YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Merkez sağ ve temsil krizi...

Ciddi bir sol muhalefetin Meclis'te temsil edilmemesinin eksiklik olduğunu önüne gelen söylüyor bugünlerde. Statükonun kendini alternatifi olmayan bir hükümet biçimi olarak sunmayı pek bir benimsemesinden sonra, muhalefetin bir ülke için ne kadar hayati olduğu daha da çıplaklaşıyor çünkü. Fakat herkes muhalefet görevini ya dışındakilerden ya da siyasi karşıtlarından bekliyor nedense...

Siyasi istikrar adına her olayda demokrasinin biraz daha eksiltilmesinden yolsuzluk düzenine kadar bir dizi can alıcı soruna karşı hiçbir ses yükselmiyor. Toplumsal taleplerin 'siyasi temsil'e dönüşmesinin engellenmesi ve bunun siyaset tarafından doğal kabul edilmesi anlamına gelen 'temsil krizi'nin sistemin en kronik sorunu haline gelmesine kimse değinmek dahi istemiyor. Bu yüzden, her yayımlanan yeni raporda halkın yoksulluk oranının biraz daha arttığının gözlemlenmesi siyasetin iç dairesinde gündemleşmiyor. Avrupa Birliği'ne tam üyelik için yapılması gerekenler konusunda herkes birbirine bakarak, devleti tek başına temsil eder hale gelmiş olan bürokrasinin ne diyeceğine göre 'hizalanıyor'.

Bütün bu noktalar ve çok daha fazlası ciddi ve vahim bir 'yönetim krizi' olduğunu gösteriyor aslında. Her geçen gün ağırlaşan ve bu oranda sistemin üzerine ağır bagajlar yıkan bir yönetim krizi bu. Belirleyici ögeleri düzeltilse bile sirayet etme kabiliyeti yüzünden ülkeyi felç etme etkisi uzun müddet hissedilecek bir kriz. İşte bu noktada halkın cumhuriyet tarihi boyunca sık sık ülkeyi yönetmeye çağırdığı merkez sağın nerede olduğu ve ne iş yaptığı kimsenin aklına gelmiyor. Merkezin buharlaşmasına ve siyasi alanın daralmasına bağlı olarak merkez sağın kronik bir siyasetsizliğe gömüldüğü çok açık. Otoriterleşme sürecinin neticesi olarak siyasi alan daralmıştır ama buna karşı merkez sağın siyaset adına bir kıpırdanması da görülmemektedir. İşte merkez siyasette solun devletçiliği ve sağın -görece- sivil toplumu temsil ettiği bu orijinal ülkede merkez sağın nerede olduğunu ve ne iş yaptığını sormak, sistemin işleyişine dair en 'temel muhalefet sorusunu' dillendirmek demektir aslında.

Bu ilk bakışta paradoksal görünebilir. Ekonomik alanda birtakım sivil talepleri temsil yönü olsa da, çoğu zaman merkez sağın statükonun 'milliyetçi-muhafazakar-mukaddesatçı' şemsiyesi olmaktan öte bir işlevi olmadığı da görülmüştür. Dolayısıyla kendini yöneten olmaya ayarlamış ama dar iktidar mücadeleleri dışında sistemin işleyişine dönük muhalefet olmaya göre dizayn etme kabiliyeti gelişmemiş bir merkez sağ vardır. Sistemin işleyişine dönük muhalefeti sadece açık darbe dönemlerinde askeri rejime karşı görülmüştür merkez sağın.

Bugün farklı bir durum var. Ve bu farklı duruma uygun bir 'muhalefet stratejisi' bir türlü geliştirilemedi. Muhalefet stratejisi olmadığı için ortada, siyasetin bürokrasiye karşı nasıl iktidar olacağı da anlaşılamıyor. Sistemin işleyişini kendi iç dinamikleri çerçevesinde irdeleyerek 'doğal bir itiraz sürecine' dayanan ve bunun içinden 'siyasallaşmayı' üreten bir muhalefet arıyor Türkiye. Geçenlerde Erkan Mumcu'nun ortaya koyduğu görüşler böyle bir muhalefetin sade ve sağlam ifadesi aslında. Daha önce de Mumcu'nun hükümetin iyi işlemediğini dillendiren görüşleri hatırlanırsa merkez sağın kendi karakteristiğine uygun ve yeni dönem için sonuç alıcı bir muhalefeti nasıl inşa edebileceği ortaya çıkar.

Bu muhalefet ihtiyacından bakıldığında DYP'nin sergilediği muhalefetin protest olmanın ötesinde siyasallığa yaslanamadığı görülüyor. Dolayısıyla gerçek bir muhalefeti ıskalamanın odağı durumunda DYP. ANAP ise tam bir 'sıkışmış ruh hali siyaseti' yapıyor. Her konuda birbirine zıt iki görüşü yan yana koyuyor ve bunu siyaset yapmak zannediyor. Bu nedenle merkez sağın iki partisinin gündeminde de 'temsil krizi' gibi bir konu yok. Diğer konular bile ANAP için hükümette kalmaya dönük araçsallığına, DYP içinse hükümeti eleştirmeye dönük elverişliliğine göre gündemleşebiliyor.

Oysa bugün Türk siyasetinin merkez sorunu 'temsil krizi'dir. Otoriterleşme süreci 'temsil krizi'nin devamlılığından güç almaktadır ve bu güçle siyasi alanı daraltmaya devam etmektedir. 'Temsil krizi'nin pençesinde kıvranan siyasi partilerin muhalefet yapması bu yüzden imkansızdır. 'Temsil krizi'ni bir 'sorun alanı' olarak işaretlemeden ve buna dair çözümleri 'ıskalayarak' yapılan muhalefet ise arkasına hiçbir desteği alamadığından, dolaylı olarak otoriterleşme sürecini pekiştiren bir işlev doğurmaktadır. 'Temsil krizi'ne dokunmadan muhalefet görevi için CHP'nin ihtiyaç olduğundan bahsetmek yeterli değil. Önce Türk siyasal hayatının yapısı gereği merkez sağın 'temsil krizi'nin neresinde durduğuna bakmak gerekir...


12 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...