YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Soruların hangi birine cevap vermeli?

Türkiye'yi tanıyan ve yakından izleyen bazı yabancı arkadaşlar soruyor?

"Türkiye'de bir şey değişmez mi?"

Olup bitenler ve tekrar tekrar olup bitenler, sadece bizim için değil, artık yabancılar için de sıradan bir rutine dönüşmüş durumda.

Deniz Baykal'ın dönüşünü kastediyorlardı.

"Türkiye başka siyasetçi çıkaramıyor mu?" diyorlardı.

Tabii asıl şaştıkları şey, sürekli başarısız olanların yeniden ve yeniden yükselmeleri ve hatta daha yükseklere talip olmalarıydı.

Siyasi partileri ve bu arada CHP'yi de tanıyan bir gazeteci arkadaş başka bir soru yöneltti:

"Deniz Bey onca yenilgiden sonra yeniden siyaset sahnesine çıkarken, ne gibi yeni hedefler, düşünceler ve programlar açıkladı?" diye sordu.

Bilmediğimi, ama Türkiye'deki bazı arkadaşlarımın böyle bir beklenti içinde olduklarını söyledim.

Belki 20 yıldır aynı beklenti içindeydiler de umutlarını tümüyle tüketmek istemiyorlardı.

Öyle ya, her seferinde, "Deniz Bey bu sefer mutlaka yeni bir rüzgar estirecek" demekten kendilerini alamıyorlardı.

Onlar da biliyorlardı aslında, genel başkanlıktan ayrıldığı günden itibaren, yeniden partisinin başına geçebilmek için delege kulisleri ve hesapları yapmaktan bu türden düşüncelere vakit bulamamış olduğunu!..

Ama işte Türkiye, böyle bir siyaset özüründen muhalefet bekler hale gelmişti.

Bu söylenirken kuşkusuz, Meclis'te durdukları yer muhalefet sıraları olan öteki siyasi partilerin, niçin muhalefet partisi olmaya kalkmadıklarını da biliyorlardı.

Türkiye'de muhalefet partisi görevini, iktidar ortakları yapıyordu.

İşte bunu da yabancı arkadaşlara anlatmak pek mümkün olamıyordu.

Ne diyordu Ecevit, Şırnak dolaylarında Kürtçe TV yayını vb. diğer beylik konular hakkında?

" Bunlar istenmiyor" diyordu.

"Peki kim, neden istemiyor ve eğer siz istiyor da yapamıyorsanız orada niye duruyorsunuz?" diye bir soruyu soracak gazeteci de bulunmadığı için bu mesele böylece kabulleniliyordu.

"Bulgaristan, orada yaşayan etnik Türkler'e Türkçe TV yayınına başlamış, bu konuda ne düşünüyorsunuz?" diye soran da yoktu zaten.

Sonra, üniversitesini kışla zanneden Franco döneminden kalma bir rektörün "Demokrasi, kendine karşıt görüşlere müsaade edemez" şeklindeki vecizesine de yine iktidardaki bir partinin Bakanı cevap veriyordu.

"Demokrasi tam tersi öyle bir şeydir. Ona karşı fikirlerin de tartışıldığı, konuşulduğu bir rejimin adıdır. Üstelik üniversiteler de kışla değildir, bu fikirlerin öğretildiği yerdir" gibisinden.

Velhasıl çok garip bir ülkeydi benim ülkem. Kimsenin olup biteni sağlıklı bir şekilde anlaması mümkün olamıyordu.

Bu Batılılar, istedikleri kadar soru sorsunlar olup biteni anlayamazlardı.

Mesela, Ermeni sorunu niye bu kadar büyük bir meseleye dönüşmüştü?

Niye bir yandan Osmanlı mirasını reddeder, bazı insanları ve grupları bu eski mirasa bağlılıkları nedeniyle mahkum ederken, bir yandan da bu mirasın kanlı sayfalarını savunuyorduk?

Yoksa devleti, Cumhuriyet'in, İttihat Terakki'nin bir devamı olduğunu kabul eden gizli bir örgüt mü yönetmişti ve hatta yönetiyordu haberimiz olmadan?

Ermeniler'in Doğu Anadolu'da kitlesel olarak katledilmeleriyle ilgili olarak Batı'da 25 bin yayın yapılmıştı. Türkiye'dekini söylemeye dilim varmıyor.

Diyelim ki, Hristiyan Batı, bu Ermeni meselesini kışkırtıyor ve Türkiye'yi zor duruma düşürmek istiyor.

Öyle diyor ya bazı eski diplomatlar.

Bir de Türkiye'nin geçmişe yönelik içinde acısı varken, başkalarının acılarıyla ilgilenemezmiş ya!..

Peki ne olacak şimdi? Kanlı geçmişe sahip çıkmaya devam mı edilecek?

Dünya tarihinin çeşitli dönemlerinde onca katliam, soykırım varken, 'soykırımcı' sıfatını bir tek Türkiye mi kazanacak?

Kim yapacak geçmişe ilişkin doğru tesbitleri?

Arşivlere bakalım. Devlet müsaade etmiyor. Konuşup tartışalım.. Vatan haini damgası yeme ihtimali mevcut.. Üniversitelerde bilimsel çalışma yapalım.

Hangisinde? Üniversitesini kışla zanneden rektörünkinde mi?

Soruları başkaları sorsun ya da biz soralım. Farkeden bir şey yok.

Acaba hakikaten Türkiye'de hiçbirşey değişmiyor mu?

Türkiye'de üniversiteler kışlaya mı dönüşmüş durumda?

Niye muhalefet yapılamıyor?

Türkiye niye hiçbir şeyi kabul etmediği gibi herhangi bir konuda da adım atamıyor?

Bu sorulara cevap vermemizi engelleyen ne? Tutan ne Türkiye'yi?

Sakın, "Bunların nedeni, Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafi konumdur" diyenlere inanmayın.

Türkiye'yi olduğu yerde tutmayı amaçlayan ideolojinin ana temasıdır bu.

Siz soru sormaya devam edin.

Elbet bir gün bu sorulara doğru yanıtlar bulacağız.


4 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...