T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

P O L İ T İ K A

Derviş eli boş döndü

Bakan Derviş'in ABD ziyaretini izleyen ünlü ekonomik araştırmalar ajansı Bloomberg, "Derviş ABD'den bir cent bile alamadı. Türkiye IMF'den kalan 6 milyar dolarlık alacağıyla yetinecek" dedi

Batı dünyasının ekonomi haberciliği alanındaki en etkin yayın gruplarından olan Bloomberg, Devlet Bakanı Kemal Derviş'in Washington'dan eli boş döndüğünü duyurdu.

Çeşitli dillerde yayın yapan televizyon kanalları ve on-line haberciliği ile ekonomi çevrelerini etkileyen Bloomberg'in yorumcularından, DeRosa Araştırma Kurumu'nun Başkanı ve Yale Yönetim Okulu'nda finans profesörü David DeRosa'nın yorumunda, "Türkiye'nin yeni Ekonomiden Sorumlu Bakanı Kemal Derviş, Cuma günkü görüşmelerinde ABD Hazine Bakanlığı ve Dünya Bankası'ndan ilave finansal yardım taahhüdü alma konusunda başarısız oldu" denilirken, ABD Hazine Bakanlığı sözcüsü Tony Fratto'nun, "Halen bir IMF programı uygulamada. Herhangi bir politika değişikliği bulunmuyor" sözlerine yer verildi.

Krizden Ecevit sorumlu

Yorumda şöyle denildi: "Kapı sert bir şekilde kapandı. Türkiye artık, Clinton yönetimi sırasında söz verilen IMF yardımından kalan 6 milyar dolarla sınırlandı. Bu arada, Türk Lirası'nın ani devalüasyona uğramasına yol açan krizin patlamasından sorumlu kişi olan Başbakan Bülent Ecevit, ülkenin yaşadığı zararın tamiri için neler gerektiği yönündeki tahminlerini açıkladı. Ecevit'e göre, Türkiye'nin 25 milyar dolarlık uluslararası yardım paketine ihtiyacı bulunuyor. Ecevit'in bu sözleri ve öylesine büyük bir rakamdan söz etmesi işlerin daha da kötüye gitmesine sebep oldu ve Derviş, ekstradan bir cent bile alamadı. Zaten J.P. Morgan'ın acil durumdaki pazarlarla ilgili dün yayınlanan bir araştırmasına göre, sadece Türk bankalarını yeniden toparlayabilmek için çıkacak fatura orta vadede 35-40 milyar dolara kadar yükselecek. Finansal yardıma ihtiyacı olan tek kurum, Türk bankaları değil."

Clinton parayı verirdi

Türkiye'nin, "krize girmekte geç kaldığı"na dikkat çekilen değerlendirmede, "Türkiye, Bush'un 20 Ocak'taki yemin töreninden önce krize girseydi, daha kazançlı çıkacaktı. Clinton yönetimi Türkiye'nin mazeretlerine karşı daha ileri görüşlü davranırdı. IMF Başkanı Michel Camdessus döneminde, IMF yardım sandığına dönmüş ve Meksika, Kore, Güneydoğu Asya ülkeleri, Brezilya ve Rusya gibi ülkelere milyarlarca dolar akıtmıştı. Camdessus '2000 Şubat'ında emekliye ayrıldı ve dizginleri Horst Köhler'e bıraktı. Bir anlamda Türkiye Köhler'in ilk krizi sayılabilir. Köhler'in Türkiye'deki krizi nasıl ele alacağı, fondaki görevinin geri kalanını da belirleyecek" denildi.

IMF krizi görmedi mi?

IMF Başkanı Köhler'in, fonu yeniden yapılandırma çalışmalarına başladığı ve Uluslararası Kapital Pazarlar Departmanı'nı kurduğu belirtilen değerlendirmede, şöyle denildi: "IMF Türkiye'deki krizi önceden görmede başarısız mı olmuştu? Ayrıca Ecevit'in MGK toplantısından çıktıktan sonraki tavrını kim tahmin edebilirdi? Köhler'in cevabı şöyle oldu: 'Siyasi olayların önceden tahmin edilemez oluşunu görmek çok önemli.' Köhler haklı. IMF'in pazar verileri toplaması ve analiz etmesi iyi bir fikir. Ancak, kurtarma projelerine kaşlarını çatan yeni bir ABD yönetimiyle aynı atmosferde bunun ne işe yarayacağı merak konusu."

Bu arada, Başbakan Ecevit'in "IMF çağdışı" ifadelerinin de Türkiye hakkındaki olumsuz görüşlere katkıda bulunduğu belirtiliyor.

Öte yandan, ABD'ye para aramaya gitmediğini sürekli vurgulayan Bakan Derviş'in, ekonomik program kesinleştikten sonra, bu kez kaynak aramak üzere yeniden ABD'ye gideceği belirtiliyor.

Ebru EREK

 
TSK modernizasyon programı askıda

Kutan: Destek vermeyeceğiz

FP'nin savunma haftası

Erbakan hacdan döndü

Devlet kayıpları aramadı

'Bedelli' yine umut oldu
Ekonomik krizin ardından kaynak arayışına giren hükümet ortakları yine 'bedelli askerlik' sinyali verdi
'Seçimler adil yapılmıyor'
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Türkiye'de milletvekili genel seçimlerinin eşit koşullar altında yapılan bir yarışma olmaktan çıktığını bildirdi. Türk, en son yayımladığı "Seçim Hukukunun Temel Sorunları ve Çözüm Önerileri" adlı kitabında, 1969'dan beri seçim hukukunun çeşitli sorunları üzerinde yapılan araştırma, inceleme, konuşma, söyleşi ve açıklamalar ile yazdığı makale, not ve verdiği demeçleri derledi. Kitabında, demokrasinin yurttaş iradesine en üstün değeri veren siyasal rejimi olduğunu vurgulayan Türk, "Bu rejimin sağlıklı işleyebilmesi, önemli ölçüde ülke yönetiminin çeşitli kademelerindeki halk temsilcilerinin seçilme biçimine bağlıdır. O nedenle bu amacı gerçekleştirmeye en elverişli sistem ve kuralların bulunması, temsili demokrasilerin öncelikli sorunlarındandır" dedi. Türkiye'de milletvekili genel seçimlerinin eşit koşullar altında yapılan bir yarış olmaktan çıktığını savunan Türk, özetle bu değerlendirmelere yer verdi: "İktidar partisine devlet imkanlarını değerlendirme fırsatı veren, muhalefet partilerinin devlet tekelindeki radyo ve televizyon antenlerinden yararlanma hakkını asgariye indiren, partilerin ve bağımsız adayların serbestçe propaganda yapabilecekleri süreyi kısıtlayan hükümler, anayasanın 13. maddesinde sözü edilen 'demokratik topmlum düzeninin gereklerine aykırı' olduğu ortadadır."
12 Mart 2001
Pazartesi
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED