AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Ortak olmayan değerler ne olacak?

Bir meslektaşımızın şu cümleleri gibi kulağa hoş gelen ama bize göre içi boş veya problemli sözler sıkça tekrarlanıyor:

"Yeni bir yüz yılın eşiğindeyiz ve yeni bir dünyaya doğru yol alıyoruz. Toplumumuzun bütün kesimlerinin kendini yeniden değerlendirmeye tabi tutması ve ön yargıları bir kenara bırakarak, ortak ve çağdaş değerler etrafında uzlaşması gerekir. Çağdaş değerleri reddederek bir yere varmak mümkün değildir. Evrensel demokrasinin ilkeleri doğrultusunda barış içinde bir arada yaşamanın sihirli formülünü bulmak zorundayız. Bu formül, uzaklarda, hayal ülkesinde, "Simeranya"da gizli değil; yakınlarda, kendi tarihimizde ve kültürümüzde saklıdır."

Birinci cümlede meşhur "değişim ve yenilik" referansı ile karşılaşıyoruz; kendindekini/kendini değiştirmek isteyenlerin dayandıkları ve tekrarlayıp durdukları bu referans âdeta tartışılmaz bir temel değer; "yenidir, iyidir, değişip buna uymak gerekir". Halbuki merhum kif'in deyişiyle "Her yeni yeni diye alınmaz, iyi ise alınır; her eski eski diye atılmaz, kötü ise atılır". İyinin ve kötünün ölçütü de "yeni, çağdaş, modern" olmak değil, ya evrensel veya inanılan dine göre "iyi, meşru, faydalı ve doğru" olmaktır.

İkinci cümlede "ortak ve çağdaş değerler" ile "ön yargılar" karşıtlık ilişkisi içinde zikrediliyor. Ön yargılardan ne kastedildiği ise bu karşıtlıktan çıkarılabiliyor: "Ortak ve çağdaş olmayan ön yargıdır" ve bir tarafa atılmalıdır. Peki dinin (İslam'ın) getirdiği inanç, ibadetler, helaller-haramlar, bunlardan çıkan dünya görüşü ve hayat düzeni "ortak ve çağdaş değerler" mi, değil mi? Ortak ve çağdaş değerler olmadığına göre (çünkü onbeş asır önce gelmiş ve müslüman olmayanların çoğu bunları benimsemiyorlar; yani ortak değil) bunlar ön yargılar mı oluyor, bir kenara atılmaları mı gerekiyor?!

Çağdaş değerleri reddederek bir yere (O yer neresi ise?) varmak mümkün değilse, reddetmeden, "senin değerin sana, benimki de bana" diyerek bir yere varmak niçin mümkün olmasın?! Neden dünyada bir medeniyet ve kültür (Batı'nınki) hakim olsun, niçin farklı medeniyetler saygı ve itibar görmesin ve insanlığın refah ve mutluluğuna katkıda bulunmak için yarışmasın?!

"Barış içinde bir arada yaşamanın formülü bizim tarihimizde ve kültürümüzde var" deniyor. İslam tarihinde hakim medeniyet ve kültür İslam'ınki değil miydi? Bu medeniyet ve kültürün özelliği farklılığı zorla yok etmemek, islâmî değerlere aykırı olan değerleri tebliğ, telkin, imrendirme, ikna yoluyla değiştirmeye çalışmak idi. Barışın birinci şartı farklılığa tahammüldür ve adalettir (ortak değerlere sahip olmayı barış ve hak için ön şart kılmamaktır), farklı inanç ve hayat tarzına sahip olan farklı kültürlerin mensuplarını da insan saymak, onlara da insan olmaya mahsus hakları tanımaktır. Batı'da hala hakim olan düşünce ve uygulama (istisnalar kaideyi bozmaz) Batı medeniyeti dışında kalmanın ilkellik ve vahşilikle eşit olduğundan ibarettir. Ya Batılı olur insanca muameleyi hak edersiniz, ya da başkası (öteki) olur, sömürülecek, güdülecek yaratıklar olarak algılanırsınız.

Barış içinde bir arada yaşamanın tarihimizde ve kültürümüzde mevcut formülü müslümanların, İslam'ın değerlerini esas almaları, iyi ve doğrunun ölçütü kılmaları, insanları bu değerler etrafında birleşmeye çağırmaları, çağrıya müspet cevap vermeyenlerle de "başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermedikleri sürece islâmî barış ve adalet ilkeleri çerçevesinde" ilişki kurmalarıdır.


5 Ekim 2003
Pazar
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED