YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

 

 

Yirmibeş yılda ne değişti?

Etrafınıza bakıp bir yığın olumsuzluğu, çirkinliği gözleyince, benim gibi sizin de başınız "Bu noktaya nasıl geldik?" sorusuyla zonklamıyor mu? Türk basınında okunmaya değer yazarların zihninin bir süreden beri bu soruya odaklı olduğunu hissediyorum. Bazen Ermeni karar tasarısı konusunda, bazen AB ile ilişkilerde, bazen de yolsuzluk ve pislikleri ele aldıklarında, sanki hiç ilgisi yokmuş gibi gelen, ayrıntı sanılan bir konuya değindiklerini görüyorum. Görüyor ve seviniyorum.

Türkiye bugünkü noktadan ancak o noktaya nasıl gelindiği üzerinde kafa yorularak çıkabilir...

Çetin Altan delifişek zekâsı, kıvrak üslubu, edebiyatın çeşitli dallarında kalem oynatması ile haklı bir şöhretin sahibi; onun ilgi duyduğu bir edebi alan da tiyatro... Geçen gün, Ermeni karar tasarısıyla ilgili gelişmeyi irdelerken, yakın geçmişte yaşadığı bir olayı sütununa yansıttı... Okumakta bir beis olmasa gerek:

"1976'da Kadıköy Belediye Tiyatrosu benim 'Islıkçı' piyesini oynuyordu... Piyesin ilk başladığı günlerde 5 orgeneral, üniformalarıyla gelip ilk sıraya yanyana oturdular... Ondan sonra da tiyatroda tuhaf bir grev çıktı ve bizim 'Islıkçı' piyesinin ne zaman oynayıp, ne zaman oynamadığı anlaşılmaz oldu. Ve canım piyes eriyip gitti o arada..."

"Islıkçı piyesinde hamaset edebiyatıyla dalga geçen bir sahne vardı... Simgesel bir manga tâliminde, başçavuş sert bir hamasetle yürütüyordu mangayı: -Bu vatan kimin? Bu vatan senin... Bu gökler kimin? Bu gökler senin... Bu denizler kimin? Bu denizler senin...

"Sanırım üniformalarıyla oyuna gelen generaller pek hoşlanmamışlardı bu sahneden... Piyeste oynayan sanatçıların da, yazarının da ellerinin böğründe kalması umurlarının teki değildi elbet... (..) Hamasetçi olma yerine, yazı adamı olmaya çalışmanın bedelini çok ağır ödedi bizim kuşağın yazarları... Sağlık olsun, ne yapalım... (Sabah, 18 Kasım 2000)

Sabah yazarı, başımıza gelenleri 'hamaset edebiyatı' ile izah etme yanlısı... Yazısının tonunda, "İşte gördünüz, siz hatırlamazsınız ama, geçmişte bizim kuşağın başına bu da geldi" havasını sezmemek elde değil.

Çetin Altan'ın 'Islıkçı' piyesi ile ilgili yazısını, hayret edilecek bir tesadüfle, 'Tiyatro' dergisinin son sayısı (ekim/kasım 2000) elime geçtiği gün okudum. Bir sanat dalı olarak tiyatroyla ilgili yazı, değerlendirme, haber ve söyleşiler yayımlanıyor iki aylık dergide. Çetin Altan'ın yazısıyla paralellik kurmamı sağlayan da, yedi oyun kaleme almış, hiçbirini sahnede görme imkânı bulamamış 1964 Diyarbakır doğumlu Cumali Boynukara ile yapılmış bir söyleşi oldu. 'Çok geç olmadan' adlı eserini Devlet Tiyatroları (DT) programa almış, oyuncular seçilmiş, provalar yapılmış, başlayacağı gün ilân edilmiş, biletler basılmış... Sonra?

Sonrasını Mustafa Demirkanlı'nın söyleşisinde Cuma Boynukara'nın anlatımından izleyelim:

"İki polis gelip 'Burada böyle böyle bir prova yapılıyor, Devlet Tiyatrolarında böyle bir oyun varmış, oyun TC devletini küçük düşürüyormuş' diyorlar. (..) Bana aksettirilen bu." Bu öğrendikleriyle DT sorumlularının karşısına çıkıyor yazar ve "Bana açıklayacaksınız" diye bastırıyor. Ferdi Merter'in yazara açıklaması şöyle: "Genel müdür vekili olarak sana hadiseyi anlatayım. Bakan aradı, bu oyunu şimdilik rölantiye alın dedi. 'Yani, bütün iş güç bırakılmış, bu oyunla mı uğraşılıyor?' dedim. 'Bize söylenen bu ve bu hadiseyi konuşmamak en iyisi olur; bekle, zaten Rahmi (DT genel müdürü Rahmi Dilligil, TK) gelecek ve sana bir açıklama yapacak. Bunu da kimseyle konuşma, işin içinde Genelkurmay var' dedi. (..) Garip olan şu; ben oradan çıktım Devlet Tiyatrosu'na geldim, herkes oyuna bir Genelkurmay müdahalesi olduğunu biliyormuş, bir ben bilmiyormuşum..."

İşte size tiyatro câmiasından iki öykü... 25 yıl arayla meydana gelen iki olayda, farklı kuşaktan iki oyun yazarı aynı kuşkuya sahipler: Çetin Altan, eserinin devamını engelleyen grevin beş orgeneralin oyunu izlemesinden sonra çıktığından hareketle sonuca kendiliğinden varmış... Muhtemelen birileri, kulağına, "Sen de hamasetçilikle alayda o kadar ileri gitmeseydin, bak generaller rencide oldu" anlamına gelen bir şeyler söylemişlerdir... Cuma Boynukara'ya, yetkili ağızların, "Anlıyorsun ya, Genelkurmay" dediği anlaşılıyor...

'Islıkçı' hiç değilse sahne almış, yazar olarak eserinin sanatçılar tarafından canlandırıldığını gözleriyle görmüş Çetin Altan; imza attığı yedi oyundan hiçbiri sahnelenmeyen genç yazar ise onun kadar şanslı değil... Kendi başına gelenin nice zaman sonra tekrarlandığını öğrendiğinde, Çetin Altan, "Hamaset edebiyatı" diye başını sallayacaktır mutlaka...

25 yıl önce 'Islıkçı' oyunu gürültüye geldiyse bunun sebebi beş generalin müdahalesi miydi gerçekten? Ya da, gerekli inceleme ve denetlemeleri aşarak DT repertuarına girmiş 'Çok geç olmadan' oyununun sahnelenmesini gerçekten Genelkurmay mı engellemiştir? Yoksa, birileri, askerlerin adını kullanarak kendi heveslerini mi tatmin ediyorlar? "Ne oldu da bu noktadayız?" sorusuna cevap ararken, 'hamaset edebiyatı' gerekçesi yanında, hiç bitmeyeceği anlaşılan bir başka özelliğimiz olarak 'askeri bahane olarak kullanma'nın da altını çizebilir miyiz?

Onu bunu bilmem, neden bu durumda olduğumuz ciddi bir soru...


21 KASIM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...