T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sonrası...

ABD ile Irak konusunda yürütülen siyasi - askeri - ekonomik görüşmelerin "öngörülebilir" durumlarla sınırlı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Buna karşılık bir de "öngörülemeyen" alandan söz etmek mümkün ki, oradaki ihtimaller de derin kaygı uyandırıyor.

"Sonrası..." diye düşünmeye başladığınızda önünüze bir belirsizlikler alanı açılıyor ve siz, bugün ABD ile stratejik işbirliği çerçevesinde atacağınız müşterek adımların o belirsizlikler alanında sizi nelerle karşılaştıracağını bilmiyorsunuz.

"Amerika gerçekte ne yapmak istiyor?" sorusunun muhtemel cevapları tam bulunmuş değil. Amerika petrol peşinde ise bunun sonuçları farklı olacak, Saddam rejimini değiştirme amacında ise farklı, bölgeye yerleşmek ve bu coğrafyayı yeniden dizayn etmek peşinde ise farklı...

Tüm bunlar "Türkiye, Amerika ile nereye kadar beraber olacak?" sorusunu da peşinden getiriyor.

Evet nereye kadar?

Bu soru önemli...

Amerika'nın "sonrası..."na dair hesaplarını bilmek önemli, çünkü Amerika'nın bölgeye ilişkin her operasyonunda Türkiye'nin bir operasyonel değeri olacağı ve bunu devreye sokmak için her türlü baskıyı kullanacağı kesin.

Bakalım şimdi...

Amerika Irak gerilimini kendi stratejik hesapları içinde (belki İngiltere ve İsrail'in bilgisi dahilinde, ama asla Türkiye'nin dahli olmayan) gerekçe üreterek oluşturdu. Bunu savaş ortamına kadar tırmandırdı. Dünyayı bu gerilime endeksledi. Türkiye'yi de, kendi yanında yer alması için zorluyor. Bunun için, Türkiye'nin kimi taahhütlerini kullanıyor, kimi mecburiyetlerini istismar ediyor.

Diyelim Irak geriliminde, Amerika'nın dayatmalarına prim verdik ve savaşa eklemlendik.

Ya sonrasında ne olacak?

Ankara, ABD'nin müstakbel "Irak tasarımı" konusunda bile kaygılar taşıyor ve bunu "sözlü güvenceler"le de yetinmeyip, "yazılı belge"ye dönüştürmek istiyor. Hatta daha özel tahlillerde "yazılı belge"lerin bile, Irak olayında sergilenen ve kendi stratejisini hayata geçirmek için hiçbir kural tanımayan Amerikan zihniyetinde anlamsız hale gelebileceği endişesi bulunuyor.

Onun için "sonrası..."na ilişkin kaygılar büyük.

Irak'tan sonra İran (ya da Sam Amca'nın parmağı ile işaretlediği bir başka ülke) "kitle imha silahı" veya "nükleer güç"e sahip olmaktan sanık hale gelirse... Zaten bölgeye yüzbinlerce asker yığmış olan süper güç, "Hadi bu arada İran işini de halledelim" derse... "Zaten İran'ın rejimi de sorunlu, terörle bağlantısı var...vs" gibi psikolojik savaş malzemelerini devreye sokarsa... Ve biz de, bugünkü gibi IMF derdiyle mustarip, Amerika'nın dayatmalarına karşı yumuşak karınlar sahibi bir halde bulunursak...

2002 Mart ayında Harp Akademileri Komutanlığı'nda "Türkiye'nin Etrafında Barış Çemberi Oluşturmak" konulu bir sempozyum yapılmıştı. Türk dış politikası, bir süredir dış ilişkileri zenginleştirmek gibi yeni bir açılım arayışına girmişti.

Oysa şimdi Amerika geldi, kendi stratejisini dayattı, ve her şey, Amerikan stratejisine endeksli olarak biçimlenmeye yöneldi.

Bu süreç nereye kadar gidecek?

"Amerika'ya güven gerisini merak etme sen..." gibi bir felsefemiz yoksa, -ki en azından bir süredir Ankara'da hiç kimsenin böyle bir bağımlılık çizgisinde olmadığını var sayabiliriz- o zaman, Irak konusunda Amerika ile birlikteliğe bir de "sonrası..."nda yaşanacaklar açısından bakmak gerekiyor.

Bir ara İnönü "Eşkıyanın yarın ne yapacağı belli olmaz" diye bir söz söylemişti. Bunu bugün "Amerika'nın yarın ne yapacağı belli olmaz" diye okumak da mümkün. Bağımsız, kendi kişiliğine saygılı hiçbir ülke, dış politikasını, ne kadar güçlü olursa olsun herhangi bir ülkenin stratejilerine eklemli hale getiremez. Bunu özellikle Türkiye yapmamalı. Çünkü Türkiye, bir coğrafyanın (İslam coğrafyası) kalbi mesabesindeki konumu ile olağanüstü zengin bir ilişki potansiyeline sahiptir. Özellikle ABD gibi günden güne daha hukuksuz, açıkça emperyalist bir stratejik macera içine giren ABD'ye eklemlenmek, Türkiye'nin gelecekteki misyonunu tuzla buz edecek gelişmelerin tohumu olacaktır.

Bugün Irak olayında Türkiye'yi yanında bulunmaya mecbur edecek olan ABD yarın "Bir kere meşrulaşan gene yapılabilir" gibi bir mantıkla ülkemizi yeni cürüm ortaklıklarına zorlayacaktır.

Özetle, Irak konusunda benimsenecek tavır, asıl yakın ve uzak "sonrası"nda çıkaracağı faturalar dikkate alınarak belirlenmelidir. Türkiye açısından ne bir kere kullanılıp atılacak bir "operasyonel güç" olmak benimsenebilir, ne de uzun vadeli stratejik yapılanmanın "çantada keklik suç ortağı" olmak kabul edilemez.

"Haysiyetli" bir duruş...

Türkiye şu an yaşanan sıkıntılı durumları gördükten sonra bu konu üzerinde daha çok düşünmeye başlamalı...


21 Şubat 2003
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED