Vatandaş, medyadan rahat ve özgür bilgi alamıyor. Medya, bilgiyi seçerek veriyor. Önce seçiyor sonra yamultuyor, deforme ediyor.. Hiç görmediğiniz bilgiler ve haberler var. Gördüğünüz, duyduğunuz veya okuduğunuz şeylerin deformasyon riski oldukça fazla.
Dipsiz Medya adlı kitabınıza da aldığınız bir yazınız var; "Medya Seni Sevmiyorum" başlıklı bir yazı. "Vatandaş Umur Talu" olarak yazmışsınız bu yazıyı ama, ne olursa olsun siz bir medya mensubusunuz.
Vatandaş ama, sistemi izleyen, içimize giren düzeni sorgulayan bir vatandaş. O dönem kritikti tabii... tuhaf ilişkiler oluşmaya başlamıştı bence. Dolayısıyla bunları benimsememek, sevmemek gibi duygusal tarafları da ağır bastı. Ama sonuçta ne derseniz deyin medyayı sevmediğinizi bile medya aracılığıyla ifade edebiliyorsunuz.
Bu yazıda vatandaşın, medyadan özgür ve rahat bilgi alamadığını söylüyorsunuz.
Vatandaş, medyadan rahat ve özgür bilgi alamıyor. Alıyor demek yanlış olur. Bir, almak isteyen alamıyor. Vatandaşı da her zaman kutsamamak lazım. Bir bölümü de reddediyor aldığı bilgiyi. Medya, aynı zamanda seçerek bilgi veya haber veriyor. Önce seçiyor sonra yamultuyor, deforme ediyor.. Bir, hiç görmediğiniz bilgiler ve haberler var. İkincisi ise gördüğünüz, duyduğunuz veya okuduğunuz şeylerin deformasyon riski oldukça fazla. Bütün haberlerin böyle olduğunu söylemiyorum. Ama deformasyon riski de çok fazla.
Medya haberi hangi ölçülere göre seçer, sonra neden yamultur ?
Seçmek, bir kere bu işin fiziki şartı. Elinizde on- onbeş sayfa; bir dergi ise yüz - yüzelli sayfa bir şey var. Bunun içine bir malzeme koymak zorundasınız. Çünkü hayat hiçbir zaman onbeş-yirmi sayfaya karşılık gelmez. İki kaza, iki insan ölmüş... birini abartıyorsunuz, diğerini hiç görmüyorsunuz.
n Birini diğerinden daha değerli kılan nedir ?
Bu seçmeyi yaptığınız, yani fiziken bir şeyi yerleştirmeye başladığınız andan itibaren sadece fiziki değil aynı zamanda sizin kimyanız da devreye giriyor. Kimyanız ne? İnançlarınız, ideolojiniz, haberden anladığınız, sansasyon merakınız veya tam tersi, yayın organının çizgisi, o günkü çıkarlar, o günkü konjonktür, sizin o günkü moraliniz, muhabirinizin haberi getiriş şekli... Bir yığın faktör var. Dolayısıyla gazetecilikte, daha baştan subjektif bir tavır içindesiniz. Yamultma da şu; yamultma, ille bir kötü niyetin sonucu değildir. Ama, biçim veriyorsunuz.
Yamultma kötü bir niyet içermiyor mu?
Orası öyle. Ama diyelim ki yüz tane olaydan on tanesini seçtiniz. O on taneyi yerleştireceksiniz. Biri birinci haber olacak, biri manşet olacak birinin yanına bir kutu koyacaksınız, şu açıdan çekilmiş pozlar, şu görüntü... Kötü niyet, çıkar ve manipülasyonun ötesinde, işin kendisi deformasyon. Yamultuyorsunuz. Yani işin saf halinde bile deformasyon var.
Çıkarlar, yamultmada etkili olmuyor mu ?
Çıkarlar, ilişkileriniz eğer bir grubun parçasıysa, yahut devlet, yahut inançlar... bütün bunlar da yamultmanın diğer unsurları haline geliyor. Bunun sonunda "gerçek tüm çıplaklığıyla yansıtılmalıdır" diye bir idealim yok.
Bir gazetenin veya televizyonun, bir grubun yayın organı haline gelmesi haberin doğruluğuna, objektifliğine etki etmez mi?
Elbette eder. Ama bir grubun parçası olmasa da zaten bu etkiler var. Medya grubu iken başka alanlara yayılanlar, belki gazetecilik ilkelerinden taviz veriyorlar ama, yine de özünde o gazetecilik işlevi bir yerlerde duruyor. Geleneği var çünkü.
Başka alanlardan medyaya geçmek nasıl bir şey ?
O daha da beter. İşgal ordusu gibi geliyor, ya kar zarar kaygıları, ya geleceğe yatırım duygusu, ya bir silah, bir güç olarak bütün medya organlarına sahip oluyor. Gazete yahut televizyon da sonuçta bir işletme. İçinde ücret alan insanlar var. Çalışanları var, harcamaları var. Bir NBC'ye baktığınızda, arkasında silah firması görüyorsunuz. Neden Pentagon aleyhinde haber yapamıyor? Çünkü bütün varlık koşulu Pentagon'la ortak çalışmak.
Gazetenin ait olduğu grubu rahatsız edecek türden bir haberle karşı karşıya kaldıklarında yayın yönetmeni veya o haberi hazırlayan muhabir nasıl davranır ? Ticaret mi, etik mi devreye girer burada ?
Tabii ki işletmeyi bir doğrudan etkileyen şey vardır, bir de dolaylı. İlan ve reklam endişesi vardır, yahut siyasi iktidarla iyi ilişki- kötü ilişki meselesi vardır. Ben bunu bizzat yaşayarak çok net söyleyebileceğim bir sonuca ulaştım. Patronun varlığı ve çıkarları, patron olduğu için elbette vardır. Bunu bir kere kabul etmek lazım. Varlığı ve çıkarları bizim yakındığımız her şeyin müsebbibi değildir. Ben bunu yaşayarak öğrendim. Hem de çok farklı yerlerde ve çok farklı medya dönemlerinde yaşayarak bunu öğrendim. Ciddi bir mesele kraldan çok kralcılık ve kraldan çok kral mukallidi olmak. Burada doğrudan editoryal sorumluluk taşıyan yöneticileri kastediyorum. Onun dışında şu var; doğrudan kendi grubunuz aleyhine kimse kolay kolay haber yapmaz. Ama lehine haber yapıyorsanız, işte orada bir yönetici olarak, editoryal sorumluluk taşıyan bir kişi olarak iradeniz olabilir. Orada kraldan çok kralcı olmayabilirsin.
O anda nötr gibi duran bir haber, ileride grubun işine yarayabilir.
Kimse bu konuda ne çok mükemmeldir, ne de çok başarısız. Herkes arada. Ama bu aradaki dereceler de ciddi önem taşır. Çok somut bir örnek vereceğim; Milliyet'in bağlı olduğu grup TEAŞ ihalesine girdi. TEAŞ haberdir, başka bir gazete de alır bunu haber yapar. Ama aynı zamanda o ihaleye daha doğrusu özelleştirmeye itirazlar da vardır. Muhalefet partilerinin bir bölümünden ve TÜRKİŞ'ten PETROLİŞ'ten falan. Maalesef bizim gazetede TEAŞ ihalesi haberi yapıldı ama karşı görüşler yayınlanmadı. Bu bir refleks. Yanlış bir refleks ama bir refleks. Fakat ne yaptı bu gazete? Aradan üç-dört gün geçti. Okur temsilcisi sayfasında okuyucu -ki ben çok önemsiyorum, Batı'da bile bu kadar neti çok az rastlanan nitelikte bir okur temsilcisi sayfası- TEAŞ anti haberlerinin konulmamasını ciddi bir şekilde eleştiriyordu.
Ama bunlar okur mektubu. Haber gibi yer almadı ve haber gibi etkili değil.
Mesele bu. Ama burada gazete ciddi biçimde eleştirildi, yine gazetenin sayfaları içinde. Aynı patronun, aynı yöneticilerin olduğu bir gazetede üç gün aradan sonra... Mesele şu, o haberi koyacak çizgiyi bulmanız lazım. O haberi koymamanız o haberi yok etmiyor. Bunu farkettiğiniz andan itibaren rahatlarsınız, herkes rahatlar, patron da rahatlar, çalışan da rahatlar. Çünkü bu bir gerçek. Batı'da da böyle gruplar var. Ama haberi saklamanın hiçbir faydasının olmadığını anlamak lazım. Farklı yerlerde bu haberler yayınlanıyor zaten. Gerçeği tamamen örtmenize imkan yok. Kaldı ki burada bir adım ileri gitmişsiniz, kendinizi bu yüzden eleştirecek bir olgun tarafınız da var. Öteki de saygın bir şey. Saygın olduğunu şuradan biliyorum. Yöneticinin de patronun da okurken benimsediği bir şey bu okur temsilcisi sayfası. Çok zor bu. Çalışan da tepki duyar patron da yönetici de.. özerk tutmak önemlidir. Hakikaten özerk bir durumdur bu. Şimdi onu da yapabiliriz. Demek ki burada ne kadar saygın olabiliyorsak, o bölümü koymakla daha çok saygın oluyoruz. İtibar farklı bir şeydir, bazen ticari çıkarlarınız bile itibarınızın sonrasında gelir. Bunu kapitalist mantıktaki yöneticilerin yahut patronların da anlaması lazım. Geleceği itibarla kurarsınız, ticari olarak da belki size dönüşü daha geç ama sağlam olacaktır.