AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Yeni Roma neresi?

Dünya ve İslâm tarihini bilen, ayrıca ulusal tarih bilinci taşıyan Ersin Nazif Gürdoğan önümüze bir soru koyuyor: Yeni Roma neresi? O, elbette, benim şimdi yaptığım gibi soruyu önümüze pat diye getirmiyor. Bu soruyu bizim kendi kendimize sormamızı sağlıyor. Roma.. yani bir zamanlar Türk fatihlerinin, Türk akıncılarının hedefi olan ütopik ülke.. adı Roma olmakla birlikte, bildiğimiz kent Roma'yı aşan ya da bildiğimiz ülke Roma'yı aşan bir düşsel diyar.. işte bu Roma, sizin ulaştığınız Roma'nın daima bir kulaç ötesinde yer alır. Siz ne zaman Roma'ya ulaştığınızı düşünürseniz, bir de bakarsınız ki o, sizin ayak basmakta olduğunuz kent olan Roma değildir; o Roma, biraz daha ilerde durmaktadır. İşte bu "Roma", bir zamanlar şimdiki İtalya ülkesinin içinde bulunan bildiğimiz Roma idi.. Gedik Ahmet Paşa, Otranto'ya çıktığında o Roma'ya bir menzil mesafeye kadar yaklaşmıştı. O Roma'nın bir adı da Kızıl Elma'dır.. Fethedilen ülkenin bir menzil ötesinde duran diyar.. Kızıl Elma orasıdır.. ya da oradadır.. İşte Gürdoğan, önümüze bugünün Roma'sının ya da Kızıl Elma'nın neresi olduğu ya da nerede bulunduğu sorusunu getiriyor.

Çağdaş Türk edebiyatının gezi alanına katkısıyla tanıdığımız, ancak düşünce alanında teknoloji ve onun getirileri ve götürüleri üzerine de kafa yoran ürünleriyle de dikkate değer görüşler öngören Gürdoğan, Teknolojinin Ötesi adlı kitabında şöyle diyordu: "(Amerika) böylesine büyük üretim gücünün yanında, aynı ölçüde tüketicidir de. Bir Amerikalı bir Avrupalıdan üç, bir Japondan altı ve bir Asyalıdan yüz altmış defa daha fazla enerji tüketir. (…) Öyle görünüyor ki, Batının bu güçlü ülkesi, dış müdahalelerden daha çok kendi içinden gelecek patlamalarla parçalanacağa benziyor. Böyle bir tahmin, pek çoğuna ters gelebilir. Göz kamaştırıcı, büyüleyici bir teknolojinin sahibi olan bu güçlü ülke, nasıl çöker? (…) Roma İmparatorluğu gibi, Batının teknoloji imparatorlukları da çökebilir mi? Şimdiden bir şey söylenemez. Ancak olaylara bakılırsa bu yönde işaretler de yok değil. İşte New York şehir cereyanının bir yıldırım düşmesi sonucu kesilmesiyle başlayan yağma hareketi, çöküşün başladığının önemli göstergelerinden biri. Değer ölçüsü olarak erdemin yerine eşyanın geçtiği bir uygarlığın bunalımsız olmayacağı açık. Batı çöküntünün eşiğindedir. New York'taki karanlık, bu gerçeği, dünyanın her yerinden görülebilecek bir biçimde aydınlatmıştır. Batının çok güçlü gibi göründüğü teknolojik yanı, onun en zayıf olduğu tarafıdır. Bir nükleer savaş, fabrikalarıyla, bilgisayarlarıyla, metroları ve üniversiteleriyle tüm Batı'yı bir harabeye çevirebilir. Böyle bir savaş için de, Amerika, Rusya ve Avrupa'sıyla tüm Batı âdeta yarışmaktadır. ( 3. bas. s.47-52)

İmdi, Gürdoğan, yeni çıkan New York'tan Los Angeles'a Yeni Roma kitabında bize bu "Yeni Roma"ya gitmemizi öğütlüyor. Peki çürümenin ve kokuşmanın da merkezi olarak belirlediği bu Yeni Roma'ya niçin gidilmeli? Bu öğüt, bu öngörü, yazarın çelişkisi olarak görünmüyor mu? Eğer söz konusu öngörüyü yanlış anlıyorsak, bir çelişkiyle karşı karşıya getirildiğimiz düşünülebilir. Ama Gürdoğan' ne diyor? "Doğu'su ve Batı'sıyla dünyayı daha derinden algılayabilmek için, sınır tanımayan bir yolcu gibi olmak gerekir. Yolcuya hiçbir şehir yabancı gelmez. İster Asya'da isterse Avrupa'da olsun, bütün şehirler onundur. Onun için, İstanbul ya da New York'ta yaşamak birdir, çok fark etmez. Çünkü o bilir ki, Kuzey ve Güney gibi, Doğu ve Batı da Allah'ındır. (…) Batı'ya giden Doğu'yu, Doğu'ya giden Batı'yı bulur. Çünkü Batı'nın en Batı'sında Doğu, Doğu'nun en Doğu'sunda da Batı vardır. Gündüzün geceyi içinde taşıdığı gibi, Doğu da Batı'yı içinde taşır. (…) Yeni yüzyılda yarışma ülkelerden şehirlere kaydı. Ülkelerin yerine şehirler geçti. Şehirler arasındaki yarış hızı yoğunluk kazandıkça, Doğu ve Batı New York'tan daha çok Kudüs'te buluşacak. Kudüs'süz New York olmaz. Çünkü Kudüs İbrahimî kültürün başşehridir. Kudüs'süz New York ilkesiz, New York'suz Kudüs de güçsüz olur. Gelecek Kudüs ve New York'u uyum ve düzen içinde bir arada tutanların olacaktır." (s.7-10).

Demek ki, New York'a bir "müstağrip" gibi değil, fakat bir fatih gibi gitmemiz öneriliyor. Gidip onda kaybolmak değil, fakat onu kendine kalbetmek isteniyor. Bu da elbette her türlü çelişkinin üstünden silindir gibi geçecek ve bütün kısır döngüleri tuzla buz edecek bir zihin kudretini ve zenginliğini gerektiriyor.
Not: New York'tan Los Angeles'a Yeni Roma, İz Y. İst. 2003.


5 Ekim 2003
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED