YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Yeni bir İslâm imajı

Mesut Yılmaz'da dikkat ederseniz büyük bir acelecilik okunuyor. Avrupa Birliği konusunda acele etmemiz, önümüzdeki şu birkaç yılı iyi değerlendirmemiz yolunda ardı arkası kesilmeyen açıklamalar yapıyor.

Yılmaz'ın bu konuşmaları, farklı muhitlerde iki ayrı değerlendirmeye tâbi tutuluyor. Bazıları diyorlar ki, Yılmaz ürettiği acelecilik duygusuyla, Avrupa Birliği'ne pek de taraftar olmayan kesimleri motive etmek istiyor. Aman dikkat edin türünden, AB treninin kaçabileceği endişesini yaratıyor.

2003 yılı endişesi ve Yılmaz

Bu yorumlar çok da yersiz olmamakla beraber, Yılmaz'ın asıl kaygılarının, içeriden ziyade dışarıya âit olduğunun altını çizmek gerekiyor. Anladığımız kadarıyla, Yılmaz'da uyanan acelecilik duyguları kendiliğinden ortaya çıkmış olamaz.

Nitekim yaptığı konuşmaların birinde iki bin üç yılına önemli bir vurguda bulunuyor. Önemli bazı Avrupa ülkelerinde iki yıl sonra seçimler yapılacak. Belki de şimdiki sosyal demokrat iktidarların yerini Hristiyan Demokratlar alacak. 1996'daki Başbakanlığı döneminde, Türkiye'nin AB müracaatının nasıl kırıldığını ve engellendiğini en iyi bilen kişi Yılmaz olduğuna göre, bu endişeyi iyi kavramak ve ona göre süratli tavırlar geliştirmek lüzûmu da kendiliğinden ortaya çıkıyor. Açıkça söylemek gerekirse, Yılmaz'ın bu endişesini önemsemek lâzım.

Hal böyle olunca da Yılmaz'ın konuşmalarını iç kamuoyunu ikna etmek ve bazı güç merkezlerini baskı altına almak biçiminde yorumlamak, bize göre eksik bir tutum olarak gözüküyor.

Dolayısıyla AB sürecinde, Türkiye'nin önündeki engeli sırf içerdeki dinamiklerle izah ve asıl dışarıdaki maniaları görmezden gelmek biçimindeki gibi şaşılıklarla nereye varılır bilemiyorum.

Batı'da İslâm korkusu ve imajı

Burada Türkiye'nin önündeki asıl engelin, Hristiyan Demokrat politikalarla Katolik Kilisesi'nden kaynaklandığını asla unutmamak gerekiyor. Bu kesimlerin bilinç altında, hâlâ daha, bir Müslümanlık ve Osmanlılık alerjisi capcanlı olarak duruyor. Geçenlerde yazdım. İtalyan Katolikliği'nin önde gelen temsilcilerinden Kardinal Biffi ne diyordu? İtalya'ya gelen sığınmacılardan Katolik olanlara göz yumulsun. Özellikle Müslümanlar'a bu hak asla tanınmamasın. Biffi'ye göre İslâm, yani Müslümanlar, İtalyan millî kimliği açısından büyük bir tehlike teşkil etmektedir. İtalya'daki Müslüman nüfus artışı, bu kilise yetkilisinin havsalasının almadığı birşey!.. Halbuki İtalya; Almanya ve Fransa'ya göre Müslümanlar'ın çok az olduğu bir ülkedir. Yarın maazallah, Türkiye AB'ye girer de, "serbest dolaşım" hakkı elde ederse, bu adamlar ne yapar? Yoksa sektei kalpten mi giderler bilmiyorum.

Buradan bizim de önemli bazı sonuçlar çıkarmamız gerekiyor. Maalesef uzun yıllardır, özellikle Körfez Savaşı'ndan itibaren, Müslümanlık imajı Batı'da ciddi bir yara aldı. Salman Rüştü olayları, Cezayir meselesi Batı'da İslâm'ın imajını karartmak için alabildiğine kullanıldı. Bu yetmiyormuş gibi, Türkiye'de de 28 Şubat politikalarıyla, din alabildiğine sakıncalı bir kurum muamelesi gördü. Aczimendiliğe veya Hizbullah'a sakıncalı örgüt muamelesi yapmak ayrı birşey; bu örgütsel yapıları doğrudan İslâm'la özdeşleştirecek biçimde politikalar geliştirmek daha ayrı birşey. Maalesef Türkiye son dört yıldır bu tür örgütleri tasfiye edeyim derken, Batı'nın amaçladığı biçimde, İslâm'ın imajını da maalesef zora sokmuştur. Yani böyle böyle İslâm'ın imajı karardı.

Yeni bir İslâm imajı ihtiyacı

Nasıl Almanya, İslâm'ın Batı toplumundaki algılanmasını "Cemalettin Kaplancı figürlere" indirgemek istemişse, belki amaç bu olmasa da, Türkiye'nin yaptığı da aynı sonucu üretmedi mi? Mücadele edilen veya tasfiye edilmek istenen anlayışın aşırı biçimde öne çıkarılması, velev ki olumsuzlaştırmak amacıyla olsun, aynı noktaya varıp dayandı: Demek ki Müslümanlık bu imiş!.. Asgariden Batı'ya yansıyan algılamanın bu olduğunu kim inkâr edebilir?

Neticede şuraya varmak istiyorum: Türkiye'nin AB'ye yöneldiği şu aşamada, yeni bir İslâm ve Türkiye imajı üretilmesi gerekiyor. Sırf demokratik tezlerle yetinmek, bu imajı restore etmeye asla kâfi gelemez. Bizatihi İslâm nedir ve Müslüman kimdir, bu endişeyi izâle etmek gerekiyor. Kültürü, sanatı, medeniyet telâkkilerini, bir arada yaşama deneyimlerini ve dayanışmacı taraflarımızı öne çıkarmak!.. Yani İslâm'ın, üçüncü dördüncü yüzyıllardaki Barbar imajı ile eşleştirilmesine asla fırsat vermemek!..

Bu noktada Diyanet'e, bağımsız İslâmî cemaatlere, İslâmcı aydınlara ve doğrudan hükümetlere büyük bir görev düşüyor.


12 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Necmettin Türinay

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...