T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Zaman, kıyısı olmayan nehirdir!..

Önceki gün, Anadoluhisarı'nda, Ali Rıza Bozkurt'un yalısında, Harward'lılarla beraber olduk..

Amerika'nın bu ünlü üniversitesinin yöneticileri ve öğretim üyeleri, merak içinde "Fazilet'in ve Nazlı Ilıcak'ın kapatılması"nı, anlamaya çalışıyorlardı..

Nazlı Ilıcak da, bizimle birlikteydi..

O'na, olup bitenleri anlatması için, "Amerika'nın Mülkiyesi" sayılan "Harward School for Goverment"te bir konferans vermesini teklif ettiler..

Bütün bunlar konuşulurken, Boğaz'dan bir Rus tankeri geçti. Gemide, Rusya Federasyonu'nun mavili, beyazlı bayrağı asılıydı..

Birden konuşulanları bırakıp, bu Rus gemisine takıldı zihnim..

Çocukluğumdan beri 'Boğaziçi'liyim..

Ve Boğaz, aslında direklerinde orak-çekiçli bayrağın asılı olduğu bir deniz geçişiydi son 40-45 yılda..

Bir anda, Rusya Federasyonu bayrağının ifade ettiği olayın çapına intikal ettim o kıyıda..

Benim yaşadığım dönemde, bize komşu olan ve bizim sularımızdan geçerek "sıcak denizler"e açılan bir imparatorluk çökmüştü.. Sınırlar da, bayraklar da değişmişti.

Düşünebiliyor musunuz "değişim"in çapını ve "biz"e olan, coğrafi ve sosyolojik yakınlığını.

Ama sanki Türkiye için bu "değişim", hiç olmayan ve önem verilmemesi gereken bir olgu gibi..

Modern ressamlardan birinin bir abstre tablosunu görmüştüm New York'taki bir sanat müzesinde..

Tablonun altında, "Time is a river without banks" yazılıydı..

Yani, "zaman kıyısı olmayan bir nehirdir" deniliyordu..

Bugünkü tablosu ile Türkiye, zaman nehrinde bir kıyı bulup ona atlamış ve "kendi zamanı"nı durdurmuş bir görüntü vermiyor mu?

Geçen haftalarda katıldığım bir sempozyumda, Batı'dan gelen önemli bir gözlemci, Türkiye için teşhisini şöyle seslendirmişti..

-Siz Hür Dünya'nın bir üyesisiniz.. NATO'ya, OECD'ye, Avrupa Konseyi'ne üyesiniz.. Avrupa Birliği'ne aday adayısınız.. Ve siz Hür Dünya'nın, hürriyetler ve insan hakları açısından en geri ülkesisiniz!..

Bu tablonun sergilediği görüntü, siz sayın okurlarıma bir ürperti vermiyor mu?

Şu Anayasa Mahkemesi'nin son kararını bir düşünün..

Aynen Brecht'in cümlelerindeki gibi bir durum bu..

-Bu halk bu demokrasiye layık değildir.. O zaman bu halkı feshedelim!..

Yani bir "parti"yi, bir "üniversite"yi, bir "parlamento"yu kapatmanın, bu kadar kolay olduğu bir "Hür Dünya Ülkesi" kaldı mı?

Kendi yaşam süremizde, hem komşumuz olan bir imparatorluğun çöküp dağıldığını, hem de kendi ülkemizde askeri darbelerle, iki kez parlamentonun kapatıldığını gördük..

Ve 21'inci yüzyılda da, Anayasa Mahkemesi kararı ile, ülkenin "Ana Muhalefet Partisi" kapatıldı..

Yani, 20'nci yüzyılı herkes geride bıraktı..

Biz ise, 21'inci yüzyılda, 1930'ları falan yaşamaya çalışmıyor muyuz?

Bu gidiş, iyi bir gidiş değildir.

Neyse.. Akşam da, "Laila" diye bilinen eğlence mekanındaki bir lokantaya davetliydim..

Binlerce genç, hoparlörden gelen disko müziğin temposuyla, sallanıyordu..

Birden denizde, Fellini'nin gemilerine benzer, ışık içinde bir tekne göründü.. Güvertede, şarkıcı Tarkan vardı..

Havai fişekler patlamaya başladı..

Disc-jockey, Tarkan'ın "Kuzu-kuzu"sunu çalmaya başladı.. Ses, Boğaz'ın karşı yakasından duyulacak kadar yüksekti..

O mekandaki insanlar için, ne "ekonomik kriz" vardı, ne de "Fazilet'in ve Nazlı Ilıcak'ın kapatılması" kararı vardı..

Masamızdaki bir dost, eğildi kulağıma..

-Aman İMF'ciler burayı görmesin.. Bize yardımı kesip, bizden yardım isterler, dedi..

Rus bayraklı, eski bir orak-çekiçli tanker daha geçiyordu Boğaz'dan o sırada..

ŞAKA

Nazlı (Ilıcak) Odaktan

Kapatılmayı ve arkadaşlarının yasaklanmasını, bu kadar kolay kabullenen siyasi kesimlere bir önerimiz var..

Eğer bir yeni parti kuracaklar ise, şarkıcı Tarkan'a liderlik teklif etsinler..

Partinin şarkısı "Kuzu, kuzu", amblemi de, önüne konan herşeyi yiyen bir "kuzu" olsun..

Böylece modernleşirler de..

Nazlı Ilıcak da, adını değiştirip, "Nazlı Odaktan" yapar..

Bu mesele böylece hallolur..

SABAH

Nazlı Ilıcak, keşke banka boşaltsaydı!..

Bir kısım ve özellikle tekelci medyanın organları, bırakın siyasi gerçekçiliği, mesleki ve demokratik ahlakı hiçe sayan yayınlar yapıyorlar..

Hele "Sabah"ın yayınlarına ne demeli?

Gazetenin sahibi "Kartal"da.. Yöneticiler, "Etibank Dosyası"nın sanıkları.

Ve Nazlı Ilıcak aleyhinde, kampanyalar yapıyorlar.

Ülkenin ana muhalefet partisi kapatılmış.. İki milletvekili yasaklanmış..

"Basın", eğer gerçekten "basın" ise, bu durumdan en hafifi ile üzülür, utanır..

Ama onlar için, "siyasi özgürlük mücadelesi" veya "düşünce suçu" önemli değil ki..

Gazeteci dediğin, ancak "banka boşaltmak"tan ötürü suçlanabilir..

Ayrıca, yazarı, milletvekilini, düşünürü susturmak, onlara göre doğal..

"Andıç"ları alıp, Cengiz Çandar'ı, Mehmet Ali Birand'ı susturmadılar mı?

İnsan utanır..

-Şeriata karşı mücadele ederken, bilmeden banka boşalttık!..

Bereket bunlar, laikçi gazete!..

"Laikçi Ahlak" da böyle bir şey işte..

"Sabah"çılar, aynaya bakıp, kendilerine çeki-düzen vermelidir artık!..


25 Haziran 2001
Pazartesi
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED