AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Sadece sloganlarla toplumun rızası alınabilir mi?

Kimse kendisini kandırmaya çalışmasın; Türk ordusunun Irak seferine niçin çıkması gerektiğini bugüne kadar hiç kimse açıklayamadı...

"Tezkere"yi anlamlı ve gerekli kılmak yönünde bugüne kadar ortaya atılan "büyük oynamak", "tarihi şuur", "yeni dünya düzeninin dışında kalmamak" gibi ifadeler, yorumcuların sayısını her gün biraz daha artırılarak (şimdilik!) 50 bine ulaştırdıkları askeri birliklerin Irak'ın yolunu tutmasını toplumu ikna edici bir biçimde açıklayamadı. Zaten dikkat ederseniz, bu tür ifadeler sadece "içeriyi" şahlandırmaya, çoşturmaya yönelik birer "slogan"dan ibaret. Oysa "slogan"la bir toplumun –hem de basbayağı "savaş"a gitmek gibi bir konuda- rızasını alabilmek mümkün mü?

Ortada akılcı gerekçelerin bulunmaması, kimilerinin haddinden fazla "komik" gerekçeler yaratmasına da neden oluyor. Mesela "Vatan diyor ki" köşesinde Güngör Mengi'nin ortaya attığı şu gerekçe gibi: Mengi, biraz da aynı gazeteyi paylaştığı Zülfü Livaneli'nin "Tezkere Atatürk ilkelerine ters" şeklindeki açıklamasına cevap olsun diyerek, okurlarına Atatürk'ün şu sözlerini hatırlatıyor: "Türkler bu topraklarda tam Batı medeniyetli 25 milyonluk bir toplum olunca kendi kendilerini savunacaktır. Elli milyona çıkınca, eğer çevrelerinde bazı meseleleri varsa, o vakit onlara bir göz atacaktır."

Ve tabii, bu sözlerden çıkarılan şu hisse:

"'Irak'ta olan bitenler Türkiye'nin meselesi değildir' diyebilecek kimse var mı?"

Yani kısaca tam bir çılgınlık hali!

Demek ki, Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" özdeyişi sadece, "Türkler"in "elli milyona" çıkmadanki hallerine ilişkinmiş! Mengi'nin izinden gidecek olursak, şöyle bir dilekte bulunmamız çok meşru değil mi: Allah dünyayı sayıları 100 milyonu bulmuş bir Türkiye'den korusun!

Yani Irak seferini gerekli bulan cenahın geliştirdiği gerekçeler kimi zaman bu şekilde mizahi bir boyut bile kazanabiliyor...

Bildiğiniz gibi, Irak seferinin ülkeye sağlayacağı kazançlar arasında PKK/KADEK'in sayıları beş bin civarında olduğu söylenen silahlı güçlerinin ortadan kaldırılacağı müjdesi de yer alıyor. Bu işin nasıl gerçekleşeceği henüz bir "askeri sır" olarak kamuoyundan saklanıyorsa da, Türk birliklerinin Irak'ta seçeceği muhtemel bölgeler göz önüne alındığında bu işin büyük ölçüde ABD birlikleri tarafından yerine getirileceği anlaşılıyor. Peki iyi güzel de, Bush yönetimi içinde son günlerde başlayan (özellikle Savunma Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı arasında) ve ortaya çok şaşırtıcı sonuçlar çıkarması muhtemel "iç savaş"ı hesaba katmasak bile, Irak'ta zaten canı burnunda olan ABD askeri birliklerinin PKK / KADEK'in üzerine onu yoketmek üzere gideceğine sizin aklınız yatıyor mu Allah aşkına?!

Aslında PKK / KADEK meselesine ilişkin olarak hükümetten ve medya cephesinden yapılan açıklamalarda en fazla dikkatimi çekmesi gereken husus bu da değil. Bu konuda asıl dikkat edilmesi gereken husus, bu örgütlerin tekrar "sil baştan", sadece "güvenlik meselesi" açısından değerlendirilmeye başlanmaları değil mi? İki ay önce "Eve Dönüş" yasasının marifetleri üzerine söylenen onca söz nereye gitti? Bölgeye ilişkin edilen onca güzel söz iki ay içerisinde nasıl da buhar oldu? Tamam, besbelli ki "Eve Dönüş" yasası kendisine bağlanan ümitleri boşa çıkardı; ama bu yolda ortaya konulabilecek zihinsel ve pratik çabalar bundan mı ibaretti?

Bu konuda sadece hükümetin değil, medya cephesinin de şu günlerde tekrar "sil baştan" yapmaya hazırlandığını gözlüyoruz. Diyarbakır Belediye Başkanı Feridun Çelik'in (Kuzey Irak'ta "operasyon" düzenlenmesi ihtimaline karşı) PKK / KADEK'in Türkiye'ye yönelik tehditlerini aktarması bazı köşeyazarlarının seslerini yükseltmelerine yetti de arttı bile... Aşağıdaki sözler Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün kaleminden:

"Diyarbakır Belediye Başkanı, terör örgütü KADEK'in yaptığı tehditi, sanki onun üyesiymiş gibi tekrarlıyor. Yani o da, 'Asker gönderme kararı alırsanız, içerde savaş yaniden başlar' demeye getiriyor. Dikkat edin. Sözlerinde terör örgütünün tehditini eleştiren en küçük bir ifade yok. Tam da onun amplifikatörü gibi, tehdit çığlığını yükseltiyor."

Görüyorsunuz, kötü alışkanlıklar bunlar.... Yıllarca cehennem hayatı yaşayan bir şehrin belediye başkanı, ortalığın biraz sakinleştiği, işlerin biraz yoluna girmeye başladığı bir dönemde herkesin bildiği bir gerçeği "Aman dikkat!" diyerek hatırlatmak isterken, hiç değilse birkaç yüzbin okura ulaşabilen bir kalem eski günlerde olduğu gibi hâlâ kendi havasında... Siz söyleyin; "Asker gönderme kararı alırsanız, içerde terörü başlatırız" şeklinde bir "sinyal" gülüp geçilecek, ciddiye alınmayacak, üzerinde düşünülmeden "Bak şu amplifakatöre!" diye sadece teşhir amacıyla aktarılabilecek bir gelişme midir?

Meselenin tamamı, sanki, "Kandil Dağı"nın erozyondan kurtarılıp, tekrar ağaçlandırılmasıyla sınırlı....


12 Ekim 2003
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED