YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

'Asılma o kadar vanaya, o benim malım...' (1)

 
Ben de ikna oldum ki, bu ülkede "liberaller"in sayısı arttıkça "vatandaşlık" meselesi çok daha iyi anlaşılacak!

 

Şu reklamlar dünyası ne kadar yanıltıcı bir dünya... On gündür televizyon ekranında Tüpraş'ın "halka arzı"nı işleyen bir reklam izliyoruz. İki Tüpraş işçisi (birinin aklı biraz kıt!) nihayet kendilerine "arz" edilecek olan tesislerine kavuşmanın heyecanını yaşıyorlar. Reklam yanıltıcı, çünkü havanın gittikçe ısındığı İzmit'e kulak verecek olursanız reklam metninden bambaşka bir havanın estiğini görüyorsunuz. Tüpraş işçileri bırakın reklam filminde oynamayı, özelleştimenin hepten karşısındalar. Petrol-İş Sendikası'ndan yapılan açıklamada "Tüpraş çalışanı özelleştirmecilere hak ettiği yanıtı verecektir" deniyor. Özelleştirme İdaresi Başkanı Uğur Bayar'ın rafineriyi gezip işçileri Tüpraş'a ortak olmaya çağırması da işçilerin tepkisini çekmiş. Sendika'nın Kırıkkale Şube Başkanı Recep Sefer, "Sayın Bayar işçilerin yoğun ilgi gösterdiğini basında açıklamıştır. Oysa işçilerin katılması bile sözkonusu değildir" diyor. Yani anlayacağınız, Tüpraş'ın "halka arzını" konu edinen reklam filminde oynayanlar birer "oyuncu"dan ibaret!

Yeni Binyıl'ın geçen günkü sayısında Alev Er de köşesinde bu "halka arz" meselesini gözden geçirmiş. Şu günlerde gazetelerin "Alan Kazanacak" (Yeni Binyıl) türünde manşetleriyle aklımız o kadar karışmış ki, Alev Er'in yazısı, deyim yerindeyse "ilaç gibi" geldi. Reklam filmindeki "Asılma o kadar şu vanaya..." repliğiyhle başlayan bu nefis yazı şöyle devam ediyor: "En büyük kamu iktisadi teşekkülünün, TÜPRAŞ'ın özelleştirilme sırası geldi ve hisselerin yüzde 15'i öncelikli olarak 'halka arz' yoluyla oranın işçilerine satılacak. Reklam filminde de bu imkan anlatılıyor ve bir işçi filmin sonunda, vananın başındaki arkadaşını uyarıyor: 'Asılma o kadar, o benim malım... Yani bundan önce senin değildi..." Bu ne kadar hınzırca, bu ne kadar "yapıbozucu" bir eleştiri böyle... Alev Er'i izleyerek söyleyecek olursak şöyle bir durum. Bu işletme özelleştirme öncesi "kamu"nun, yani "senin" ve "benim"ken, sen ona ancak parasını sayıp kendi malın olduğu zaman "benim" diyorsun! Sözü yine Alev Er'e vermek daha doğru herhalde: "Tuhaf bir paradoks ama, durum bu: TÜPRAŞ 'kamu malı' olmaktan ne kadar uzaklaşırsa, TÜPRAŞ işçisi de o kadar kamuya yaklaşıyor, gerçekten kamunun parçası haline geliyor. Çünkü verdiği paraya titizleniyor, vatandaş oluyor..."

Ben bu bakışı çok mu çok beğendim. Ve sonunda ben de ikna oldum ki, bu ülkede "liberaller"in etkisi şöyle böyle değil! Ben de ikna oldum ki, bu ülkede "liberaller"in sayısı arttıkça "vatandaşlık" meselesi çok daha iyi anlaşılacak!

Ne diyordu "halka arz" filminin kahraman vatandaşı? "Asılma o kadar vanaya, o benim malım..."

'Asılma o kadar wanaya, o benim malım...' (2)

Geçenlerde Türkiye'yi ziyaret eden Etyopya Dışişleri Bakanı'nın otomobiline takılan bayrak Ankara'da orta çaplı bir krize neden olmuştu. Hatırlayacaksınız, Etyopya bayrağı da "kırmızı-yeşil-sarı" renklerden oluştuğundan başkentte panik yaratmış ve sonunda Dışişleri görevlileri bayrağın bir köşesine kurşun kalemle "Etyopya" yazarak (yanlış anlaşılmasın diye!) meseleyi çözme yoluna gitmişlerdi. Gazetelerde yer alan bu komik hikâye birçoklarınız gibi beni de şaşırtmamıştı; ben de gülüp geçmiştim. Nasıl ciddiye alırdım, benzer birçok hikâyeden öğrendiğimiz gibi, biz zaten "sembolik" olanla olmayanın bir türlü ayıredilemediği bir ülkede yaşamıyor muyduk? Biz renk ya da harf olsun bütün sembollerin ciddiye alınıp, onlar hakkında bir takım "batıl" inançların geliştirildiği bir ülkede yaşamıyor muyduk?

İşte son bir örnek olarak "W" meselesi... İstanbul Valiliği (biliyorsunuz bu Valilik, karakolda bulunan "şey"e henüz bir ad bulamayan bir Vali'nin Valiliği) "W"nin kabul edilemez olduğunu ilan etti. Valiliğin son açıklamasında "bu yazımın" tek başına bile "kamplaşma ve bölücülük belirtisi olduğu" belirtiliyordu. "Nereden çıktı şimdi bu anti-W hassasiyeti?" dediğinizi duyar gibiyim. Çok haklısınız. Gerçekten de toplum olarak (sadece İstanbul'daki toplum değil, ülkedeki toplumun tamamı olarak) geçen güne kadar W ile bir problemimiz olmamıştı. Öyle ki, ülkedeki okuma yazma bilmeyen nüfus bile hiç değilse W'yi tanıyordu. Nasıl tanımasın? İstanbul Valiliği de dahil olmak üzere memleketteki bütün vilayet ve belediye binalarının yakınlarında birer WC bulunmuyor mu? W harfi milletimizin alfabesine "yabancı" bir harf değil ki...

Eğer bu delili beğenmediyseniz işte size ikinci bir delil: İçinde olmaktan milletçe çok memnun olduğumuz "bilgi çağı"nın bir gereği olarak televizyon ekranında en fazla karşılaştığımız harf de W değil mi? Sadece görmekle yetinmeyip, her gün defalarca "dabulyu, dabulyu, dabulyu, kom.tere" formülünü işitmiyor muyuz? İstanbul Valiliği "bilgi çağı"na bu kadar kapalı mı?

W'nin reddinin arkasındaki neden belki de şudur: İstanbul Valiliği, "üniter"lik (hadi "tekil" de diyelim ki Coşkun Kırca'nın da gönlü olsun!) meselesinde o derece hassastır ki "v"nin tekrarına bile tahammül edememektedir... Niçin olmasın? "Sembolik" olanın tanımında ipin ucu bir kez kaçınca herşey olabilir.


22 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Kürşad Bumin

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...