YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

 

 

Ecevit'in namusu asla tartışılmaz!.

1960'ların başında, "Cumhuriyet"te hem dış-politika yorumları yazıyor, hem de gece sekreterliği yapıyordum..

"Gece sekreteri", akşam-üstü, hazırlanmış ilk kalıp gazeteyi teslim alır.. Gelişen haberlerle gazeteyi yeniler ve son baskıya hazırlar..

Çok yorucu bir iştir gece-sekreterliği.. O dönemde bilgisiyar yoktu.. Başka bir binadaki "mürettiphane"de, sayfalara kurşun dökümlerin yerleştirilmesini izlerdiniz.. Sonra da, "matris" denilen yanmaz karton kalıplara, erimiş kurşun dökülür ve bu kalıplar, rotatife takılırdı..

Sabaha karşı, makina dönerken, işiniz biterdi..

Bu gece çalışması, gazetede çalışanların derin dostluklar kurmasına dayanırdı..

O dönem Cumhuriyet'teki çalışma arkadaşlarımdan biri de, kendisine "Gandi" dediğimiz bir kalıpçıydı.. O kadar zayıftı ki, erimiş kurşunlardan kalıp dökerken, atletinin arasından kemikleri sayılabilirdi..

Birgün öğleden sonra, Gandi, dış haberlerdeki odama geldi.. Düşünceliydi..

- Mehmet Ağbey, kızım çok hasta.. Bana yardım et, dedi..

Gandi'nin kızı, ciğerlerinden hastalanmış.. Tanıdığım bir başhekime telefon ettim.. Gandi'nin kızı için, bir yatak temin ettim hastahanede..

Sonra Gandi'ye sordum:

- Kaç çocuğun var?

- Beş çocuğum var, dedi..

Şaşırmıştım.. Gandi'nin (asıl adı Mustafa'ydı) eline geçen para birkaç yüz liraydı..

Sordum:

- Bu maaşla, neden beş çocuk yaptın?

Boynunu büktü Gandi..

- Çocuklardan biri benim.. Diğer dört çocuk, karımın birinci kocasından, dedi..

Üsteledim:

- Gandi.. Bu hayat şartları içinde, dört çocuklu bir dul kadınla evlenilir mi?

Gandi, gülümsedi..

- Ama o kadar namuslu bir kadın ki.. Kaç çocuklu olursa olsun, evlenilir, dedi..

Bugün Gandi'yi hatırlarken, hep aklıma Bülent Ecevit geliyor..

Bülent Ecevit, Türk politikasında, varlığı yokluğundan daha az olduğu iddia edilen "namus"un simge ismi gibi..

Ecevit, gerçekten namuslu..

Başbakanı olduğu hükümetin üyesi bakanlar, rüşvetçilikten yargılanıp, mahkûm olur..

Ama Ecevit'in namusuna, kimse leke süremez..

Ecevit'in başbakan yardımcısı olduğu hükümetin Başbakanı ve Devlet Bakanı, şaibeli işlerden ötürü, Meclis'te düşürülür..

Kimse Ecevit'in adını, bu hükümetin şaibelerine bulaştırmaz..

Sonra yine Başbakan olur..

Onun bu son başbakanlığı döneminde, bankalar boşaltılır.. Üstelik bu boşaltmaları, devletin murakıpları rapor eder.. Ama Ecevit'in bakanları, "yeter artık bu soygun" deyip, düğmeye basmaz..

Ecevit'in ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı, yüzüne silahı dayayıp, intihara teşebbüs eder..

Ama Bülent Ecevit hep namuslu kalır!.

Ecevit sadece namuslu değil, tutarlıdır da..

1980'lerde Özal İMF'yle anlaşıp, ekonomiyi yeniden-yapılandırırken, Ecevit bunu "Latin Amerika modeli" diye aşağılar..

Sonra kendisi, ekonomiyi ve bütçeyi tümden teslim eder İMF'ye..

Körfez Savaşı'nda "Sayın Saddam"ı görmeye Bağdat'a gider.. İktidara gelince de, Amerika'nın Irak politikasına teslim olur..

"12 Mart"ta, "12 Eylül"de anti-militaristtir.. "28 Şubat"ta ise, "atanmış"tır..

Barış güvercini ile iktidar olur, "Kıbrıs Fatih"i ünvanı ve miğferli posterleri ile, erken seçim arar..

Şimdi Ecevit yine namuslu ve tutarlı..

Boşaltılan bankaların sahiplerini "kurtarma projesi"nden söz ediliyor..

Ecevit'in bunlarla ilgisi olamaz..

Acaba Gandi yaşıyor mu?

Herkes "namus"u el üstünde tutmalıdır..

ŞAKA

Bufaloları da kurtaralım!.

İki dana, çayırda otluyorlarmış..

Birinci dana, ikinci danaya yaklaşıp sormuş:

- Kardeş.. Bu deli-dana hastalığı hakkında ne düşünüyorsun?

İkinci dana terslemiş soru soran danayı..

- Bana ne deli-dana hastalığından.. Ben bir helikopterim, demiş..

KISSADAN HİSSE - Bizi de "deli-dana"lar değil, çılgın buffalolar ve cin gibi bankacı-gazeteciler ilgilendiriyor..

TEBESSÜM

Sorunlarımız, milli değerlerimizdir!.

Bu "Avrupa Birliği"nin, çeşitli organları ve belgeleri ile Türkiye'nin sorunlarına, "resmi ideoloji"nin ve "hakim görüş"ün dışında bakış açıları getirmesi, can sıkmaya başladı..

Yok efendim Kıbrıs sorunu ve Ege anlaşmazlığı çözümlenmeliymiş..

Yok efendim, "düşünce suçu" kavramı kalkmalı, "insan hakları"na saygılı olunmalı, "işkence"ye son verilmeliymiş..

Bunlar da yetmiyor.. Kürtçe televizyon yayının mümkün olması isteniliyor..

"Maastricht Kriterleri", "Kopenhag Kriterleri" gibi metinlerle, adamlar açık açık, ekonominin de, siyasetin de "Avrupa'lı" olmasını zorluyorlar..

Utanmasalar, YÖK üniversitelerinin liseye benzediğini de söyleyecekler..

Güçleri yetse, "banka boşaltanları affetmeye kalkmayın", "medya-mafya-siyaset üçgenini kırın", "borsada manipülasyona ve içeriden ticarete yasak getirin" gibi uyarılarda da bulunacaklar..

Bu Avrupa kendini ne sanıyor?

Çözüm bulunmasını istedikleri sorunlar, bizim "milli mefahir"imizin parçaları..

Kıbrıs'ı veya Güneydoğu Sorununu çözersek, biz 21'inci yüzyılda neyle uğraşırız?

Hortumlamasız ekonominin, tadı mı olur.. "Tehditler" olmadan, devlet yönetilir mi?

Bunların hiç aklı yok galiba!.


21 KASIM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...