Üniversitelerin yeni öğretim sezonuna başlamasıyla birlikte yükseköğretimin müzmin sorunları bir kez daha gündeme geldi. YÖK'ün baskıcı uygulamaları sonucu bilim yuvaları olmaktan çıkıp birer kışla haline getirilen üniversiteler, büyük bir çöküş süreci yaşıyor. Düşük ücret politikaları yüzünden üniversiteler öğretim elemanı bulmakta zorlanıyor. Yoksulluk sınırı 570 milyon liraya dayanırken, üniversite öğretim üyelerinin ücretleri bu sınırın çok altında kalıyor. Akademisyenlerin maaşları: Yardımcı doçentlerin 359 ile 382 milyon, doçentlerin 389 ile 450 milyon arasında değişiyor. Profesörlerin maaşları ise 528 milyon liradan başlıyor.

Sefalet ücreti

Kamu-Sen'e bağlı Türk Eğitim-Sen İstanbul Bölge Başkanı Yard. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, üniversitelerin çözüm bekleyen sorunlar altında bunaldıklarını belirterek, "Herkesin kendisinden çok şey beklediği ve Türkiye'nin geleceğini hazırlamakla yükümlü üniversiteler kelimenin tam anlamıyla ölüm döşeğindedir" dedi. Üniversitelerdeki ücret politikasını eleştiren Bostan, "Üniversitelerin bel kemiği olan öğretim elemanları, araştırma görevlisinden akademik hiyerarşinin en üst sınırına varmış kıdemli profesörlere kadar bütün akademisyenler, ekonomik bakımdan gerçek bir sefalet içerisindedirler" şeklinde konuştu. Eylül ayı sonu itibariyle 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 570 milyon lira olduğunu hatırlatan Hanefi Bostan, üniversite öğretim elemanları ve personelinin maaşlarının bu sınırın çok altında olduğunu söyledi. Bostan, "Ücret listesi, akademisyenlerin yüzde 98'inin yoksulluk sınırının altında maaş aldığını gösteriyor. Yüzde 60'ı ise yoksulluk sınırının yarısı kadar bile maaş alamamaktadır. Üniversite öğretim elemanları bırakın insani yaşama standartını, bilakis biyolojik hayatlarını sürdüremeyecek konuma getirilmişlerdir" dedi.

Öğretim görevlilerine yönelik düşük ücret politikasının geçim derdinden başka bir şey düşünmeyen "kapıkulu üretme" politikasının bir parçası olduğunu söyleyen Bostan, "Yetkililere sesleniyoruz, bilinmelidir ki akademik hayattaki sıkıntıların faturasını bütün ülke çok ağır bir şekilde öder. Uzun vadede bilim ve kültür hayatı yaralanır, ülkemizin kalkınma ve çağdaşlaşma gayretleri kösteklenir, kısa vadede ise üniversiteler ciddi bir biçimde huzursuzluğa itilmiş olur" dedi.

YÖK baskıcı ve aşırı müdahaleci

Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Kadir Erdin de yaptığı açıklamada, üniversitelerin içinde bulunduğu olumsuz şartların 12 Eylül ara rejiminin ürünü baskıcı, merkeziyetçi, aşırı müdahaleci ve kişiye bağlı bir düzene sahip olan YÖK'ten kaynaklandığını söyledi. Erdin, merkeziyetçilik kapsamında rektörlerin YÖK'le iyice içiçe girdiğini, öğretim üyelerinin ise dışlandığını belirterek, şöyle konuştu:

"Öğretim üyeleri, dışlanarak katılıma kapalı bir sistem içinde kurumlarına yabancılaştırılmış ve küstürülmüştür. Kamu üniversitelerindeki öğretim üyeleri bu baskı ve dışlanma karşısında çaresizlik içinde görevlerinden ayrılmaktadır. Bu durum özellikle büyük kent üniversitelerinin akademik kadro yetersizliği içindeki Anadolu üniversitelerine benzemesi sonucunu doğuracaktır. Ücret politikası da bu dışlama politikasının bir parçasıdır."