YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Bakan Mumcu'nun 'sivil muhtıra'sı!..

Toplumda kamu görevi taşıyanlar, "bardağı taşıran damla"nın sorumlusu olmaktan kaçınmalıdırlar..

"28 Şubat" post-modern müdahalesinin hiç bitmemesi için çaba harcayan kamu görevlileri, özellikle bu "son damla" konusunda çok dikkatli olmalıdır..

Bu "son damla"nın, bazılarının sabrını taşırdığını görüyor, izliyoruz.

Neticede, Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, her konuşmasında "insan hakları"ndan, "hukuk"tan, "anayasal demokrasi"den söz ediyor..

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, sonunda Millet Meclisi'nde "hukuk dersi" vermeye kadar götürdü işi..

Son olarak İstanbul Üniversitesi'nin açılış töreninde, Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun, "özgür düşünce" ve "üniversitenin yeri" konusunda, Üniversite Rektörü'ne verdiği "sivil muhtıra", çarpıcıdır..

Hatırlayalım bu konuşmanın içeriğini,

-Büyümek, serpilmek isteyen her sistem, sınırsız özgürlük yaratmalı. Üniversite kürsüsünden düşünce özgürlüğünü kısıtlamayı öneren hiçbir düşünceye katılmam.. Üniversite varoluşunu, özgürlüklere borçludur. Düşünceyi kısıtlamayı öneren hiçbir düşünceye katılmıyorum. Üniversite, Atatürk ilke ve inkılaplarına inanmalı ve bunu yaşatmalı. Ancak abartılı bir duyarlık, bizi taassuba ve bağnazlığa götürür.

Erkan Mumcu, konuyu daha da somut hale getirerek, üniversitenin sivil olması gereğini şöyle vurguluyor:

-Herkes Cumhuriyeti yaşatmak konusundaki duyarlığını, birbiri ile aynı ifade etmek zorunda değildir. Atatürk ilke ve inkılaplarını korumak ve kollamak konusundaki üniversite duyarlılığı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin duyarlılığı ile üslup ve biçim olarak birebir aynı olamaz. Bu onların onkolojik varlığına aykırıdır.

Kamu görevi yapan, halktan toplanan vergilerle maaşlarını alan ve anayasal düzene bağlı olmaları, hem "hukuk"en, hem de "ahlak"en zorunlu olan tüm fonksiyonerler, gerçekten bardağı taşırmamaya özen göstermelidirler..

"Demokrasi" ve "hukukun üstünlüğü" olmazsa, "laiklik" bir yobazlığa, bir zorbalığa dönüşebilir.

Sivil toplumun "disiplin"i, hukukla, özgürlükle, uzlaşma ve çoğulculukla sağlanır.

Hukuksuz, demokrasisiz devlet, "örgütlenmiş şiddet"tir...

İçinde bulunduğumuz coğrafyada, bu söylediğimiz gerçeklerin kanıtlarını, Irak'ta, Yugoslavya'da görüyoruz..

"Rejimi korumak" adına her şeyi yapanlar, sonunda "soykırım suçlusu" bile oluyorlar.. Ülkeleri, uluslararası ambargolara konu ediliyor.

"Üniversite" ile "kışla"yı karıştıranların da, bilmeleri gereken gerçekler var..

Eğer "resmi ideoloji"ler ve "bilinen"ler insanlığa yetseydi, dünyada hiç üniversite açılmazdı.. Kütüphaneler, insanlığın gelişmesine yeterdi.. Çünkü "bütün bilinenler", kitaplıklarda vardır..

Üniversiteler, bilinenleri tartışır. Doğru olarak kabul edilenleri ve resmi gerçekleri, irdeler.. Üniversitelerde düşünce spekülasyonu yapılır.. Özgür, saplantısız ve bağlantısız düşünce ortamında, bilinmeyenler anlaşılmaya çalışılır..

Avrupa'nın ilk üniversiteleri, Rönesans'ın aydınlanma ortamında, Kilise'nin bağnazlığına karşı, özgür ve laik düşünceyi simgelemek üzere açılmışlardır.

İslam toplumlarının duraklamasının ana sebebi, 9'uncu yüzyıldan başlayarak "bab-ı içtihad"ın kapanması, özgür tartışma ve düşünce ortamının yok edilmesidir..

Bütün bunların bilinmesi gerekiyor..

21'inci yüzyılın cıvıl cıvıl, hareketli, üretken dünyasına, laikçi Gazali'lerle, post-modern Torquemada'larla gitmek, trajik bir hatadır..

Bardağı taşırmamalıyız..

Bize "brifing üniversiteleri", "brifing medyası", hiçbirşey getirmez..

Olsa olsa, bunlar bizi çağdaş dünyadan dışlar.

ŞAKA

Ümit fakirin ekmeği..

Vay canına!.. "Hürriyet", kendisinden beklenmeyecek bir haberi, birinci sayfadan vermiş.

Buna göre, "Cumhurbaşkanı Sezer'e güven, Ordu'yu da geçmiş."

Bu ne anlama gelir biliyor musunuz?

Bakarsınız "iktidara verilen önem"in önüne geçer..

Hatta bir gün, "kartel" bile dağılabilir..

BÜYÜK AYIP

Köstebekler ve akbabalar!..

Bütün toplumsal, siyasal ve ekonomik olayları, ya polisin soruşturmalarından, ya da savcıların iddianamelerinden izler olduk..

Bu ayıp, medyaya da, siyasi kadrolara da, sivil düşünce odaklarına da yeter.

Daha önce "Egebank"ta neler olduğunu bilmiyor muydu tüm ilgililer? İnter-Bank boşalırken, "murakkıplar" bunun raporlarını ilgili bakanlara vermemiş miydi?

Ve şu anda hangi bankaların ne durumda olduğu bilinmiyor mu?

Ama irtica ile mücadele etmekle görevli 28 Şubat iktidarları, böyle sorunları görmezden geldiler.. Hatta bazı gelişmelere göz yumuldu.

Şimdi olayı, Mali Polis'in operasyonlarından ve yargının kararlarından izliyoruz..

"Demirel'in görev süresi uzatılmalı" diye manşetlerle kampanya açıp, "istikrarın teminatı Demirel" diye yazılar yazanlar, bugün, o zaman yayınlanmış belgeleri tazeleyip, Demirel'i yeğeninden ötürü suçluyorlar..

Şimdi bütün açıkgözler, Murat Demirel'e bilgi sızdıran "köstebek kim" diye sorular sormayı, hüner sayıyor..

Peki o dönemde, bütün yolsuzluk iddialarını görmezden gelmeyi gören ve "Demirel'i istikrarın teminatı" biçiminde sunan akbabalar kimlerdir?

Ayıptır söylemesi.. Süleyman Demirel'i bile savunmak geliyor içimden..

O buna layık mı, ayrı mesele..


4 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...