YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Temiz eller ve soru işaretleri

Türk basınındaki yozlaşma, Egebank olayıyla iyice su yüzüne çıktı. Kimi gazeteler bazı olaylara sansür uyguluyor. Bu uygulanan sansür, aslında suçlanan kişinin de aleyhinde. Sansür uygulanınca, iddiaların muhatabı olan şahıs kendini gerektiği gibi savunamıyor ve üzerine bir şaibe yapışıp kalıyor.

Tantan'ın iddiaları

Bilmem Tantan'ın iddialarını dikkatle okuyabildiniz mi? Cen Ajans'ın sahibi Nail Keçili'den söz ederken, öyle ağır bir dil kullanıyor ki, şaşmamak elde değil: "Egebank'ın güvenlik kamerasının çektiği görüntülerde dikkat edilmeyen bir kişi var. Bu kişi çok enteresan ilişkiler içinde bulunuyor; hatta ilişkileri Nasrullah Ayan'a kadar gidiyor. O kişinin orada oluşu çok ilginç. O çözülürse çok şey çözülebilir. Görüntüdeki kişi, Türkiye gerçeğinin üst seviyesinin perde arkasındaki ilişkilerini gösteriyor. Bu kişi para hareketlerini de çok iyi biliyor. Para için her türlü ilişkiye girebilecek nitelikte birisi."

Bir İçişleri Bakanı, zanlı konumundaki kişiyi bu şekilde suçlayabilir mi? Onun, para için her türlü ilişkiye girebilecek nitelikte birisi olduğunu ulu orta söyleyebilir mi?

Nedense başta Sabah, Hürriyet ve Milliyet gazeteleri olmak üzere, Nail Keçili'den hiçbir Kartel gazetesi söz etmemiş. İçişleri Bakanı Tantan'ın suçlayıcı cümlelerini eleştirdik; basının da suskunluğunu eleştirmek gerekir. Neyin üstünü, niçin örtmeye çalışıyorlar?

Oysa Star gazetesini dikkatle okuduğunuzda, Nail Keçili'nin geceyarısı saat 12'de değil, mesai saatleri içinde bankada bulunduğu, Murat Demirel ile bir randevuya gittiği anlaşılıyor. Eğer durum bu kadar basit ise, nedir bu koparılan fırtına? Ve bir başka soru daha: Eğer sıradan bir randevu söz konusuysa, basın neden suskun kalıyor?

Kartel'in yazamadıkları

Aynı suskunluk, Aks TV şirketinin hayali ihracattan yargılanması konusunda da ortaya çıktı. Kuvay-ı Medya, Aks TV yöneticilerinin hayali koyun ihracatı dolayısıyla, Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanacağı yolunda bir haber yaptı. Haber yalanlanmadığına göre doğruydu; ama Kartel basınına hadise tek satırla bile yansımadı.

Öte yandan halâ Kartel medyasından bir köşe yazarı bizimle dalaşıyor.

  • Kardeşim sen eski patronunun bankasının içini nasıl boşalttığını yaz.
  • Yeni patronunun, elektrik ihaleleri için devleti nasıl sıkboğaz ettiğini yaz.
  • Genel Yayın Müdürü'nün hayali ihracattan Ağır Ceza'da nasıl yargılandığını yaz.
  • Gazetenin arka plandaki finansörünün mahkeme kararlarına rağmen, orman arazisine hangi yöntemleri kullanarak üniversite kondurduğunu yaz.
  • Arsa spekülasyonu diyorsun değil mi... Patronunun, arazide inşaat hakkı yok diye kampanya yürüttükten sonra, aynı araziyi niçin ve kaça aldığını yaz.
  • İlksan'lı öğretmenlerin bu işten ne kadar zarara uğradığını yaz.
  • Ömerli Barajı'nın koruma havzasının tam ortasına, kanunlara tamamen aykırı olarak matbaa binası inşa eden medya patronunu yaz.
  • Orangutan İbrahim'in pençelerini yaz.

    Esas kamuoyunu ilgilendiren önemli konularda suspus olup, sansürü kabullenip, sadece parmağına doladığı üç kişiyi her fırsatta karalamak, bu köşe yazarının özelliği. Halâ yutturabildiklerine, yalancı dolmalarını satıyor.

    Yargısız infaz olmasın

    Türkiye'de temiz eller operasyonu başladı. Bu operasyon sırasında kurunun yanında yaşın da yanmaması için, azamî itina gösterilmeli. Temizlik, yargısız infaza dönüşmemeli. Bir gazetecinin iş takibinden para aldığı söylentisi, elde delil veyahut belge yoksa ortaya atılmamalı.

    Bizde tersine işleyen bir kural var: İddiaları ispat etmek, iddia sahibini ilgilendirmiyor. İnsanlar kendilerinin suçsuz olduklarını kanıtlamak mecburiyetiyle karşı karşıya bırakılıyorlar.

    Egebank operasyonu ve Yahya Murat Demirel'in hedef alınması, halkta geniş bir memnuniyet yarattı. Ama bu memnuniyetin yanı sıra bir de beklenti var: "Aman iş yarım kalmasın, diğer bankalara da sıra gelsin."

    Radikal'in haberi

    Evvelki gün Radikal gazetesinde, Süleyman Demirel'in diğer yeğeni Yahya Demirel'e yönelik bir operasyon düzenleneceğinden söz edilirken, baktım çamur bize de sıçratılmış.

    Emin Şirin yurt dışında çalışırken kısa bir süre Kıbrıs Yatırım Bankası'nın dış ilişkileriyle ilgilenmiş. Bu konuda temsil kabiliyeti kazanmak için, bir dönem bankanın yönetim kurulu üyeliğinde de bulunmuş. Ne Halk Bankası'ndan kredi alındığından haberdar, ne de kredinin vadesinde ödenmediğinden. Kıbrıs'ın yurt dışında resmen tanınmaması sebebiyle, dış ilişkileri geliştiremeyince, 1994 yılında yönetim kurulu üyeliğinden istifa etmiş. Bırakınız bir kuruş kazanç temin etmeyi, erkek kardeşinin bu bankaya mevduat olarak yatırdığı 80 bin dolar dahi geri ödenmemiş. Kısacası Şirin ailesi bu işten zararlı çıkmış.

    Evvelki gün Radikal'de bir haber gözüme çarptı: "FP'li milletvekili Nazlı Ilıcak'ın eşi Emin Şirin, Halkbank'ı dolandırmak üzere Yahya Demirel ile birlikte Kıbrıs'ta banka kurmuş, DGM, 'çete oluşturarak dolandırıcılık yapmak suçundan dolayı' dava açacakmış."

    Belli ki amaç, Murat Demirel'den sonra Yahya Demirel'i de sanık sandalyesine oturtmak. Zaman aşımı, Ağır Ceza'daki davayı düşürdüğü için bu defa konuyu "suç işlemek üzere çete oluşturmak" kapsamına sokmak istiyorlar. Böylece zaman aşımı 10 seneye çıkmış olacak. Yahya Demirel, tek başına çete oluşturamayacağına göre de, yönetim kurulu üyeleri "çete mensubu" sayılıyor!!!

    Öte yandan devlete 1.5 milyar dolar bir külfet getiren Cavit Çağlar'ın İnterbank "soygunu" şimdilik unutuldu gibi. 10 binlerce dolar maaşla yönetim kurulu üyeliği yapan Teoman Koman Paşa, niçin çete mensubu sayılmıyor da, Kıbrıs'taki bankanın yönetim kurulu üyeleri bu tarif içine sokuluyor veya sokulmak isteniyor. Üstelik, Halkbank'ın, KKTC'deki Yahya Demirel'in bankasına verdiği para sadece 5 milyon dolar. Cavit Çağlar'ın devlete yükü 1.5 milyar dolar. Çağlar rakama itiraz ediyor, "500 milyon dolar vereyim konu kapansın" diyor.

    Kıbrıs Yatırım Bankası'nda araştırılması gereken mesele şu: Halkbank, parayı bankaya 1993'te aktarmış, dava 5 yıllık zaman aşımı dolduktan sonra Kasım 1998'de açılmış. Dava açılmasını o tarihe kadar kim, nasıl ertelemiş? Devreye kimler girmiş?

    Yargısız infazlarla, boş isnatlarla hedef saptırılacağına, namuslu insanlar karalanacağına, esas bu hususlar irdelensin.

    Kasırga esmeli

    Vatandaş fakirlikten bunalıyor. Yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gidilmesi, onu o kadar ferahlatıyor ki, yoksulluğunu unutuyor. Sıra mutlaka diğer bankalara gelmeli. Devletin kör kuruşunun hesabı sorulmalı. Operasyon iki yeğen Demirel ile sınırlı kalır ise, farklı bir mahiyet arz eder. Birileri Süleyman Demirel'i hedef aldı, yeğenleri vasıtasıyla onu yok etmeye çalışıyor diye düşünülür. Demirel'in aile fotoğrafında bozuk kareler olduğu tartışılmaz bir gerçek. Ama her şey sadece onun etrafında dönmedi. Evet... Kamuran Çörtük'ten Ali Şener'e kadar farklı söylentiler mevcut. Ya diğerleri? Medya ile ilişkili olan bankalar, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay'ın intiharının ardında yatan gerçekler???

    Temiz eller kasırgası esmeğe devam etsin. Sorumlular hesabını versin. Medya patronları fildişi kulelerinden indirilip, kirli çamaşırları hele bir halkın önüne serilsin.


    13 EKİM 2000


    Kağıda basmak için tıklayın.

  • Nazlı ILICAK

     


    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
    İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED

    Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...