YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Asker, AB, İslâm

Bizim Müslümanlığımız, eski sömürge ülkeleri gibi, Batı düşmanlığına cephane üretmedi. Bu farkı, hem biz bilmeliyiz, hem Batı âlemi idrak etmeli.

Bizim farkımız

Timaş Yayınları'nda çıkan "Zamansız Sözler" kitabında, Eyüp Can, Siyaset Bilimi Doçenti Mümtaz'er Türköne ile bir sohbetini de yayınlamış. Türköne, tarihimizle barışmamızı tavsiye ederken bir gerçeğe parmak basıyor: "Bizim, dünyada var olan Müslüman toplumlardan önemli bir farkımız mevcut. Biz, hiçbir zaman devletsiz yaşamadık. İslâmiyet'e, antiemperyalist bir mücadele programı gözüyle bakmadık. Bir kavga sebebi, bir anlaşmazlık sebebi olarak mütalâa etmedik dinimizi. Çünkü kendi devletimizde yaşıyorduk. Yıkmak değil, inşa etmek, yapmaktı hedefimiz."

Avrupalı olmak

Bu tesbit, niçin Türkiye'de çok büyük bir çoğunluğun, hiçbir komplekse kapılmadan, Avrupa Birliği'nin parçası olmak istediğini de ortaya koyuyor.

Zaten Osmanlı, bir Avrupa devleti idi. Avrupa kültürünün ve birikiminin temel taşlarından Doğu Roma İmparatorluğu'nun da mirasçısıydı.

Anar'ın anketinde, Türk halkının % 71'i Avrupa Birliği üyeliğine taraftar görünüyor.

Partilere göre dağılım ise şöyle: DSP % 89.6, ANAP % 83, MHP % 77.7, DYP % 65, FP % 58.7.

Fazilet tabanı bile -diğerleriyle mukayesede düşük bir oran olmakla birlikte- gene çoğunluğu itibariyle, "Batıcı"

Elbette "Batıcılığın", çeşitli tarifleri, farklı üslûpları mevcut.

Biri, iğneden ipliğe kadar Batı taklitçiliğine soyunmak; hatta dinini dahi Hıristiyanlığa özenerek değiştirmek gayretinde.

Diğeri, özgürlük, insan hakları ve demokrasi gibi evrensel değerlerde, ilimde, Batı ile buluşmak, kucaklaşmak; bu bütünleşen, birleşen dünyaya kendi birikimiyle katkıda bulunmak niyetinde.

Ülkemizi, Batı'nın eşit bir partneri gibi görürsek, komplekslerimizden de sıyrılırız.

Kompleksler

Bir aşağılık duygusu, zaman zaman büyüklük taslamak biçiminde de tezahür edilebilir:

Meselâ, "Türk'ün, Türk'ten başka dostu yoktur" inancı, "Bir Türk dünyaya bedel" böbürlenmesi ile sonuçlanabilir.

"Bizi bölmek istiyorlar, yıkmak istiyorlar" şeklindeki kuşkucu yaklaşımlar da, sebebsiz bir aşağılık duygusunun dışa vurmasıdır.

Yani, Avrupa Birliği, bölmek için mi, Türkiye'yi tam üye yapıyor?

Veyahut laik cumhuriyetin yıkılmasını mı arzu ediyor?

Öyleyse neden, bazı askerlerimiz AB'ye üye olduğumuz takdirde, devletimizin laik ve üniter yapısı olumsuz etkilenecekmiş havasını yaratıyorlar. Abartıldığı takdirde, Batı düşmanlığına dönüşebilecek bu Kuvay-ı Milliyeci yaklaşım, bir kısım Müslüman aydının "emperyalist Batı" karşısındaki duyarlılığı ile de örtüşebilir.

Kadere bak!

Askerin görüşü

Aslında Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın konuşmasına katılmamak mümkün değil. Büyükanıt, Atatürk'ün, "muassır medeniyet" derken Batı'yı işaret ettiğinden bahisle, Avrupa Birliği üyeliğini jeostratejik ve jeopolitik bir sorumluluk olarak nitelendiriyor. Yalnız son cümlesi ile, diğer bazı askerler gibi, gene bir tereddütü ortaya koyuyor:

"Türkiye'nin, hedefe, üniter ve seküler (laik) yapısını muhafaza ederek ulaşması en doğal hakkıdır."

Ülkemizi bölmek veyahut laik cumhuriyeti yıkmak isteyenler muhakkak vardır. Ama bu potansiyel tehlikeyi, Avrupa Birliği ile irtibatlandırmak, üye olduğumuz takdirde tehdidin artacağını söylemek yanlıştır. Aksine, dışarıda kalırsak daha kolay bir hedef haline geliriz.

Aslında, üyelik için gerekli hukuki düzenlemeleri yapar ve daha geniş özgürlükleri halkımıza tanırsak, devletin korumasız kalacağı inancı, bazı sivil ve askeri zevâtı bu şekilde konuşmaya sevk ediyor.

Nitekim, Harp Akademileri Komutanı Nahit Şenoğul, geçtiğimiz hafta Türkiye'nin çok özel şartlarına değinmiş, içinde bulunduğu coğrafya itibariyle ülkemizde ancak sınırlı bir demokrasiye cevaz verilebileceğini anlatmıştı. Şenoğul, Türkiye, toprak bütünlüğü veya Avrupa Birliği tercihiyle karşı karşıya kalırsa, toprak bütünlüğünün tercih edileceğini söylüyordu.

Muhakeme hatası

Oysa muhakeme baştan yanlış kuruluyor. Hatalı bir varsayım üzerinden mantık yürütülüyor.

Aslında, Avrupa Birliği üyeliği ile, büyüyen bir dünyanın parçası olmak, toprak bütünlüğünün de teminatı. Dolayısıyla "ya AB dışında kalıp bütünlüğünü korursun" veya "AB'ye üye olup bölünürsün" temeline oturan bir seçimle karşı karşıya değiliz.

Ayrıca uygulamalar da özgürlüklerin istikrarın temeli olduğunu, tehdit bahanesiyle uygulanan baskıların ise aksine sonuçlar verdiğini göstermiştir.

Mesut Yılmaz, geçenlerde Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu ile görüştükten sonra bir açıklama yaptı. Askerin AB'de karşısında duruşunu özetleyen cümlelerini birkaç açıdan yadırgadık.

Önce ne demişti bir hatırlayalım:

"Genelkurmay'ın, TSK'nın bana ısrarla vurguladıkları husus, Türkiye'nin AB üyeliğini destekledikleri, ancak ülkemizde yakın geçmişte yaşanan bazı olaylar göz önünde tutularak ve TSK'nın bu konuda kendi yasalarından kaynaklanan sorumlulukları da dikkate alınarak bu sürecin çok dikkatli götürülmesi gerektiğidir. Yakın geçmişte yaşadığımız iki önemli tehdidin, bölücülük ve irtica tehdidinin yeniden hortlamasına yol açacak adımlardan, çok dikkatle kaçınılması gerektiğini savunuyorlar. Bunlar, zaten bizim de paylaştığımız değerlerdir. Bu konuda hem bu tehditlere geçit vermeyecek, hem bu değerleri koruyacak, aynı zamanda AB normlarına da uyan bir çözümün mümkün olduğu görüşündeyim."

Neden yadırgadık?

Yılmaz, TSK'nın cumhuriyeti koruma ve kollama görevini, sıradan bir olaymış gibi kabulleniyor. (Oysa yasalar orduya, bağımsızca ve kendi takdiriyle hareket edebileceği böyle bir görev yüklemiyor)

Ayrıca, Avrupa Birliği şartlarının Türkiye'nin toprak bütünlüğü ve laik devlet anlayışıyla bağdaşabileceğini söyleyen Yılmaz, Avrupa Birliği'nin, bu iki hususta tehdit oluşturduğu havasını da yaratmış oluyor. Hayali bir varsayım üzerine muhakeme kuruyor.

Oysa, kültürel kimliklerin tanınması ve bu tanımanın gereğinin yapılması, din ve vicdan hürriyetine saygı gösterilmesi, ayrılığa değil uzlaşmaya götüren adımlardır.


12 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...