T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Adrese teslim' kapatma

Anayasa Mahkemesi, belki de tarihinde ilk kez böylesine "adrese teslim" ve göstere göstere bir parti kapatıyor. Öyle bir kapatma ki, ne ilk iddianame ile, ne de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu'nun verdiği ek iddianame ile uzaktan yakından ilgisi var.

Kapatmayı "odak"tan veriyor, ama "odak" tanımı içinde zikredilen isimlerin arasından adeta cımbızla seçer gibi sadece iki milletvekilini yani Nazlı Ilıcak ve Bekir Sobacı'yı yasaklı kılıyor.

Acaba neden?

Sakın bu işin içinde başka işler olmasın. Her ne kadar "zeka kıtlığı" çeken bir toplum olarak tanımlanıyorsak da, o kadar da değil... Kabul edelim ki, Türk toplumunun büyük bir bölümü Anayasa Mahkemesi'nin sayın üyelerinin ne demek istediğini anlayacak kadar bir zeka düzeyine sahiptir.

Hepimiz biliyoruz ki, Nazlı Ilıcak, ünlü "andıç belgesi"nin üzerindeki perdeyi kaldıran bir milletvekili. Bekir Sobacı'yı da Meclis'teki o meşhur konuşmasından tanıyoruz. Ancak bu konuşma, iddianameden yaklaşık iki yıl sonra yapılmış bir konuşmadır. Doğrusu, biraz kafa karıştıran bir durum... Acaba diyorum, siyasi bir davayı "hukukun içine oturtmaya çalışmak" böyle bir şey mi oluyor?

Çıldırmak işten değil, Allahaşkına dünyanın hangi aklı başında ülkesinde böyle bir "komedi" olabilir? Hükümet ve Anayasa Mahkemesi "inceden" bir ittifakla "aman istikrar bozulmasın, borsa etkilenmesin" diyerek, kararda adeta saniyeleri bile dikkate alıyor, ama nedense aynı hassasiyeti hukuka ve demokrasiye karşı göstermekten imtina ediyor.

Esas trajik olan, tek tek hepimizin biricik güvencesi olan "hukukun" erken seçim ve borsa hesapları gibi "basit" bir yaklaşıma kurban edilmesidir. Böyle bir mantık hiçbir şartta kabul edilemez. Aksi takdirde, zihinlerdeki "adalet mülkün temelidir" ilkesi büyük yara alır.

Şu hale bakın ki, Türkiye 12 Eylül'de "siparişle" hazırlanan ihtilal anayasasıyla 21. yüzyılın küresel dünyasında ayakta durmaya çalışıyor. Bilelim ki, habire partileri kapatarak, düşünceleri sansürleyerek, inançları yasaklayarak demokratik dünyanın bir parçası olamayız. Gerçi, bu yasakların altına imza atanların "demokrasi" diye bir problemleri olmadı hiçbir zaman. Çünkü, onlar için önemli olan, içinde insanın olmadığı "kutsal devlet"in bekasıdır.

Bu davanın en önemli sonuçlarından birisi, AB karşıtlarının galip duruma geçmiş olmalarıdır. Bu yüzden, artık Avrupa işini unutabiliriz. Avrupa, "Aman ne güzel ettiniz, gelin sizin yasakçılığınızı ödüllendirelim" demeyecek herhalde... Eğer, aklına estikçe parti kapatan bir Türkiye AB içinde yer alabilecekse, o zaman adama sorarlar Saddam'ın suçu ne?

Bu kapatma işinin, Türkiye'deki yasakçı yapıların miadının dolduğunu göstermesi açısından da önemli bir dönüm noktası olacağına inanıyorum. Çünkü görüldü ki, Anayasa Mahkemesi bile kendi kendisini ciddiye almıyor. O zaman, umalım ve bekleyelim, bu karar "komedi"nin son perdesi olsun.


25 Haziran 2001
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED