Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Türkiye'de derin devleti, istihbarat-mafya-iş dünyası üçgenini korkmadan, özgün bir sinema dili ve bütün bunları tamamlayan başarılı oyunculuk performanslarıyla beyazperdeye taşıyan yönetmen Derviş Zaim, titiz çalışmasının ilk ürünlerini Antalya'da topladı. Zaim'le "Filler ve Çimen"i konuştuk.
"Filler ve Çimen" Susurluk'a direkt göndermeleri olan ve başlarken 'Filmdeki olaylar ve kişilerin bu ülkeyle ilgisi yoktur, hayali bir kurgudur" gibi bir uyarı olmaksızın bir çok gerçeği hatıra getiren oldukça sert bir film.. Filmin anlattığı şeyden ziyade anlatım biçiminden, kullanılan anlatım stratejilerinden de memnunum. Filmin sert olup olmaması da nereden baktığınıza bağlı birşey. Bir filmin senaryosunu yazmaya başladığınız zaman kendi adıma konuşayım, bir senaryo yazayım çok sert olsun diye oturmuyorum. Koşulların, karakterlerin gerektirdiği ve benim nasıl gördüğümle şekilleniyor öykü. Bu anlamda size katılıyorum. Söylenmesi gereken şeyleri, hatta çoktan söylenmesi gereken şeyleri söylediğine katılıyorum. Bu anlamda Türkiye'de bir ilk olması da benim ayrıca gurur duyduğum birşey. Filmde bir anlamda masumiyeti temsil eden maratoncu genç kız, biraz da bu ülkede suçsuz olduğu halde yönetenlerin kimi hesapları yüzünden hayatı elinden alınanlara tekabül ediyor değil mi? Evet, kendi halinde, kendi hayatını sürdüren, sürdürmeye çalışan, kendisine ait temiz, aydınlık bir yer olsa, kardeşi sağlığına kavuşsa, kendisi de normal hayatına devam etse çok mutlu olacak olan bir kız. Birdenbire hiç kıyısından köşesinden dahi bulaşmadığı bir dünyanın içersinde buluyor kendini. Bizim yaşadığımız ortam da böyle bir ortam aslında. Siz hiç etliye sütlüye karışmıyorsanız dahi birgün bir şey gelip size çarpabiliyor ve bütün hayatınızı mahvedebiliyor. Susurluk'tan esinlendiğinizi söylediğiniz filmde, karakterler de doğal olarak bir milletvekiline, bir tetikçiye benzetilebilir endişesi taşıdınız mı? Özellikle Ali Sürmeli'nin Camoka tiplemesi Yeşil'e çok benziyor.. Böyle bir kuşku olma ihtimali her zaman var. Bu acaba o mu? Filmi izlemeye başladığınızda bu filmdeki şu karakter gerçek hayattaki şu karakterin yansıması mı, onu mu temsil ediyor diye bakmaya başladığınız anda iş bir bulmaca çözmeye doğru gidiyor. Bulmaca çözmeye başladığınız anda da filmden almanız gereken zevki almamaya başlıyorsunuz. Çünkü gerçek hayattaki referans kişisi sizin için daha birebir olduğu için, onu temel aldığınız için onun oradaki tepkilerini, konuşma biçimini, jargonunu beyaz perdede görme beklentileriniz o oranda artmaya başlıyor. Bu anlamda insanı yoksullaştırıcı bir izleme biçimi. Tabi ki bu karakterleri yaratırken birtakım esinlenmelere maruz kaldım. Bunu kendi kendime çok rahatlıkla itiraf edebilirim. Kendi hayatlarından çarpıcı bulduğum kimi seksiyonları ayrı yerlere not ettim. Bütün bunlar etkili olmuş olabilir o karakterlerin yaratılmasında. Ama sadece onları beyaz perdeye aktarmak gibi bir niyetim olmadı. Gerçekte yaşamamış bir karakter yarattım çünkü.
Röportaj: Gülcan TEZCAN
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|