T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Küçücük dev kadın...

Kendimi epey tuttum; ancak patronlarına yaranmak için kırk perende atmaya hazır tipler arasına son anda karışan ihtiras kumkuması bir pîr-i fâninin de 'dinci basın' deyişi yok mu, dilimin altındaki baklayı çıkarmam için yetti de arttı bile... Biz 'dinci basın'ız tamam, ama bunlar resmen 'kinci basın'...

Şevket Süreyya Aydemir, yakın tarihi kendi gözüyle yeniden yazarken Mustafa Kemal Atatürk'le ilgili 'Tek adam' adlı eseriyle çıkmıştı okur karşısına; kitap tutunca İsmet İnönü'nün hayat hikâyesini de yazdı: 'İkinci adam'... İsmet Paşa'yı sevmeyenleri çok kızdırmıştı o kitap ve Feridun Kandemir kendisinin de içinde yaşadığı olaylardan daha değişik bir İsmet İnönü portresi çizivermişti. Kitabın adı, Aydemir'in eserine verdiğiyle kâfiyeliydi: 'Kinci adam'...

Türkiye düşmanlarına piyonluk edenlerin köşe başlarını tuttuğu basın sektörüne yakışan sıfatı Kandemir'den ödünç aldım. Gerçekten de 'dinci' değil bunlar, dinle ve diyanetle ilgileri yok; ama 'kinci' sıfatı üzerlerine 'cuk' diye oturuyor...

FP'nin kapatıldığı gün hazırladıkları gazetelere göz atma fırsatı buldunuz mu? Çoğu, neredeyse tek ağızdan, bir önceki hafta yaşadıkları 'RTÜK hezimeti' acısını, Anayasa Mahkemesi'nin siyasi yasaklı yaptığı Nazlı Ilıcak'tan çıkarmaya karar vermişler... Bizim gazetenin siyah zemine "Bitmeyecek" manşeti attığı gün, artık "Çok satıyoruz" diye övünecek halleri kalmamış gazeteler, Nazlı Ilıcak'ın dev fotoğraflarıyla süsledikleri ilginç manşetlerle çıktılar...

Biri, pabuç gibi harflerle "FP'yi de yedi" dedikten sonra, "Nazlı Ilıcak, lâik cumhuriyete aykırı eylemleriyle Fazilet Partisi'nin kapatılmasına sebep oldu" eklemesini yapmayı uygun bulmuştu. Diğeri, "Fazilet'i iki kadın yaktı" manşetini tercih etmişti; iki kadının kimler olduğunu herhalde anladınız... Hiçbiri, "Türban bir partiyi kapatmak için nasıl gerekçe teşkil eder?" diye sormadığı gibi, 'lâik cumhuriyete aykırı eylem' ile Nazlı Ilıcak ismini nasıl bağdaştırdıklarını açıklama zahmetine de katlanmamışlardı...

Aynı zamanda bir eş, bir anne, yaşadığı muhitte komşu, bir meslek çevresi içinde yeri olan Nazlı Ilıcak'ı, manşetlerinden mitralyoz ateşine tâbi tutmaktan çekinmemiş bu kara vicdanlılara, "Kinci basın" demeyeyim de ne diyeyim? Bu ne kin, bu ne nefret Yarabbi!

FP'nin 102 milletvekili var, bunlardan sadece ikisi Anayasa Mahkemesi kararıyla siyasi yasaklı hale geldi: Nazlı Ilıcak ve Bekir Sobacı... Nazlı Ilıcak'ın 'suçu', 'kinci basın'a göre, Merve Kavakçı'yı Meclis salonuna sokmak... Milletvekili seçildiği için Merve Kavakçı'nın o salona girme hakkı olduğunu, Nazlı Ilıcak'ın İstanbul milletvekili sıfatıyla kendisi gibi bayan olan Kavakçı ile, yemin sırası İstanbul milletvekillerine geldiğinden, yanyana salona girdiğini bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar... Hemcinsi milletvekiline eşlik etti diye bir milletvekili siyasi yasaklı yapılır mı? Vur abalıya...

Emin Çölaşan'a telefon edip "Nazlı Ilıcak siyasi yasaklı oluyor" müjdesini karar açıklanmadan önce vermişler... Kendisi yazdı. Telefon edildiği sırada, Anayasa Mahkemesi üyeleri, FP'yi hangi gerekçeyle kapatacaklarına, kimleri siyasi yasaklı hale getireceklerine karar vermekle meşguldüler... Bildiğim kadarıyla, bu iki temel konuda, karara mesnet teşkil edecek oylama öğleden sonra yapıldı... Peki, daha oylanmamışken kararın nasıl çıkacağını bilip Çölaşan'a bildirme ihtiyacı duyan kimdir? Nasıl biridir? Çölaşan'ın yazdığı olay, eğer doğruysa, temyizi olmayan, verdiği karara itiraz edilemeyen mahkemeye gölge düşürüyor...

Nazlı Ilıcak'ın da bu tür saldırılardan etkilenmemesi imkânsız. Manşetlerden küfür yemeyi, hedef haline gelmeyi kim ister? Küçücük bedeniyle bir dev gibi hizmet verdiği Meclis'ten, daha yapacağı çok şey varken, kendisini birdenbire dışlanmış bulmak nasıl bir duygu? 'Kinci basın' o kadar kendinden geçmiş durumda ki, bu insanî soruları sormayı düşünmüyor bile...

Nazlı Ilıcak'ı küçük düşürme hesabıyla "FP'yi de yedi" diye manşet atanlar, o küçücük dev kadının kendilerini de yiyeceğinden korkuyorlar besbelli... Oysa, 'kinci basın' tokatı kendi okurlarından yiyor, yemeye de devam edecek...

Milliyet yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz'ın açıklaması
Yazınızda (Kulis, 21 Haziran 2001) benden bir açıklama beklediğinizi söylemişsiniz. Söz konusu iddia tümüyle yalan ve hayal ürünüdür. Medyakronik isimli sitenin bazı mensuplarının bir süredir Milliyet'e özel bir düşmanlıkları var. Nedenini bilmiyor, ilgilenmiyorum. Bu yüzden bu sitede yer alan hayal ürünü yalanlarla ilgili açıklama da yapmıyordum. Ama şimdi görüyorum ki bazı yazarların yazılarının taşra baskılarına konmadığı yalanına inananlar artıyor. Yukarıda da belirttiğim gibi bu tamamen yalandır.

Milliyet'in ne taşra baskılarında ne de şehir baskılarında böyle bir sansür uygulaması yapılmadı. Konuyla ilgili gazetemiz avukatlarının tekzipleri sizinki dahil hiçbir gazetede ve köşede yayımlanmadı. Bu davranışın da Milliyet'e karşı yürütülen kampanyanın bir parçası olduğunu düşünüyorum. İyi günler dilerim. Mehmet Y. Yılmaz, Milliyet genel yayın yönetmeni.

Taha Kıvanç'ın notu: Milliyet'ten veya avukatlarından daha once bir açıklama gelmedi; gelen ilk açıklama bu. Yayımlıyorum. Tartışma burada bitti mi? Sanmıyorum.


25 Haziran 2001
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED