Ya tutarsa

Spor gazeteciliğinde gündem oluşturmak önemlidir. Tartışılması gereken konu masaya yatırılır, gereken araştırma yapılır, olay detaylarıyla ortaya konur ve haber, gerek yazılı, gerekse görsel basında kamuoyunun aydınlanması açısından değer kazanır.

Ancak ne yazık ki, birçok alanda olduğu gibi spor gazeteciliğinde de mesleki deformasyon yaşanıyor. Üstelik medya kuruluşları arasında bu bir yarış halini aldı. Yani üzüm üzüme baka baka kararıyor. Ne, yalan yarışına "dur" diyen var, ne de bu kuruluşlar içinde "oto kontrol..."

Hemen hemen bütün gazetelerin özellikle spor sayfalarını ve TV'lerin spor haber ve programlarını izliyor, okuyorum. Gündem oluşturma tutkusu içinde olan, okunma ve izlenme oranı oldukça yüksek medya kuruluşlarının çelişkili haberleri nedeniyle de dehşete düşüyorum. Bu eleştiri biraz da iğne-çuvaldız meselesini çağrıştırıyor. Amacım öğrenci-stajyer konumundaki gazeteci adaylarını hayal kırıklığına uğratmak değil. Çünkü sorumlu şef ve müdürleri ne tip haber istiyorlarsa onu getiriyor, öyle dizayn ediyorlar. Yani, ya o müdürlerin istedikleri şekilde haber yaparlar, ya da işsiz kalırlar. Bu zincirin ucu o medya kuruluşunun sahibine kadar uzanır. Çünkü o gazetenin satılması, o televizyonun izlenmesi lazım. Sansasyonel yaratıcılık da işte burada başlıyor. Ve başdöndüren bir yalan yarışı. Bir önceki yazısını unutup kendilerini tekzip edenler, utanca düşüp dansöz gibi kıvıranlar, kıvıramadığı için işlerinden olanlar ve her türlü hukuksal cezayı göze alıp parsayı toplayanlar. Önemli olan gündem.

Bir arada yaşıyoruz... Ne yazık ki böyle.

Öyle bir dönem geçiriyoruz ki, aramızda gazeteci kimliğini saklayanlar var. Şu son bir hafta içinde İnter'le ipleri kopma noktasına gelen Hakan Şükür, hem F.Bahçe, hem Beşiktaş, hem de G.Saray'a transfer edildi. Nasreddin Hoca hikayesi "Ya tutarsa..."