YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Vaclav Havel'i dinlerken...

Dünyadaki hızlı ve köklü altüst oluşu iyi değerlendirme fırsatı veren son yirmi yılın en önemli şahsiyetlerinden biridir Vaclav Havel: 1977-1989 yılları arasında cezaevlerini mesken tutmuş sıradan bir aydın iken, bugün ülkesinin cumhurbaşkanlığı koltuğunda o oturuyor. Onu cezaevine tıkan rejim bugün yeryüzünden silindiği halde, onun uğruna savaşım verdiği 'demokrasi' global bir geçerlik kazandı... Geçen dönemin simge kişilikleri mühendisler, asker-sivil bürokratlardı; Havel bir sanatçı, piyes yazarı, bizden biri...

Vaclav Havel'in ülkesi de yeni dönemin özelliklerini taşıyor: On yıl öncesine kadar Varşova Paktı üyesiydi, geçen yıl NATO'ya katıldı; Türkiye'den önce Avrupa Birliği (AB) üyesi olacağına da kuşku yok. Yayılmacı ve büyümeden yana bir ideolojiyi arkasında bırakınca, hiç çatışmasız, barışçı yollardan kendini bölebildi. Ayrılışı bir 'travma' olarak görüyor, neden ayrıldıklarını kendisi de anlayamamış; "Şimdi üstesinden geldik" diyor... Kendisiyle barışık bir ülke olduğu, 1968 Prag Baharı'nın unutulmaz ismi Slovak asıllı Alexander Dubçek'in anı-plaketinin, vaktiyle görev yaptığı Ankara Büyükelçiliği'ne, Havel'in eliyle asılmasından da anlaşılıyor...

Doğrusunu söylemem gerekirse, ismi bir ülkenin cumhurbaşkanı olmasının çok ötesinde çağrışımlar yaptıran Vaclav Havel'i karşımda gördüğümde olağanüstü bir heyecan duymadım; duymam da gerekmiyordu. Karşısındakileri etkileme diye bir derdi olmadığı çok belliydi onun: Gösterişsiz, sıradan, "Ben de sizlerdenim" mesajını her haliyle veren bir yönetici... Dünyanın her tarafında onun gibi liderler işbaşına geliyorlar artık...

On yılı aşkın bir süredir oturduğu cumhurbaşkanlığı koltuğunda, haklı olarak kazanılmış ismi sayesinde dünyanın hemen bütün liderleriyle fikir alışverişi imkânı bulduğu muhakkak; ancak dışarıya o kadar pırıltı saçan tanışları arasında gözünü olağanüstü dolduran fazla sayıda lider bulunmadığı izlenimini veriyor. Daha kendi içine yönelik o, daha pratik çözümler peşinde... Kendisine yöneltilen "Dünyanın geleceğini nasıl görüyorsunuz?" sorusuna, o hep bildik sorunları ön plana çıkartarak cevap verdi: Çevre kirliliği, aşırı nüfus, nükleer çılgınlık...

Onca yıllık sorumluluktan sonra en çok neye hayıflandığı da 'manşetlik haber' değeri taşıyan bir sır değil: "Keşke" diyor Havel, "Ekonomik reformlar sırasında daha müdahaleci bir tavır takınsaydım..." On yıl önce, ekonomistler, "Eğer kamuya ait varlıklar özelleştirilir, fabrikalar modernize edilip şirketler kendi ayakları üzerinde durabilecek duruma getirilirse ekonomi düze çıkar" demişler; Cumhurbaşkanı Havel'in aklı buna pek yatmamış, ancak "Ekonomiyi ben ekonomistlerden daha mı iyi bileceğim" diye düşündüğü için sesini çıkarmamış... Havel'e, "Keşke müdahale etseydim" dedirten bir sonuçla karşı karşıyaymış Çek ekonomisi bugün...

Herkesin gıpta edeceği bir işi var Vaclav Havel'in, ülkesinin en önemli koltuğunda oturuyor; ancak o da bol vakti olup kitap okuyanlara gıpta ediyor. Cumhurbaşkanlığının bütün vaktini aldığından, entellektüel uğraşlar için vakit ayırmasını zorlaştırmasından şikâyetçi. Görevi 1,5 yıl sonra bittiğinde arkasına hiç bakmayacağı anlaşılıyor. "Elbette görüşlerimi açıklamaya devam edeceğim, ama günlük politikanın dışında kalmaya kesin kararlıyım" dedi bize.

Çek Cumhurbaşkanı Havel ülkemize resmî bir ziyaret yapıyor; yoğun programı arasına az sayıdaki bir gazeteci grubuyla biraraya gelip fikirlerini aktarmayı da katmış. Bir masanın etrafında toplandık, kahvaltı ederken kendisiyle sohbet ettik.

Çek Cumhuriyeti AB'ye Türkiye'den önce girecek ve girdiğinde Türkiye'nin de üyeliği için çalışacak; buna ülkesi adına söz verdi Havel. Bir soru üzerine, kendisi inanmasa bile, AB çevrelerinde birliği bir 'Hıristiyan Klübü' olarak görenler olabileceğini söyledi; "Ancak, kuşkular giderek dağılıyor ve Türkiye'nin AB üyeliği önündeki engeller ortadan kalkıyor" diye de ekledi. Beklediği, Türkiye'nin de ev ödevini yaparak, kendisi hak ettiği için AB üyeliğine kabul edilmesi... Korktuğu ise, 'mikro milliyetçiliğin' Avrupa'da yaygınlaşması. Yugoslavya'daki son gelişmeden duyduğu mutluluğu gizlemedi Havel; iki yardımcısını göndermiş Belgrad'a, onların çok olumlu bir raporla döndüklerini öğrendik...

Havel'i yakından görmek ve tanımak, nedendir bilmiyorum, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili umutlarımı çoğaltmaya yaradı.


12 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Fehmi Koru

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...