YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Üç konu ve toplumsal barış...

Başsavcı Vural Savaş, Tayyip Erdoğan'la ilgili açılan davada 'takipsizlik' kararı verdi. Bunun hukuki tarafından çok toplum katmanları arasındaki dolaşım 'yönü' ve 'gücü' çok önemli. Tayyip Erdoğan'ın yaptığı konuşmayı kendisine yönelik bir tehdit olarak algılayan Savaş, davayı açtıktan sonra, Erdoğan, yaptığı konuşmanın orada toplanan kalabalığı kışkırtmak değil yatıştırmak gayesine matuf olduğunu defalarca söyledi. Bu husus Savaş'ın açıklamasında da dikkat çekilen bir vurguya sahip. Başsavcı, konuşmanın yapıldığı sırada söylenen sözlerden dolayı suçun sabit olduğu anlaşılsa da, daha sonraki beyanlardan ve savunmalardan suç işlemeye dönük olmayan bir tutumun belirlendiğini belirtiyor ve takipsizlik kararına hükmediyor. Kararın neticesi kadar, neticeye ulaşma sürecinin bu 'karakteri' de önemli.

Başsavcı Savaş, yapılan konuşmadaki sözleri çıplak olarak ele alıp şikayette bulunmasına rağmen, Erdoğan'ın bu konuşmayı açıklayıcı beyanlarına kapalı bir süreç işletmediğini ortaya koymuştur. Böylece 'hukuk'un bir 'kapalı sistem ideolojisi' gibi dondurulması değil, toplumsal ve siyasal olanla pozitif yönde etkileşimi öne çıkarılmıştır. Kararın bu şekilde verilmesiyle de, giderek zedelenen toplumsal doku ve adiyet bağlarının daha fazla hırpalanmasına müsaade edilmeyerek, toplumsal barışa katkıda bulunulmuştur. Bunun toplum katmanları arasında 'dolaşım hızı' yüksek ve 'dolaşım yönü', bu ülkenin vatandaşlık bilincini pekiştirmeye dönük bir tarafı olduğu görülecektir.

Hukukun reel uygulamalarının giderek artan dozda özgürlükleri ve hakları kilitleyici bir fonksiyon icra ediyor gibi algılanması yüzünden, kanunlar adeta bu ülkenin gelecek tasavvurunun ve bu tasavvurun penceresi olan her türlü 'vizyon'un önünde bir set gibi algılanmaya başlanmıştır. Siyasi anlamda dillendirilen her türlü legal ve meşru değişim talebi ya da görünürleşen farklılık, kanunların abartılmış uygulamalarının ya da sinir uçları dışarda dolaşan asayiş hassasiyetlerinin duvarına çarparak, bu ülkedeki geliştirici tartışma zeminlerine karşı kısırlaştırıcı bir etki yaratmıştır.

O sebeple Cumhurbaşkanı Sezer'in 'hukukun üstünlüğü' adına sergilediği tutum ve davranışlar tek başına bir 'vizyon'u temsil etmektedir. Vizyonsuzlaşmanın iktidar olabilmek için sahip olunması gereken tek siyasi tutum olduğu mevcut ortamda, 'hukuk'un öne çıkması, bu ülkedeki geniş ve dinamik vizyonları öne çıkarıcı bir etki yapmaktadır.

Bazı yazarların Cumhurbaşkanı'nın hukuk hassasiyetini fazla abartılı ya da sıkıcı bulup ek olarak Cumhurbaşkanı'nda 'vizyon' aramaları tam bir hipnoz faaliyetidir. Bütün yazılarıyla Cumhurbaşkanı'na MGK kararları ve üç büyük gazetenin manşetleri dışında bir vizyon sahibi olamayacağını, olmaması gerektiğini empoze etmeye çalışanların, Cumhurbaşkanı'nın hukuk hassasiyetini vizyondan yoksunlukla nitelemeye çalışmaları statükocu bir 'abra-kadabra'dır sadece. Cumhurbaşkanı'nın her 'hukuk' deyişinde bu ülkenin vatandaşlarının nasıl gönendiğini göremeyen bir aymazlıktır.

Turizm Bakanı Erkan Mumcu ile İstanbul Üniversitesi Rektörü Alemdaroğlu arasında üniversite açılış töreni sırasında yaşanan 'polemik' fevkalade dikkat çekicidir. Bir üniversite öğretim üyesinin bilimsel düşünce yerine 'asayiş mantığı' ile konuşmasına dayanamayan Bakan Mumcu, Alemdaroğlu'nu askerler gibi konuşmakla niteliyor ve üniversitenin rejim hassasiyetleri ile askerlerin rejim hassasiyetlerinin aynı söylemle ve içeriklendirmeyle aynılaşmasının sakıncalarına dikkat çekiyor. Burada 'üniversite' ile 'ordu'nun 'ontolojik' farklılığına da ustaca dikkat çekiyor Mumcu.

Alemdaroğlu, Mumcu'nun Türkiye'nin aydınlık yüzü adına sergilediği davranışı şark kurnazlığı ile mahkum etmek için, Mumcu ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ni karşı karşıya getirmeye çalışan bir 'numara'ya başvuruyor. Oysa mesele açık, üniversitede asayiş mantığının hakim olmasının ne derece sakıncalı olduğunu, bunun üniversitenin sonu olduğunu biliyor Mumcu ve gerçek bir vatansever olarak, kurumların birbirileriyle asayiş mantığı temelinde benzer algılara sahip olmalarının bu ülkeyi sokacağı çıkmaz sokağa girilmesini engellemeye çalışıyor.

O üniversitenin öğrencileri için de, Türkiye'nin geleceği için omurga olan 'üniversite'nin namusuna sahip çıkılması için de Mumcu'nun sergilediği davranışı bütün öğretim üyelerinin sergilemesi ve desteklemesi gerekir oysa. Mumcu yaptığı konuşma ile Alemdaroğlu'nun toplum kesimleri ve üniversite öğrencileri arasında 'çatışmayı derinleştiren' ve 'kutuplaşmayı kışkırtan' tutumuna cesur ve onurluca direnmiştir. 'Üniversite'nin Mumcu'ya tek yapması gereken 'teşekkür' etmektir...


4 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...