YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Nevruz'u paranteze alan iki siyaset

 
Dünden bugüne Nevruz'un ve Nevruz etrafındaki siyasal saflaşmaların "yakın tarihi", bu topraklardaki "anonim" çarpık algılama biçimini eşsiz bir çıplaklıkta teşhir etmektedir.

 

Nevruz'un "v" ile mi yoksa "w" ile mi yazılması gerektiğine dair "siyasi" tartışma, siyasal alandaki kronik gerilimin, başını göstermek için her zemini kullanabileceğini ve kolaylıkla kendine bir yol bulabileceğini gösterdi. Üstelik bu tartışma, bütün özen ve dikkate rağmen, toplumsal olanı da "olumsuz yönde hareketlendirecek" kadar etki gücünü bütün şiddetiyle koruyor.

Devletin yaptığı, toplumsal düzeyde kendini gösteren her farklılığa önce tepki vermek, bu tepki sonuç almazsa "içini boşaltarak" o toplumsal talebi sıfırlamaya çalışmak...

Buna karşılık HADEP'in yaptığı ise toplumsal düzeyde "görünür" olanı indirgeyerek ve dar alan siyasetine çalışır hale getirerek işletmeye çalışmak...

Nevruz bu iki siyaset arasında "toplumsal olanın sıkışmasının" sembolik ve pratik örneklerinden biri olduğu için her zaman hatırı sayılır bir gerilimin merkezi olmaya devam ediyor.

Dünden bugüne Nevruz'un ve Nevruz etrafındaki siyasal saflaşmaların "yakın tarihi", bu topraklardaki "anonim" çarpık algılama biçimini eşsiz bir çıplaklıkta teşhir etmektedir.

Öncelikle her toplumsal talebe, "toplumsal talep" olduğu için değil, hangi siyasete çalıştığına bakılarak yaklaşılmaktadır. Hukuk devleti normlarına aykırı olmayan ve demokratik toplum düzenini bozmaya dönük bir işlevi olmayan toplumsal talepler tek başına meşru sayılmamaktadır, siyasetin geneli tarafından. Siyasetin her bir odağı, görünür olmaya başlayan bir toplumsal talebin kendilerine çalışıp çalışmadığına bakarak meşru sayılıp sayılmayacağına dönük karar beyanında bulunmayı "kollamaktadır." Oysa, hukuk nizamına ve demokratik düzene aykırı olmayan her toplumsal talep doğuşundan itibaren "meşru" olmalıdır, hem devlet erki açısından, hem de siyasal erkin farklı kanatları açısından.

Türkiye'deki "cari işleyiş" ise toplumsal taleplerin "mevzi" siyasetlere göre meşru sayıldığı ya da sayılmadığı bir "parçalanmış bakışaçısı" temelinde yükselmektedir. Toplumsal taleplerin "kime" ya da "neye" çalıştığının gözetlenerek değerlendirilmesi, dikey olarak devlet erki ve siyasal erk arasındaki saflaşmayı belirlediği gibi, ayrıca yatay olarak siyasal alan içindeki bölünmeleri de gerçekleştirmektedir. Dinî taleplerin görünür olmasının ancak belli bir siyasi yapılanmayı ilgilendirmesi, buna karşılık başka kimlik taleplerinin diğer bir siyasi yapılanma ile sınırlı olarak ele alınması ve devletin bunları tümden yoksayması, siyasetin "semboller ve mevziler kavgası" olmasının ve bir türlü gerçek bir zemine oturamamasının sebebidir.

Bu yüzden ne devletin ne de HADEP'in Nevruz'a bakışında gerçek ve demokratik bir "toplumsal talep tanımı ve kavrayışı" yoktur. Korunmaya çalışılan mevziler temelinde bir siyasi saflaşma ve bu saflaşmayı haklılaştırmaya çalışan pozisyon belirlemeler var ortada.

Devlet ve HADEP "v-w" üzerinden bir tartışmayı yürüterek, toplumsal olandan çok "kendi siyasetlerine çalışan bir hareketlilik inşa etme gayreti" içindedirler. Her ikisi de siyasal mühendislik çabalarından geri durma anlamına gelemeyecek kadar toplumsal olandan uzaktır. Kürt sorununun, bu iki siyaset temelinde konuşulmaya indirgenmesinden dolayı da toplumsal olan meşruiyet krizine girmekte ve sıkışmaktadır.

Nevruz'a İbrahim Tatlıses'in katılmamasına sitem eden gençlerin tutumunu açıklamak için "v"nin de "w"nin de işsizleşmesi, her ikisinin de birbirinden anlamsız bir yere düşmesi, meseleyi tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır.

Not: Galatasaray'la ilgili yazdığım yazılara Fenerbahçeli dostlardan gelen tepkileri tabiî ki haklı buluyorum. Galatasaray için yazdığım övücü satırlar öncelikle iyi oynanan futbol karşısında "hakkaniyetin" gereğidir, sonra da Fatih Terim'le olan "hemşerilik bağımın" gereği. Herşeye rağmen o satırları "içim kan ağlayarak" yazdım ve teselli için Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı "devireceği" o eşsiz günü dört gözle bekliyorum...


22 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...