Kötü başlar, mutlu biter...

 
Ülkemizde faaliyet gösteren Alman vakıfları, iki toplumu birbirine tanıtan çalışmalar yürütüyorlar. Konrad Adenauer en faal vakıfların başında geliyor ve siyasilerle gazetecileri hedef alan bir dizi panel ve seminer düzenliyor.

Böyle işler hep benim başıma gelir... Minibüsün iri kıyım şoförünü, yanında kendisinden pek farklı olmayan biriyle ağzı iki karış bize doğru gelir görünce, "Eyvah, yine bir şeyler oldu" demiş olmalıyım... Almanca üç cümle tamamlanınca, içinde yedi kişinin eşyaları bulunan minibüse, yaşları 18'den küçük iki uyuşturucu müptelâsının, camı kırarak girdiğini ve bir dizüstü bilgisayarı ile bir de cep telefonu kaptığını öğrendik.. Bunu duyan Ferai Tınç'ın yüzü kireç gibi oldu; bilgisayarının kayıplara karıştığını düşündüğü belliydi. Onu, "Böyle işler hep benim başıma gelir" diye teselli ettim...

Beş günlük bir 'yerinde inceleme' gezisi için geldiğimiz Almanya'daki ilk durağımız Hamburg'dayım ve gün bir vukuat bir: Ne kadar değer verdiğim bilinen küçük, ama verimli bilgisayarım çalınmış bulunuyor... İki uyuşturucu bağımlısı, minübüsün ön sağ camını kırıp içeri girmiş, en arkada üst üste yığılı valiz ve çantalara doğru seyirtip kaşla göz arası çantamı kapmışlar...

Tam burada, "Valiz ve çantalarınızın minibüste ne işi var?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Elbette doğru olan, valiz ve çantaların o sırada oteldeki odalarımızda olması; ancak unutmayın Almanya'dayız ve dâvet sahipleri böyle bir mazhariyeti konuklarına kolayından bahşetmezler; ayağımız Alman topraklarına değer değmez başlayıp son güne kadar sürecek yoğun bir programımız var... Hamburg'ta otele gitmek için kaybedilecek yarım saate iki görüşme sıkıştırılmış... Tabii, biz program peşinde koşarken, zavallı çantalarımız da uslu uslu minibüste durmaktaydı...

Bu aslında aylar öncesinden planlanmış, ancak Türkiye'de erken seçim gündeme girince ertelenmek zorunda kalınmış bir gezi. Alman Konrad Adenauer Vakfı, birleşen Almanya'nın bu mutlu olayının onuncu yılında, yeni başkent Berlin merkezli bir program düzenledi. Türkiye'den beş gazeteci dâvetliyiz; heyet başkanımız Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli; Hürriyet'ten Ferai Tınç, Zaman'dan Zafer Özcan ve Cumhuriyet'ten Serkan Demirtaş da bizimle...

Ülkemizde faaliyet gösteren Alman vakıfları, iki toplumu birbirine tanıtan çalışmalar yürütüyorlar. Konrad Adenauer en faal vakıfların başında geliyor ve siyasilerle gazetecileri hedef alan bir dizi panel ve seminer düzenliyor. Geçen yıl ortalığa ateş topu gibi düşen "Türk gençliği değerler araştırması" bu vakıf adına yapılmıştı. Kemalizm üzerine düzenlediği bir seminer de çok tartışıldı. Vakfın "Demokrasi ve İslâm" başlıklı Türkçe-İngilizce bir yayını da var...

Konrad Adenauer Vakfı Türkiye sorumlusu Dr. Wulf Schönbohm daha önce bir parlamenterler heyetini Almanya'ya getirip bizim gibi gezdirmiş; heyetteki ANAP'lıların hepsi bugünkü üç partili hükümette bakan olmuş... O gruba da tercümanlık yapan Tufan Tuncay bu ayrıntıyı öyle bir aktardı ki, Dr. Schönbohm'un elinin uğurlu olduğunu düşünmeden edemedim... "Heyetin genç üyelerinin önü açık, belki Ferai Tınç da, 'ülkemizin ilk kadın genel yayın yönetmeni' olabilir" düşüncesini aklımdan geçirirken, Nail Bey, "Ülkemize geldiğinden beri Dr. Schönbohm ile birkaç etkinliğe katıldım, ne uzadım, ne de kısaldım" deyiverdi. Bütün hayallerim yıkıldı tabii...

Hamburg'a bu benim 30 yıl arayla ikinci gelişim. Berlin'den trenle gelmiştim; öğrenciydim ve dar bütçeli bir Avrupa gezisine çıkmıştım. Kimi yerde otostop yapıyor, kimi ülkeden hızla geçip gidiyordum. Hamburg, İngiltere'ye gitmeden önceki son limandı benim için... O kadar ülkeyi pasaportumda tek bir kirlenme olmadan gezebilmiştim o günlerde; Yunanistan gibi özel sorunumuz bulunan ülkeler dışında kimse bizden vize talep etmiyordu çünkü...

30 yıl içerisinde fazla değişmemiş Hamburg... Gece "Hamburg halkı nereye gider?" sorusuna cevap olarak götürüldüğümüz 'Gröninger' adlı yer ise, Fatih'in İstanbul'u fethetmesinden yüzyıl sonra 1592 yılında, açılmış, hâlâ faal... Mahzene girdik, git git bitmiyor... 100 yıl önce inşa edilmiş Hamburg Eyalet Parlamentosu'nu şu yakınlarda elden geçirmişler... Sürekli ilgilendikleri bir yer de liman bölgesi... Vaktiyle sığınmak veya San Pauli'de eğlenmek üzere korsanlar uğrasalar bile, Hamburg limanı, bugün, Almanya'nın en önemli dışa açılma noktası... Geçen yıl dört milyon konteynır gemisi yük boşaltmış buraya...

'Konteynır gemisi' dendiğinde sizin de aklınıza, karada TIR arkasında taşınan demir kasalarla yüklü gemiler gelmiştir mutlaka; ama bizim burada gördüklerimiz gibilerini havsalanızın alacağını hiç sanmam. Şimdilerde Hamburg limanına uğrayanlar, üzerinde 5-6 bin konteynır taşıyan, uzunluğu 350, genişliği 40 metre dev şeyler... Uçları bucakları yokmuş gibi geliyor insana... Her yıl 1500 bin Alman arabası da buradan ihraç ediliyor...

Çalınan çantam ne oldu peki?

Bu kadar mâlumatı, size, elle yazdığımı sanmıyorsunuz herhalde. Çantam geri geldi. Bizim minibüsün ön camını kırarak içeri giren ve çantamı alıp kaçmaya çalışan iki genci Alman polisi yakalamış... Bizim iri kıyım şoförün yanındaki kişi Hamburg polisine mensup bir dedektifti. Karakola gittik, birkaç imza karşılığı çantamı geri aldım... Yazımı nihayet yerleştiğim oteldeki odamda dizüstü bilgisayarımda yazıyorum, cep telefonum aracılığıyla da gazeteye geçeceğim...

Böyle işler hep benim başıma gelir... Ancak üzülmeyin, kötü başlayan geziler genellikle mutlu biter...