YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...


  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Kalbi gündeme almak

Biliyorum, herkesin gündemi yoğun. Bir annenin çocuğunu okula hazırlamasından tutun, "AB ile ilişkilerde bugünkü durum nedir?" "Ermeni tasarısı ne olacak?" "İHL'li çocuklar bugün ne ile karşılaşacaklar?" sorularının cevabına kadar binlerce gündem maddesi, insanımızın ajandasını dolduruyor.

Kalbi gündeme almak mümkün mü bu yoğunluk içinde?

Mümkün olup olmadığı tartışılabilir, ama gerekliliği asla... Belki de günün en acil meselesi bu; kalbin gündeme alınması... Bir an önce, hemen, vakit kaybetmeksizin.

"Üç Aylar"ların ilk günlerindeyiz. Bu, İslâm kültüründe dualarla karşılanan, derin yaşanan bir mevsim. "Allahım, Recep ve Şaban'da bizim için bereketler lutfet, bizi Ramazan'a kavuştur." duası, bizzat sevgili Peygamberimiz'e ait.

Kalplerimizin bakımdan geçtiği bir iklim içinde Ramazan'a doğru yol alıyoruz.

Şöyle düşünün: Elimizden tuttu rahmet melekleri, bizi bir kutlu iklime doğru götürüyor.

Ramazan'dan çıkarken, yüreklerin filtreden geçirilme süreci tamamlanmış olmalı. Her gün bir hücresi arına arına...

Düşünelim bir:

Prag'daki göstericiler daha insani bir yürek çağrısında bulunmuyorlar mı dünyanın güçlülerine?

Batman'da, Diyarbakır'da artan intihar olayları, yüreklerde artık taşınamayacak bir sancı biriktiğinin en dramatik çığlığı değil mi, bu intiharlar, bu yürek daralmasına yol açan ortamın değişmesi için, başka yüreklere yönelik bir çağrı değil mi?

İHL'li çocuklar bir yürek aramıyorlar mı seslerinden ürperecek?

Düşünelim bir:

Deniz Feneri Derneği, Doğu köylerinde yaptığı çekimlerle, ya da Etiyopya görüntüleriyle bir yürek sınavına çağırmıyor mu bizi?

Her gün bir annenin, bir genç kızın sırtında patlayan coplar, işkenceler, itirafa zorlamalar, çok ciddi bir yürek kaybının yansıması değil mi? Hangi yürek, okumak isteyen çocukların üzerine panzer gönderir?

Memleket yönetimindeki yalanlar, dolanlar, sorumsuzluklar gündemimize "aranan bir devlet adamı kalbi" ni getirmiyor mu?

Çocuğunu satan anneler, karısını-çocuklarını bırakıp kaçan erkekler gerçekte nasıl bir kalb yapısının ürünüdürler?

İnsan bir kalb sınavı yaşar hep... Kalb insanın kişilik merkezidir. İnsanın kalite belgesi kalb testi ile ortaya çıkar...

Bir süredir bir mengenede kalbi ezilmeye çalışanlar...

Kalbinde yenilgi duygusu uyandırılmaya çalışanlar... Kalbi yenilgiden, külli bir boyun eğişe sürüklenmek istenenler..

Kalbi zorlananlar...

Bir kalbî mukavemet testinden geçtiler...

"Kötülükler karşısında inancın en zayıf noktası kalben buğzetmek, mukavemet etmektir o kötülüğe karşı..."

Yani kalbdeki direniş, bir inanç adamının son savunma seddidir... Orada direnmeyi başaramayanın kişilik sorunu başlar...

Orada kaybeden yarınlara sadece utanç taşır...

"Hastalıksız bir kalble gelin" diyor yarınların sahibi... Mukavemetini kaybetmemiş, Allah'tan başkası önünde eğilmemiş, her zorluk karşısında "Allah bana yeter" demeyi başarmış, bir emanet taşıdığı idrakini sürekli şuur alanında tutmuş...

Mal-mülk sınavı olur insanın, kalbde yaşar bunu, mevki-makam sınavı olur, kalbde yaşar... Çoluk-çocuk sınavı olur, korku sınavı olur, sevgi sınavı olur, her seferinde "kalb nerde duracak?" sorusu gelir önüne...

Kalb nerde duracak?

"Rabbim bana yeter" diyen bir İbrahim olmak var...

Kalbimizi avucumuza alıp, onunla söyleşmeye başlamalıyız, diye düşünüyorum... Her günü, bir arındırma hassasiyeti içinde yaşamalıyız. Kandil duraklarında -Regaib'i yaşadık, Miraç geliyor, Leyle-i Kadir gelecek- derin hesaplaşmalar yaşamalıyız... Uzun koşular için soluklanma zamanı haline getirmeliyiz kandilleri...

Zorluklar, kuşatmalar, yıldırma projeleri içinde endişeler sızmış kalb hücrelerine yeniden hayat taşımalıyız Allah'ın nusretine sığınarak...

Korkularımızı, sevgilerimizi arındırmalıyız...

"Müslüman yüreği" destansı bir varlıktır. Arı, duru, aşkın odaklandığı bir dünyadır Müslüman yüreği...

Yüreğimize bakmalıyız, orada tanımadığımız duygular varsa, onların oraya nasıl girdiğini sorgulamalıyız.

Ammar bin Yasir, panik içinde Allah Rasûlüne gelip, "Ben Mekke puta tapıcılarının zorlaması ile bazı yanlış şeyler söyledim" diye söylediğinde Allah Rasûlü ona "Kalbin nasıl?" diye sormuştu... Kalbi sağlamdı Ammar'ın... Öyleyse dert etmemeliydi...

Kalbimize bakmalıyız, oraya yenilgi duyusu, eğirilik, yamukluk, kuşku, tereddüt girmemiş olmalı...

Varsa yara, sarmalıyız...

Kalb alışverişleri yapmalıyız. Kalbden kalbe damar açmalıyız ve inancı, güveni, Allah'a sadakati, sabrı, sevgileri, ümitleri, coşkuyu çoğaltmalıyız...

Kalb işçiliği dönemine girdik.

Gündem çok yoğun...

Kalb gündeminden söz ediyorum. Allah yardımcımız olsun...

Üç ayların sonunda kalbini kazanan, yarınları kazanma yolunda en üyük adımı atmış olacak...


30 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...