YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Gündem

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 


Açlıktan ölsem yemek yapmam

Mardin-İstanbul hattında bir düşünce adamı: Ali Bulaç

1975'den beri yazın hayatının içinde olan Ali Bulaç, 1951'de Mardin'de doğdu. İşçi çocuğu. 3'ü kız 4 kardeşi var. 1970'de İstanbul'a gelen Bulaç, 30 yıldır İstanbul'da yaşıyor. Yüksek İslam Enstitüsü ve Sosyoloji mezunu. Bulaç'ın yazma tutkusu küçük yaşlarda başlıyor. Mahalli gazetelerde yazıları, şiirleri yayınlanıyor. "Yazar olmayı kafama koymuştum" diyor. 17 kitap ve 1 Kur'an meali yazıyor. Doğulu aileler çocuklarını okula geç gönderirler. Turgut Özal'ın annesi Hafize Özal'ın öğretmenlik yaptığı Gazipaşa İlkokulu'na başladığında 9 yaşındadır. Dedesi, ömrü eşkıya takibinde geçen Osmanlı Jandarması Gaddar Ali Çavuş'tur. Baba tarafı Musul tarafından Mardin'e yerleşen bir aile. Anne tarafı aralarında ayanların bulunduğu Paşazedeler ve Ayanoğulları olarak tanınan köklü bir aile. 4'ü kız 5 çocuğu var Ali Bulaç'ın.

Okul münazaralarının vazgeçilmez ismi

Bulaç gündüzleri okula giderken akşamları garsonluk yapar, yazları ise su satarak ailesine katkıda bulunur. Okullar arası münazaraların önemli bir ismidir. Milli bayramlarda kendi yazdığı şiirleri okuyor. İlkokuldan sonra Öğretmen Okulu'na gitmek istiyor ama İmam-Hatip'de karar kılıyor. Düz lise fark derslerini vererek iki diploma alıyor. 1969'da Rüzgar Şarkılar isimli ilk ve son şiir kitabını Altınova gazetesi yayımlıyor. Aşk ve tasavvuf temalıdır şiirleri. Beğendiği şairler Nazım Hikmet, Atila İlhan, Ümit Yaşar Oğuzcan, İlhan Berk, Turgut Uyar, Ahmet Arif, Tagore, Halil Cibran, T. S. Eliot'tur. Sezai Karakoç, Ömer Özsoy, İsmet Özel'in şiirleri ekleniyor listeye. Ali Bulaç, "Favori şairlerim İkbal ve Akif'tir. Geriye doğru Nabi, Baki, Fuzuli, Firdevsi, Nizami'yi sayabilirim. Ömer Hayyam'ı, Feraznak'ı çok beğenirim. Şiirin ustalarına ait kitaplar hep elimin altındadır" diyor.

Kırk bin çeşit erkek vardır, tek bir çeşit kadın

İmam-Hatip'de Çatılar isimli bir oyun yazıyor, aynı oyunda rol alıyor. Mardin ve ilçelerinde sahne alıyor (1967-1968). Umut Dünyası isimli romanı 1973'de Bizim Anadolu gazetesinde tefrika ediliyor. Filistin'den Kafkasya'ya Keşmir'den Bosna'ya İslam dünyasındaki acıları anlatan bir roman yazmayı düşünüyor. Konu aşk şiirlerinden açılınca Bulaç'a "Kime yazıyordunuz şiirleri? diye soruyoruz, "Ortaokulda aynı sokakta oturan bir kıza âşıktım. Karşılığı olmayan bir çocukluk aşkıydı. O kızı yıllarca sevdim. İlk aşkımdı. Ben İmam-Hatip'e, o Öğretmen Okulu'na gitti. Yıllar sonra karşılaştık, öğretmendi, evlenmemişti" diyerek cevaplıyor. Aşk ve kadınlar üzerine konuşmak istemiyor. "İnsan kalbinde çeşitli sevgilere yer var" diyen Bulaç'tan kadınlarla ilgili bir cümle alabiliyoruz: "Kırk bin çeşit erkek vardır, tek bir çeşit kadın."

Çocukluk yıllarında Nasır hayranı

Çocukluk yıllarında Mısır'da devrim yapan Cemal Abdünnasır'a hayranlık duyuyor Bulaç. Babası, İnönü hayranıdır. "Babam İnönü'nün Mehdi ve Veli olduğuna inanırdı. Ona göre, İnönü, Kudüs'ü kurtardıktan sonra Şam'da ölecekti. İnönü 1973'de Türkiye'de ölünce inanci ciddi olarak sarsıldı. Annemin zihninde ise coğrafya kavramı yoktu, Mısır-İsrail savaşlarında annem 'Niye hâlâ kurtarmıyor Araplar'ı' diyerek Demirel'e kızardı." Dünya görüşünün teşekkülünde Mardin'in etnik, kültür ve dini yapısındaki çeşitliliğin büyük bir payı var. "Sekiz yıl Süryani bir aileyle komşuluk yaptık. Her Süryani evinde seccade ve ibrik bulunur. Onların oruç günlerinde gözönünde et ve yumurta yemememiz için annem bizi uyarırdı. Onlar da, Ramazan'da aynı saygıyı gösterirlerdi. Mardin, çoğulcu bir şehir yapısına sahip. Türkler, Kürtler, Araplar, Çerkezler, Süryaniler, Yezidiler, hatta Macar aileler vardı. Gözünüzü açıyorsunuz, bir yerde cami bir yerde kilise. Çarşıda pazarda içiçelik. İslam hoşgörüsünün yerleştiği kentsel bir yapıdır. Mardin kültüründe haremlik-selamlık yoktur, buna İstanbul'da tanık oldum."

Cemil Meriç'e sık sık kitap okurdum

Üniversite döneminde Nurettin Topçu ve Hareket Dergisi çevresinde yer alır. Ezel Elverdi, Mustafa Kutlu, Hüseyin Hatemi, Mustafa Kara, Ahmet Tabakoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Hareket Dergisi'nden arkadaşları. Metin Erksan, Halif Refiğ derginin yazarlarından. Yaşar Nuri Öztürk'ün Kocamustafa- paşa'da cami müştemilatında yoksul bir hayat yaşadığı yıllar. Yaşar Okuyan'ın Marksist kardeşi Arif Okuyan da Hareket'tedir. Cemil Meriç'e kitap okuyan öğrenciler arasında yer alan Bulaç bir de anekdot aktarıyor: "Meriç bize 'Müslümanlık'la çok geç tanıştığım için üzülüyorum. Türkiye'nin Ali Şeriatisi olabilirdim' derdi. Sol basında aleyhinde yazılan bir eleştiriye sinirlendi, yumruklarını masaya vurarak, 'Evladım, Türkiye'de sağcı-solcu, ilerici-gerici yok, namuslularla namussuzlar var' dedi."

Üniversitede yaşanan hayal kırıklığı

Ali Bulaç'ın en büyük hayali Yüksek İslam Enstitüsü'nde kalmaktı. Kürsü başkanı olan hocası söz vermişti. Yaşadığı hayal kırıklığını şöyle anlatıyor: "Bir gün hocam bana, 'Ali sen Tokatlı değil miydin?' dedi, 'Hayır Hocam, Mardinliyim' dedim. 'Yapma ya!' dedikten sonra bir daha hiç konuşmadı benimle. O iş öyle kaldı. İlk kez insanların ayrımcılığa maruz kaldığını derin şekilde hissettim. Hiç unutamam."

Seyahat etmesini sevmeyen Bulaç, dünyanın üçte ikisini geziyor. İstanbul'a tutkuyla bağlı. "Başka şehirde yaşayamam. İstanbul bir kaos, kaosun içinde bir kosmos var. İstanbul'u cazip kılan da bu. Bir canlılık belirtisi bu" diyor.

Doğu'da sevdiği sevdiği şehirler Buhara, Semerkant, Meşhed. Batı'da aşinalık duyduğu kent Rotterdam. Görmek istediği şehirler Mekke, Medine, Kudüs, Kahire. 1982'de BBC'de yaptığı bir konuşma nedeniyle Suudi Arabistan vize vermediği için hacca gidemiyor.

Doğma büyüme Galatasaraylı

Çocukluğundan beri Galatasaraylı olan Bulaç'ın gençliğindeki favori futbolcuları Metin Oktay ve Turgay Şeren'dir. Lise yıllarında Foto Maç Gazetesi'nin Mardin Temsilciliği'ni de yapan Bulaç, yerel spor haberleri gönderir gazeteye. Üniversite takımında yedek kalecilik yapan Bulaç, Vefa Stadı'ndaki bir maçta ayağını burktuktan sonra veda eder futbola. Balık burcunun özelliklerini taşıyan Bulaç, "Çok sakin bir insanım. Ev yansa heyecanlanmam" diyor. Denizi seyretmeyi seviyor, "Bir başıma sahile inip denizin maviliklerini seyretmek bir tutkudur bende" diyor. Belki de bir özgürlük imgesi olarak bakıyor denize. Mavi, yeşil, beyaz renkleri seviyor, en çok korktuğu hayvan yılan. Ölümün eşiğinden dönüyor çocukluğunda; "Çocukken beni bir akrep ısırdı. Doğru dürüst bir hastane yok. Babam Kadiri Şeyhi Hasse'ye götürdü. Zehirin etkisiyle kendimden geçmek üzereyim. Şeyh Hasse, ağzını sade bir yağla yıkadıktan sonra 15-20 dakika boyunca zehiri emerek dışarı çıkardı. Biraz geciksek, ölecekmişim."

Ev işlerinden hiç anlamam

Kitap okumayı ve derinlikli sohbetleri seven Bulaç, geceleri çalışıyor, günde 4-5 saat uyku yetiyor ona. Günlük hayatta detaylara aldırış etmiyor, ama düşünsel konularda her ayrıntı üzerinde titizlikle durmayı yeğliyor. Pazarlarda alışveriş yapmayı tercih eden Bulaç belli bir marka tercih etmiyor, sade giyinmeyi seviyor daha çok. "Ev işlerinden, tamiratlardan anlamam. Acımdan ölsem yemek yapmam. Hayatımda hiç hayvan kesmedim. Sufilerin bir sözü beni çok etkiledi. 'Beslenmek için havyan kesmek lazım. Ama sen kasap olma'. Sofiler hikmetli konuşurlar" diyor.

Türkiye'de en sevdiği, saygı duyduğu bilginler Hayrettin Karaman ve Mehmet Aydın. Türkiye dışında Ali Şeriati ve Seyyid Hüseyin Nasr favori düşünce adamları. Batı'dan ise Rene Guenon, İvan İlich ve P. Feyeraband ilgiyle takip ettiği düşünce adamları.

Çetin Altan okuduğum için dövüldüm

Mardin İmam-Hatip'de Akşam Gazetesi okuduğu için taciz ediliyor. Çetin Altan'ın yazılarını ilgiyle, beğenerek takip ediyor Bulaç. "Okula Akşam getirdiğim için Ahmet Ağırakça ve arkadaşları tarafından dövüldüm. Sincar aşiretinden bir arkadaşımın araya girmesiyle güç bela kurtulabildim ellerinden" diyor.

Demirel ile çocukken tanıştım

Mardin'e çimento fabrikası kurulması için toplanan 10 bin imzayı dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'e Ali Bulaç kendisi takdim ediyor. "Törenlerde şiir okuduğum için beni seçtiler. Eşraf, vali, belediye başkanı ve ben yanına çıktık. Elma yanaklı, derli toplu biriydi Demirel. Beni kucaklayarak yanaklarımdan öptü."

Mahzun ile Sezen arasında fark yok

Ali Bulaç müzik dünyası ile de yakından ilgileniyor. En beğendiği sanatçılar, Zeki Müren, İbrahim Tatlıses, Münir Nurettin Selçuk. Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği dinliyor. Kanun dinlemesini çok seviyor. Ona göre, kanun dinin mantığının ve fıkhının ortak ruhunun müzik olarak ifadesi. "Mahzun Kırmızıgül ile Sezen Aksu arasında hiçbir fark yoktur. Bence farklı noktalardan aynı şeyleri söylüyorlar. Müslüm Gürses'in melankolisini Sezen Aksu'nun parçalarında bulmak mümkündür" diyor, yeşil popun taklitçi olduğunu da ekleyerek. En anlamlı müziği İbrahim Tatlıses temsil ediyor Bulaç'a göre. Tatlıses medeniyetlere beşiklik eden Harran'ı temsil ediyor. Harran'ın Türkler, Kürtler ve Araplar'ın ortak zevklerini birleştirdiğini savunuyor. "Tatlıses'in müziği dikey olarak Fuzuli'den Nabi'ye Ziya Paşa'dan Tenekeci Mahmud'a kadar yüksek edebi değeri olan divanların etkisini barındırıyor. Aynı zamanda Azeri, Kafkas ve Kerkük'tür. Tatlıses modern kent hayatının bütün unsurlarını bir araya getirip yeniden yorumluyor. Bu nedenle Tatlıses'i İranlılar, Iraklılar, İsrailliler ve Özbekler dinliyor. Sırrı budur. En orijinal sanatçılar Tatlıses ve Müren'dir. Müren Türkçe'yi en iyi kullanan sanatçılardandır."

Tarık Akan'la aynı hücrede kaldık

Üniversite bitince öğretmen olarak Mardin'e dönmeye karar veren Bulaç'ı arkadaşları İstanbul'da kalmaya ikna ederler. Düşünce Yayınevi ve Düşünce dergisi bu süreçte ortaya çıkar. Kadroda Beşir Eryarsoy, Ahmet Ağırakça, Mehmet Bekaroğlu, Ahmet Şişman ve Hüseyin Besli de var. Kadroya daha sonra Müslüman olan solcu şair İsmet Özel de katılılr. Özel'in ünlü Üç Mesele isimli kitabının ilk makaleleri Düşünce'de neşredilir. "İsmet Özel'in Müslüman olduğunu işitirdik. Bir gün arkadaşlarla Ankara'ya ziyaretine gittik, tanıştık. Özel İstanbul'a gelince ailece de görüşmeye devam ettik." 12 Eylül askeri darbesi Bulaç'ın hayatını da derinden etkiliyor. 1982'de Düşünce Yayınevi'ni basan polis tarafından gözaltına alınıyor arkadaşlarıyla birlikte. 29 gün Gayrettepe Emniyeti'nde kalıyor, oradan da yolu Selimiye Kışlası'na düşüyor. Sinema oyuncusu Tarık Akan da o dönemde tutuklanan solcular arasındadır. Bulaç ile Akan'ın yolu Selimiye'de çakışıyor. "1982 yılıydı sanıyorum. Gayretepe'den Selimiye'ye götürüldük. Tarık Akan'la orada karşılaştık. Perişan bir vaziyetteydi. Kısa bir an göz göze geldik. Meğer beni koydukları hücrede o kalıyormuş. O çıktı ben girdim aynı hücreye" diyor Bulaç. Hapisten çıktıktan sonra işsiz kalan Bulaç, arkadaşı Abdurrahman Aslan'la birlikte pazarlarda ve fabrika önlerinde ucuz detarjan satarak geçiniyor bir süre. Sonra 4 ay süren bir askerlik Erzincan'da.

 


Kağıda basmak için tıklayın.

 

 

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...