AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Yüzyılın önünden gitmek

Dünyadaki ekonomik, siyasal ve kültürel gelişmeler gösteriyor ki, Yirmibirinci yüzyıl Türk ve İslam dünyasının, yeniden yapılanarak, bütün tarihsel birikimiyle Avrupa ve Amerika'ya açılma çağı olacaktır. Amerika'nın Afganistan ve Irak'a gitmesiyle, İslam medeniyeti de hiç düşünülmeyen bir biçimde Batı dünyasının gündemine girdi. İslam dünyası ekonomisi ve kültürüyle bütün dünyanın ilgi alanı oldu. Artık dünyanın Hristiyanlaşması değil, Müslümanlaşması tartışılacak.

Geçen ay Türkiye'ye gelen dünyanın önde gelen aydınlarından S. Hüseyin Nasr, bir akşam sohbetinde Amerika'da İslam dünyasına ilişkin, birbiriyle çatışan iki güçlü akım olduğunun üzerinde önemle durdu. Biri "İsrail ile Amerika'daki Yahudilerin etkili olduğu kurum ve kuruluşların başını çektiği İslam'ı terör ve şiddetle özdeşleştiren, diğeri de Amerikan toplumunun merkezini oluşturan sağduyu sahibi, kesimin İslam medeniyetine olan merak ve hayranlığının oluşturduğu akım" dedi.

Türkiye'nin öncülüğündeki İslam dünyası, tarihi, kültürü, sanatı ve ekonomisiyle dünyaya açılmayı başabilirse, bu çalkantılı dönemi büyük yara almadan, kazasız ve sıkıntısız atlatabilir. İslam dünyasının Batı'daki başarısı, kültür ve ekonomiyi altın bir oranda birleştirerek, biri için diğerini gözden çıkarmadan, her ikisinin de dinamizmini korumasına bağlıdır. Çünkü kendi dünyasının ötesinde ve onu da dört bir yanından kuşatan bir kültüre sahip olmayan ekonomilerin ayakta durması mümkün değildir.

Geçen hafta sonunda İnsan Vakfı'nın geleneksel hale getirdiği, ayın ekonomik ve siyasal olaylarının tartışıldığı toplantıya katıldım. Vakfın yöneticilerinden Mehmet Güney, İlhan Yürükçü, Dr. Şerafettin Kalay ve Ayhan Oğan'ın katkı ve katılımlarıyla "21. yüzyılda Türkiye'nin önüne çıkan sorunlar ve fırsatlar" ele alındı. Türkiye derin ekonomik siyasal ve kültürel birikimine dayanarak, bütün kurum ve kuruluşlarıyla seksen sene önce çizilen sınırların dışına çıkmadıkça "sevr" korkusunu yenemez. Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de Avrupa'da kendisine sağlam bir yer tutması, bu korkuyu yenmesine bağlıdır.

Ülkelerin dünyada kendilerine sağlam bir yer edinmelerinin yolu, geçmişte olduğu gibi, cephelerden değil, pazarlardan geçiyor. Pazarlarda sağlam bir yer edinebilmek için, sağlam bir ekonomiden önce sağlam bir kültüre ihtiyaç vardır. Allah'ın Peygamberler aracılığıyla haber verdiği doğruların ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarıyla bütün hayata egemen kılınmasında misyon ve vizyon sahibi insandan daha etkili bir güç ve kaynak yoktur.

Türkiye'ye Kanuni döneminde olduğu gibi, Bağdat'tan Viyana'ya kadar geniş ve zengin bir coğrafyada büyük pazarlar açılıyor. Pazarlardaki güç, ekonomiyle birlikte zengin bir kültüre dayanır. Kültür ve ekonomi arasında gündüz ve gece arasında olduğu gibi birbirini tamamlayan bir ilişki vardır. Gündüzsüz gce olmadığı gibi, gecesiz de gündüz olmaz. Benzer şekilde kültür ve ekonomi ilişkisi de birbirini izleyen, birbirini tamamlayan ve besleyen Kıyamet'e kadar devam edecek kesintisiz bir süreçtir.

Türkiye dünya fiyat ve kalitesindeki ürün ve hizmetleriyle uluslararası pazarlara açılarak, Batı kültürüne kendi rengini vermezse, Avrupa ülkeleri yalnızca ürün ve hizmetleriyle değil, kültürüyle de bütün İslam dünyasını işgal eder. Bunun için Türkiye ekonomik, siyasal ve kültürel alanda faaliyet gösteren bütün kurum ve kuruluşlarıyla sınırlarının dışına çıkmak zorundadır.

Türkiye yüzyılın önünde gitmezse, Türk ve İslam dünyası da Türkiye'nin peşinden gelmez.


12 Ekim 2003
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED