YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Korku mu, koruma güdüsü mü?

Dikkatinizden kaçmış olabilir diye hatırlatıyorum: CHP Kongresi öncesinde genel başkanlık için adı geçenler arasında Deniz Baykal ve Altan Öymen yanında iki isim daha vardı; Hasan Fehmi Güneş ve Hale Kıyıcı... "Kongrede Hasan Fehmi Güneş'in içyüzünü anlatmak için aday olmayı düşünüyorum" diyen Hale Hanım'ın adaylığı üyelik kaydını yenilemediği için kabul edilmedi. 12 Eylül öncesinin içişleri bakanlarından CHP'li Güneş, kongredeki başarısızlığını, Kıyıcı'nın kendisiyle ilgili iddialarına yer veren Cumhuriyet gazetesine bağlıyormuş... Can Ataklı, dün, "Cumhuriyet'i dâvâ etmeyi düşünüyorum" dediğini yazdı Hasan Fehmi Bey'in...

Buraya kadarki anlatımdan, CHP içi bir çekişme sanabilirsiniz Hale Kıyıcı ile Hasan Fehmi Güneş arasındaki kavgayı. Oysa, Hale Hanım, belki de bir 'dünyada ilk'e imza atacaktı adaylığını koyabilseydi: 31 yıl önce bir fâili meçhule kurban giden 'solcu' kardeşinin ölümünden kimlerin sorumlu olduğunu bilen 'solcu' bir politikacıyı köşeye sıkıştırmak için bir 'sol' partinin genel başkanlığına adaylığını koyan 'ilk' kişi...

Hale Kıyıcı'nın ağabeyi Taylan Özgür ODTÜ öğrencisiydi. 23 Eylül 1969 tarihinde İstanbul'da öldürüldü. Kendisi 'sol' kimlikli olduğu için kâtili 'sağ'da aranmıştı. Ancak, şimdi, Hale Kıyıcı'nın çabalarıyla gerçeğin yüzündeki maske aralanmakta: Taylan'ı o zamanki rütbesi üsteğmen olan bir subay ile Pol-Der üyesi bir komiser öldürmüş... Pol-Der, 12 Eylül öncesine damgasını vuran sol-sağ kavgalarında, 'sağcı' Pol-Bir'e karşı kurulmuş, 'solcu' polis meslek örgütüydü...

Şimdi size daha garip bir bilgi aktaracağım: Taylan Özgür'ü öldüren o iki kişinin isimleri de biliniyor aslında; ancak bilenler kimselere söylemiyorlar... 'Kontr-gerilla' konusunu ilk kez gündeme getirenlerden, 12 Mart mağduru, emekli Kur. Alb. Talat Turhan biliyor sözgelimi; cinayet mahalline bakan bir binada oturan ve olanı baştan sona izlemiş bir arkadaşı Talat Bey'e gördüklerini anlatmış... 1991 yılında, bir sohbet toplantısında, Talat Turhan, Taylan Özgür'ü öldürenleri bildiğini, ancak isimlerini açıklayamayacağını söylemiş...

Olayı bilenlerden biri de Hasan Fehmi Güneş... Talat Turhan görgü tanığının kendisine anlattıklarını içişleri bakanlığı sırasında Hasan Fehmi Güneş'e aktarmış... Güneş o bilginin üzerine yatmış...

En garibi ise konuyu ve kâtillerin isimlerini bilen üçüncü kişi: Uğur Mumcu... Olayın ardına düşen Can Ataklı yazdı (23 Eylül 2000): Dosyanın bir kopyasının Uğur Mumcu'ya da verildiğini öğrenince ona gitmiş Hale Kıyıcı. "Uğur abiye, Taylan'ın ölümüyle ilgili bir dosya varmış, size de verilmiş diye sordum. Hiçbir şey söylemedi. Kalktı, bir yere telefon etti. Bir şeyler konuştu. 'Tamam komutan' dedi telefonu kapattı. Sonra bana döndü, 'Üzülme, her şey zamanı gelince ortaya çıkacak' dedi. Sonra biliyorsunuz, öldürüldü."

Ne kadar ilginç, değil mi?

Olayı bir daha özetleyeyim: Üzerinden 31 yıl geçmiş bir siyasi cinayetin fâillerini bilen kişiler var aramızda. Bunlardan biri bir gazeteciydi... Diğeri kontr-gerilla konusunu işleyen kitaplar yazan bir emekli kurmay subay... Öteki ise içişleri bakanlığı yapmış, CHP'ye lider olmak isteyen bir politikacı... Biri hayatını siyasi cinayette kaybetti; ikisi de konuşmamayı tercih ediyorlar...

Acaba neden? Belleğinin gücüyle ünlü Hasan Fehmi Güneş, "O günlerde bana çok sayıda ihbar mektubu veya dosya gelirdi, ciddi olan bütün iddiaların üzerine gidildi; Talat Turhan'la da yüzlerce kez görüşmüşümdür" demekle yetiniyor... Talat Turhan ise, basın toplantısı düzenleyerek, "Elinde belge bulunmadığı ve mahkemeye verilip tazminat ödemeye mahkum edileceğinden endişe duyduğu için iki ismi açıklayamayacağını" söyledi. Her ikisinin açıklamaları da çocuk bile kandırmayacak kadar sığ. Olayda görgü tanığı var; mahkeme için bu bile yeterlidir, ne hakaret davası yahu?

Uğur Mumcu gibi eline gelen bilgileri fütursuzca sütununa taşımasıyla ünlü bir araştırmacı-gazeteciyi, kendisine ulaştırılan dosyaya ve ailenin "Yayınla veya açıkla" baskısına rağmen suskun kalmaya sevkeden ne olabilir? Bugüne kadar 'kontr-gerilla' konusunda onlarca kitap yayımlamış, konferanslar vermiş bir emekli subayı, muhtemelen 'kontr-gerilla' eylemlerinden biri olan Taylan Özgür cinayeti konusunda "Aman bana dokunmayın" tavrına sevkeden ne? Hale Kıyıcı'nın hışmını üzerine çektiği için CHP'ye genel başkan olamadığına inandığı halde kâtilleri açıklamak için kılını kıpırdatmayan Hasan Fehmi Güneş'i ne yapacağız?

Herhalde siz de bu işte bir gariplik seziyorsunuzdur, ben ise bir kaşkariko olduğundan eminim. Peki, ama gerçek ne?

Şöyle bir akıl yürütmeye ne dersiniz: 31 yıl önce bir siyasi cinayeti beraberce işlemiş bir subay ve bir polis söz konusu... İsimleri biliniyor bu adamların... İsimlerini bilenler muhtemelen tanıyorlar da onları... Tanıyorlar ve korkuyorlar... Tanıyorlar ve her ikisine (veya birine) duydukları saygıdan açıklamıyorlar... Tanıyorlar ve yolları sürekli kesiştiği için kendilerine (veya çevrelerine) zarar vermek istemiyorlar... Yoksa o iki ismin açıklanması yakın tarihe yeni gözle bakmayı getireceği için mi bu korku? Hangisi doğru?

1969'un üsteğmeni bugün nerede, emekli oldu mu? 1969'un Pol-Der'li komiseri sağ mı?

Hale Kıyıcı'nın çabaları sonuç almaya yarasa bari...


11 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...