YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

"İlkelere sahip olacak kadar lüksünüz" var mı?

Bugünlerde İstanbul sinemalarında gösterilmekte olan "A Patriot" filminden bir sahne. Olay Amerikan bağımsızlık savaşı sırasında geçiyor. Ülkelerini İngiliz sömürgecilerine karşı savunmak durumunda olan bir şehir halkı savaşa iştirak konusunu bir toplantıda tartışıyorlar. Gençler savaşa katılmaktan yana. Orta yaşlı ve kahramanlıklarıyla ünlü biri ısrarlara rağmen savaşa katılmayacağını açıklıyor. Bu herkeste bir şaşkınlık yaratıyor. Gönüllü toplamakta olan kumandanla arasında geçen konuşmada şu cümleler sarfediliyor:

-"Savaşa katılmıyorsun. Peki ilkelerimiz!" Buna savaşa katılmaktan imtina eden kişinin verdiği cevap ilginç:

-"İlkelere sahip olacak kadar lüksüm yok! Benim çocuklarım var!"

Film bu tema etrafında gelişiyor. Bir merhaleden sonra bu kişi de savaşa katılmaya mecbur oluyor ve sonunda ülkelerini İngiliz sömürgecilerine karşı savunuyorlar.

Üç saatlik filmde devamlı beynimi işgal eden "İlkelere sahip olacak lüksüm yok" cümlesi oldu.

Evet. İnsan olarak hepimizin birtakım ilkeleri var. Hatta kişilerin tutum ve davranışlarını ilkeleriyle olan ilişkilerine göre değerlendiririz. İlkesizliği saygı duyulacak bir tutum olarak görmeyiz. Kişilerin ilkelerine bağlılığını saygıyla karşılar bu tip insanları takdir ederiz.

İnsanın ilkeleriyle imtihanı biraz da onun ahlaki durumunu ortaya koymaya yeter.

Burada, yaşadığımız günlük hayatta ilkelere sahip olmak bir lüks mü, yoksa saygı duyulacak bir meziyet mi? İnsan nereye kadar ilkelere bağlı ve ilkelerden taviz vermeden yaşayabilir? Her şeye rağmen ilkeli olmak mı, yoksa o andaki durum neyi gerektiriyorsa öyle davranmak mı?

Elbette ilkeliliğin karşılığı oportünizm, iki yüzlülük, menfaatperestlik gibi kavramlarla karşılanabilen davranışlardır. Hiç kimse normal şartlarda böyle anılmak istemez. Ama yine de böyle davrananlar az değil.

Her meslekte insanın ilkeli olmasının saygın bir duruş olduğunu düşünürüm. Normal şartların dışında "maslahat" diyebileceğimiz bir esnekliği inkar etmemekle beraber ilkeliliğin temel değer olarak kabul edilmesi gerektiğine inanıyorum.

Yıllardır ders anlatan, not veren, tez okuyan, rapor yazan, jüriye giren, tezi red veya kabul eden, eleştiren, öğrenciyi sınıfta bırakan, geçiren gibi davranışlar içinde olan biri olarak öğretim faaliyetinde "ilkeli" oluşun ahlaken de, mesleki olarak da, milletini seven biri olarak da zorunlu bir davranış olduğunu düşünüyorum. Ne var ki günlük ve dar düşüncelerin son yıllarda eğitim ve öğretim faaliyetinde "ilkeli" duruşu ne kadar zorladığını, imkansız hale getirdiğini ve buna bağlı olarak her türlü değer ve kıymet ölçülerinin nasıl alt üst olduğunu üzülerek, hayıflanarak ve çaresizce gözlemekteyiz.

Yaşanan süreçte "ilkelere sahip olmak" ve ilkeli davranmak, kelimenin tam anlamıyla bir "lükse" dönüşüyor, çeşitli teklifler karşısında "ilkelerini" öne koyanların "saf", "aptal", "enayi", "uyumsuz", "problem çıkaran" bir kişi olarak damgalandığını görmek bütün zihin düzenimizi alt üst etmektedir.

İlkeleri ve dürüstlüğü nedeniyle kendisine teklif edilen "rüşveti" kabul etmeyen bir görevli kamuoyu nezdinde saygı duyulacak erdemli biri mi yoksa "ilkelere sahip olacak kadar lükse sahip" bir "enayi" mi?

Sorunun daha iyi anlaşılması için açık bir mizansen sunayım. Diyelim ki bir kamu kurumunda önemli bir mevkide bulunan ön lisans mezunu bir yönetici lisans programını tamamlamak için öğrenci affından da istifade ile bir üniversiteye dikey geçiş yapsın. Yaşı ilerlemiş olduğundan derslerden, eğitim ve öğretimden iyice kopmuştur. Oturup yeniden derslere çalışması, not tutması, imtihanlara girip çıkması çok zor ve ağır gelmektedir. Çalıştığı kurumu ile öğrencisi olduğu üniversite arasındaki ilişkiyi kullanarak bir takım "imkanlar" sağlamayı önermektedir. İlgili üniversite de bu imkanlar karşılığında öğrencinin sorumlu olduğu derslerden ve sınavlardan "bir biçimde" başarılı olmasını temin edecektir.

Neticede bu mizansenin uygulanması derslerin hocalarına dayanmaktadır. Söz konusu öğrencinin sorumlu olduğu derslerin hocaları "Hocanın ve bilim adamının en önemli meziyeti ilkeli olmaktır" deyip sınavlarda geçerli kağıt veremediği için bırakacaklar ve üniversite de sunulan "imkanlar"dan yararlanamayacak mı, yoksa "İlkeli olmak gibi bir lüksümüz yok. Bizim çocuklarımız var" deyip boş kağıda geçer not verip önemli bir kamu kurumunda etkin bir mevki işgal eden bu zatı "başarılı" mı sayacaklar?

Sizin "ilkelere sahip olmak gibi bir lüksünüz" var mı?


8 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Davut Dursun

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...