşkanı'nın konuşmasından benim kulağıma çarpan hiçbir şey olmadı. Çünkü o konuşmayı dinlemedim. İnternette Çankaya adresinden ulaştım konuşma metnine. Cumhurbaşkanı'nın konuşmasında üç kez "etik", bir kez de "etiksel" sözcüğünü kullandığını gördüm. "Bireysel etik düşüklükleri ile sosyo-ekonomik koşullardan kaynaklanan rüşvet olgusu..." ibaresinde isim olarak kullanılan "etik" iki yerde sıfat, "etiksel"de ise "katmerli sıfat" olmuş. İsmet Özel'e ilginç gelen "etiksel", yani sıfatı yeniden sıfatlaştırma, günümüz Türkçesinde sıkça görülen bir durum. "Fizik-fiziksel, matematik-matematiksel, estetik-estetiksel, vb." örneklerde de karşımıza çıkıyor. Bence asıl üzerinde durulması gereken konu, Cumhurbaşkanı'nın konuşmasında "ahlâk, ahlâkî, ahlâksal" ya da "aktöre, aktöresel" sözcüklerinin ne isim, ne sıfat olarak bir kez bile geçmemiş olmasıdır.

Bu ilginç duruma karşın, Cumhurbaşkanı'nın konuşmasının "Öz Türkçe"ye özenme, "Arı dil"i yeğleme biçiminde algılanmış olması daha da ilginç oldu. Doğan Hızlan, yazısına "Ataç Türkçe'si Çankaya'da" başlığını atarak Nurullah Ataç'ın kemiklerini sızlattı. (Hürriyet, 6 Ekim 2000) Hakan Aslan da, "Ama Sn. Sezer'in konuşmasında beni çok daha hoşnut kılan bir yön var: Sn. Sezer'le "siyasal yeğlemelerimiz" pek örtüşmemekle birlikte, dil konusunda benzer bir tutumu "yeğlediğimiz", dahası "eylediğimiz" anlaşılıyor. Sn. Sezer'in dil anlayışını hemen hiç "esneklik" göstermeksizin meclis kürsüsüne taşımasını alkışlıyorum." cümlelerini yazabildi. (Yeni Şafak, 8 Ekim 2000) Sanırım Hakan Aslan, cumhurbaşkanının 80 sayfalık bir kitap olacağı müjdelenen konuşmasını okumadan, gazetelere yansıyan eleştirilere filan bakarak böyle bir yargıya vardı.

Cumhurbaşkanı Sezer'in konuşmasıyla ilgili görüş ve eleştirilerini yazanlardan biri de Sabah'ın Din ve Siyaset köşesini dolduran politikacı-yazar Yılmaz Karakoyunlu oldu. Ancak Karakoyunlu, metnin sorumluluğuınu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e değil de makama yükleme eğiliminde. Yazısının başlığı "Cumhurbaşkanlığının Türkçesi..." (8.10.2000) "Söylev dilinde", "anlaşılabilirlik" ölçütünü önemli bulan yazar, Sezer'i bu açıdan ve zımnen eleştirirken, örnek vermek gereğini duymamış. "Türk Dil Kurumu'nun 'İmla kılavuzu' çerçevesinde bu metinde doksan civarında dil bilgisi yanlışı var. Belli ki, danışmanları gerken özeni göstermemişler." diyen Karakoyunlu, "imlâ (yazım) yanlışı"nı, "dil bilgisi yanlışı" saymamalıydı bence. Dil bilgisi yanlışı, yazım yanlışına oranla daha önemli ve derindir.

İsmet Özel, 6 Ekim tarihinde "Cumhurbaşkanı ya 'klasiksel' deseydi?" başlıklı yazısıyla, "etiksel" tartışmasını sürdürdü; dil konusundaki tarihsel-toplumsal zaaflarımıza işaret etti.

Bence Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in konuşması, biçimiyle de, içeriğiyle de, diliyle de, imlâsıyla da Türkiye'nin içinde bulunduğu karmaşayı, hattâ karmaşaları, açmazları yansıtıyor. Bulutlarla, kimi yapay, kimi gerçek, kimi kara, kimi gri bulutlarla doldurulmuş, bunaltıcı bir gök parçası. Toprağımızı ve suyumuzu kucaklayacak kas gücünü, beyin hamlesini, gönül zenginliğini bulamıyorsunuz. Kara gerçeklerle pembe düşlerin ikide bir çatıştığı, bu çatışmadan tuhaf morlukların ortaya çıktığı bir metin. Ve elbette yöneticilerinin, açıklıktan yoksun olmayı öteden beri, siyasal-ideolojik, pratik-pragmatik bir "ilke" edindikleri Türkiye'ye özgü bilmeceler...

"Ülkemizde de son yıllarda yararlı ve başarılı çalışmalar yapan sivil toplum örgütlerinin sayısı oldukça artmış ve sivil toplum hareketinde epey yol alınmıştır. Bu örgütlerin, kimi konularda kamuoyuna özlem duyulan ilgi ve duyarlılığı kazandırmakta etkili oldukları mutlulukla gözlenmektedir. İçten dileğim, Türkiye'de güçlenen sivil toplum hareketine anayasal güvence sağlanmasıdır."

Kimi bölümlerinin altını çizdiğim bu cümlelerden hangi sonuçları çıkarabiliriz? Konuşmanın asıl muhatapları olan milletvekilleri, bu cümlelerden ne anlamışlardır? "Kimi konular" hangi konulardır? "Kamuoyu" denince neyi anlamalıyız? "Özlem duyulan" ifadesindeki edilgenliği giderip "özlem duyan" yapsak ve "özlem duyanlar kimler?" diye sorsak, karşımıza hangi "gerçek özne" çıkacak acaba? Bu sorular dürüstçe yanıtlandığında ortaya nasıl bir görüntü çıkacaktır? Bu görüntü, insan hakları, özgürlükler ve demokrasi gibi düzlemlerle çakışacak mıdır, çatışacak mıdır? Suyu bulandıracak sorular mıdır bunlar, yoksa suyun bulanıklığını açığa çıkaracak sorular mıdır?

Gördüğünüz gibi, bu cümlelerde çok yadırgandığı söylenen "erek, erekleme, erim, gereksinme, vb." sözcüklerden hiçbiri yok ama bir dilden beklenen açıklık da yok.

Konuşma metni, dil ve anlatım açısından ayrıca değerlendirildiğinde, özellikle yeni sözcüklerin kullanımında bir "gizli çeviri" işleminin kokusu algılanıyor. Bu hiç de hoş bir koku değil.

Belli ki Sayın Cumhurbaşkanı cümlelerini kurarken rahat, özgür ve korkusuz olamıyor. Hele neşeli olmayı, aklının köşesinden bile geçirmiyor, geçiremiyor. Yurttaşlarının çoğu da onun durumunda zaten diyerek avunabilir miyiz? Hepimiz, örneğin muziplik olsun diye, bile isteye yanlış da yapabileceğimiz bir hoşgörü ortamını mı özlüyoruz? Eğlenme ve içimizi boşaltma gereksinimimizi, televizyon izlencelerinin bayatlamış sululuklarıyla gidermekten, giderememekten usandık mı?


10 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...