AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Dua ve belâ

Duanın, belâyı savuşturmak üzere edildiğini biliyoruz ama öyle idrak mertebeleri varbulunabilir ki, o mertebenin marifetine varan, duayı, sırf Allah'ın emri olduğu için eda eder ve duasında belânın kaldırılmasını istemiş olsa bile, hemen geriye dönüp böyle bir şeyi istememiş olmayı ister. Çünkü böylesi idrak mertebesinde kişi kendisine ancak belâ ve musibet isabet ettiği zaman sürura ve ferahlamaya erişir. Bu yüzden de, İmam-ı Rabbani'nin ifadesiyle: "Daha yok mu, fazlası yok mu?" diye el açar. (Buradaki alıntıların tümü: Mektubat, Necip Fazıl, b.d. yayınları 61, s. 42, 43).

Ancak bu hal üzerinde bulunanlar, içinde bulundukları durumda da sabit kalmazlar. Çünkü içinde bulunulan durumda sabit kalmış olmak, iki günü birbirine eşit olma sonucuna müncer olacağından, idrak sahibi böyle bir hali talep etmez. Nitekim gene imamı Rabbani'nin ifadesiyle: "Bu hal, yani murada aykırı tavır (belâ talebi, R.Ö.) Allah ehlinde manevî sarhoşlukta olur. Halka korku, hüzün, sığınma, sızlanma, keder ve sevinçten gelen edalar bunlara manevî sarhoşluk ânında gelir."

İmam-ı Rabbani, söz konusu tecrübede kendi durumunu şöyle anlatıyor: "Bende de böyle oldu. Başlangıçta duadan murat belânın kalkması değildi. Fakat o andaki hal ağır bastı. Sonra hatırıma geldi ki, nebilerin duası da halkın dileklerine uygundur. Bu son hal ile de şereflenip işin hakikatini anlayınca gördüm ki, peygamberlerin dualarına da acizlik, ihtiyaç, sığınma, korku ve hüzün hakimdir ve sadece emre uymakta (yani sırf Allah'a dua etme hususundaki emre uymuş olmak için dua etmekte, R.Ö.) bir nevi istiğna, ihtiyaçsızlık edası vardır. En büyük derece şüphesiz ki, halktan başlayan ve yine halkta nihayete erendir."

Müslümanca düşünme tarzının bir özelliği olan bir şeyin zıddıyla birlikte kaim olması durumu burada, dua halinde, bir kez daha karşımıza çıkıyor. Fuzuli'nin, fenafillah makamının yalvarma biçimlerinden biri olduğunu sezinlediğimiz "el çek ilacından tabip" yakarışı böyle bir hali terennüm etmelidir. Aynı biçimde zahirde derman bulma hali de benzer yakarışı ifade ediyor olsa gerek.

Salih Baba'nın: "Günden güne derdim artar/Varsam Lokman'a Lokman'a" deyişi de, Lokman'a derdinden azatlık için değil, onun çoğalması için gidildiğini ima ediyor.

Böylece belânın içinde sürur ve kurtuluş bulunurken; kurtuluşa erişildiğinin düşünüldüğü anda da belâya düşülmüş oluyor: bunlar kul olmanın halleri olarak kabulleniliyor. Belâdan ve sürurdan uzak bulunulması hali insanın kul olma haline değil, belki onun hayvanlaşma durumuna eş tutuluyor. Ve de bir tek durum üzerinde karar kılınmıyor, bir halden ötekine doğru sürekli geçiliyor ama geçme hali yerinde sayma biçiminde oluşmuyor, sarmal biçimde yükselerek sürüyor.


12 Ekim 2003
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED