YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Gündem

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 


Nüfusları oranınca ödenek alacak belediyeler, sayım telaşına düştü

İsrail'in ömrü kısa

İsrail'in, savaşa ve düşmanlığa motive edilmiş bir toplum olduğunu belirten Dr. Hüsnü Mahalli, 50-100 yıl sonra İsrail toplumunun yok olacağını söyledi.

Camp David görüşmeleri, Ortadoğu'da barışa yaklaşıldığı konusunda herkesi umutlandırmıştı. Birdenbire her şey değişti ve bugüne gelindi.

Ortadoğu'yu ve İsrail'i iyi bilenler, her şeyin iyi gitmediğini de bilirler. Çünkü İsrail'in kuruluşunda, daha doğrusu İsrail toplumunun yaratılışında, toplumun İsrail ülkesi içinde biraraya getirilmesinde belirli faktörler vardır. Bu faktörlerin temelinde de savaş mantığı yatar. İsrail toplumu, savaşa ve düşmanlığa motive edilmiş bir toplumdur.

Neden?

İsrail ve Siyonizm hareketinin felsefesine baktığımızda bunu çok net bir biçimde görmekteyiz. Siyonistler Abdülhamid'e önce parayla geldiler, başaramadıkları zaman her türlü oyuna girişerek Abdülhamid'den kurtulmayı planladılar ve entrikalarla bunu da becerdiler. Basel Konferansı'ndan, 1917'deki Belfor deklarasyonundan onu izleyen yıllara, 1948'de İsrail devletinin kuruluşuna kadar giden bütün süreçte hep İsrail toplumunun sürekli savaşa, saldırıya, düşmanlığa motive edilmesi gerekiyordu, bu da başarıldı. İsrail başbakanlarının hepsi askerdir, hepsi istihbaratçıdır. Barak dediğimiz, barış isteyen adam dahil olmak üzere hepsi askerdir. Barış güvercini denilen ve öldürülen Rabin dahil bütün başbakanları asker ve istihbaratçıdır. Dolayısıyla Ortadoğu'yu ve bölgeyi bilenler bu toplumun, bu İsrail devletinin barış istemeyeceğini de biliyor. Nitekim 1991 Oslo, 1993 Madrid anlaşmaları yapıldığında net bir amaç vardı. ABD'nin, bütün Ortadoğu ülkelerinin, Norveç'in, İspanya'nın, Rusya'nın... herkesin imzasıyla yapılan bir anlaşma vardı. Bu anlaşma çok net olarak şunu söylüyordu: "4 Mayıs 1999'da İsrail Devleti, 1967'de işgal ettiği Batı Şeria ve Gazze'den çekilecek, Filistin devleti de başkenti Doğu Kudüs olmak üzere kurulacak. İki tane basit cümle bunlar. Geldik 4 Mayıs 1999'a İsrail sözü edilen Batı Şeria ve Gazze topraklarının sadece % 21'inden çekildi. Onun üzerine devreye ABD girdi, Mısır girdi. "Bunu bir sene daha erteleyelim" dediler, 13 Eylül 2000'e ertelendi. 13 Eylül'e gelindiğinde İsrail yine çekilmedi, Filistin devleti yine kurulamadı. "Gelin bunu Camp David'de görüşelim" dediler. Ve Camp David'e gidildi. Camp David'de her şeyin iyi gittiği görüntüsü vardı, doğru. Ama aslında hiçbir şey iyi gitmiyordu. ABD, Camp David'de hayatının en büyük hatasını yaptı.

ABD'nin hatası neydi?

Seçim dönemi olduğu için ABD Yahudilerden yana tavır koymak zorunda kaldı. Ve hertürlü taviz veren Arafat'tan daha fazla taviz vermesini istediler.

ABD her zaman Yahudiler'den yana tavır koyuyor.

Orası öyle. Arafat'ın tavizi bırakın bir şey verecek hali kalmadı. Mayıs'ta devleti kurması gerekiyordu, kuramadı. Filistin halkı 33 yıldır işgali yaşayan bir halk. Bu gerçeği hiç kimsenin unutmaması gerekiyor. 33 yıldır toprağı işgal edilen bir halk mücadele veriyor. Arafat'ın artık söyleyecek, verecek hiçbir şeyi kalmadığını bilmelerine rağmen Amerikan yönetimi başta Clinton dahil olmak üzere İsrail'den yana net tavır koydu ve çıktı bunu İsrail televizyonunda söyledi... o yetmedi kendi yardımcısı Al Gore, demokratların adayı olarak kendine Liberman'ı, Yahudi bir yardımcıyı seçti, aday gösterdi ve kampanyaların hemen hepsinde hem Cumhuriyetçiler, hem Demokratlar hatta Hillary Clinton Yahudiler'den, İsrail'den yana tavır koydu.

O zaman İsrail ve Filistin arasındaki görüşmeler iki tarafı gerçekten eşit şartlarla barışa yönlendirmeyi değil, taraflardan birini -ki bu Filistin- diğerinin, yani İsrail'in şartlarını, çıkarlarını ve tezlerini kabullenmeye zorla da olsa razı etmeyi hedefliyor.

Kesinlikle. İsrail'in cesaret aldığı tek ülke ABD değil aslında. İsrail, ne yazık ki Arap ülkelerinden de cesaret alıyor. Arap ülkeleri ciddi anlamda milli tavır alsaydı, İsrail bunları zaten yapamazdı.

Tarafların barış masasına oturtulmaya çalışılmasının anlamı nedir ve görüşmeler sizce nasıl sonuçlanır?

ABD'de Clinton "Devlet Başkanı" sıfatıyla son günlerini yaşadığı için, yüzünün akıyla bu işi bitirmek istediğinden dolayı en azından gergin bir Ortadoğu, gergin bir Filistin-İsrail ortamı bırakmak istemiyor. Herkes biliyor; Oslo-Madrid anlaşmalarında alınan kararlar yerine getirilmediği sürece Filistin halkı bu mücadelesinden vaz geçmeyecektir.

Son olaylar, Şaron'un Harem-i Şerif'e girmesiyle patlak verdi. Şaron bunu neden yaptı? Şaron, bunu yapmakla olayların nereye varacağını biliyordu.

ABD ve Arap yönetimlerinden cesaret almasının ötesinde Barak ABD'den döndüğünde (Barak hükümeti 13 partiden oluşan bir hükümettir, bunlardan 8 tanesi ırkçı ve dinci partilerdir) hükümeti oluşturan partiler Barak'a kızdılar.

Neden kızdılar?

Çünkü orada Kudüs'ün tartışılması oldu. Verildi değil.. Barak hiçbir şey vermedi. Yalnız Kudüs meselesini tartışmak üzere masaya yatırdığı ve bu dinci-ırkçı partiler açısından baktığınızda "tartışmasız Büyük İsrail Devleti'nin başkentinden taviz verilemez" denildiği için Barak'a kızdılar. Barak döner dönmez de, "Ya geri alırsın sözünü, vaz geçersin bu Kudüs meselesinden, ya da hükümeti düşürürüz" diye tehdit ettiler. Dolayısıyla Barak da hükümet düşerse tekrar seçim yapmak zorunda kalacak. Erken seçime yatırım yapabilmesi için mecburen kendisi de radikal tavır aldı. İsrail toplumu % 60- 65'i saldırgan, ırkçı, dinci, düşmanca politikaları benimseyen bir toplum. Dolayısıyla o da bunu bildiği için onu yapmak zorunda kaldı. Karşısında da Likut lideri Şaron Barak'ın böyle bir kartla oynadığını sezdiği için bir adım öne geçmek istedi. Sadra ve Şatilla katliamlarının yıldönümünde -ki bu katliamları yine Şaron yapmıştı- gitti Harem-i Şerif'e ziyarette bulundu. Yasak, dinsel olarak yasak. Bunu bile bile yaptı. Bir de üç bin tane askerle gitti.

İşgal birliği gibi...

Hem işgal, hem kışkırtma, hem ihanet, hem hakaret müslümanlara. Yani "işte bakın, ben böyle gelirim" demek istedi. Bu, Müslümanlara yapılmış bir hakarettir, kışkırtmadır ve tabii ki kasıtlıdır. Araplar, Müslümanlar, Filistinliler ağlama duvarına gidip de işeyebiliyorlar mı? Bu ona benziyor. Orası kutsal. Müslümanların dışında kimse giremez oraya. Gidin şimdi, güvenlik görevlisi size "Müslüman mısınız?" diye sorar. Eğer müslüman değilseniz, sizi içeri sokmaz. Onu da Şaron'un bilmesi lazım. Biliyor da. 33 yıldır işgale rağmen hiçbir Yahudi oraya girmemiştir.

Savaş büyür mü?

Unutmayalım ki İsrail için bir handikap var. Bugün İsrail sınırları içinde 2 milyon Filistinli yaşıyor. Yani dolayısıyla İsrail'in vurması kolay değil. Yani İsrail vatandaşı İsrailli olan iki milyon Arap var, Filistinli var. Gazze ve Şeria'da sokağa çıkan insanları bombalayabilirsiniz ama yarın öbürgün şu binada, şu binada onların akrabası olan İsrailli Araplar var. Bunların size saldırmayacağını kim garanti eder? Onu da hesaba katmak zorunda artık İsrail. Çok önemli bir açık İsrailliler açısından. Dolayısıyla neden İsrailli yerleşimciler silahlandırılıyor? Sürekli silahlandırılıyor. Sokağın bir yerinde Arap yaşıyor çünkü. Böyle olunca tabii İsrail ister istemez bunları gözönünde bulundurmak zorunda. Unutulmamalı ki her şeye rağmen İsrail dünya kamuoyuna iyi bir görüntü vermiyor. Bugün yüz tane Filistinliyi öldürdü, İngiltere, Fransa gibi ülkeler ve her zaman İsrail'den yana tavır alan basın bile İsrail'e "siyonist" dedi, "faşist" dedi. Sonuçta kim ne derse desin, uluslararası bir tepki var. Bugün otuz-kırk yıldır ilk defa Arap kamuoyu ciddi bir heyecan yaşıyor. Bu İsrail için bir dezavantajdır.

İsrail'i caydırabilir mi bunlar?

Caydırması belki çok önemli değil ama, caydırmanın da ötesinde İsrail'le işbirliği yapan Arap yönetimlerini zor duruma düşürdü. Yani Mısır halkı eğer ayaklanıyorsa, Hüsnü Mübarek bundan sonra İsrail'le kolay kolay işbirliği yapamaz. Ürdün Kralı eğer İsrail'le işbirliği yapıyorsa, Ürdün kralı bundan sonra kolay kolay İsrail'le birlikte adım atamaz. Bunlar kolay işler değil aslında.

Uluslararası hukuk kurallarını ihlal eden ve Amerika'yı da arkasına alan bir İsrail için bütün bunların ne önemi olabilir?

Tamam da, her etkinin bir tepkisi var. Bir de onu hesaplamak zorunda İsrail. Filistin halkı için kaybedilen bir şey yok. Zaten yıllardır mücadele ediyor. İsrail, Filistin halkını sindireceğini sanıyorsa yanılıyor. Kendisi bunu biliyor. Geri adım atmasının nedeni de bu zaten. Burada iki faktör çok önemlidir. Arap kamuoyu kendi yönetimlerini (direkt olarak İsrail'i etkilemeyebilir ama) ikaz ediyor. Mısır'da çıkan yürüyüşlerde polis ve asker müdahale edemedi. Ürdün'de öyle oldu. Suriye'de öyle oldu. Eskiden yürüyüş yapıldığı zaman hemen asker, ordu müdahale ederdi. İlk defa korktular. Baktılar ki polis ve asker, bir milyon insanı durduramayacak. Ve bu insanlar "Kahrolsun Hüsnü Mübarek", "Kahrolsun Siyonizm", "Allahuekber, Allahuekber" diye sokaklara çıkıp bağırıyorlar. Nasıl durduracaksınız bunları? İşin bu boyutu da bence çok önemli.

Ortadoğu'da Arap halklarının yükselen sesi, görüşmelerine nasıl yansır?

Barış süreci dediğiniz hikaye, aslında bir süreçtir. Sonuçsuz bir süreç. Barış olsa bile hiçbir zaman "gerçek barış" olmayacaktır. Soğuk bir barış olacaktır.

Soğuk barış ne demek?

Soğuk barış şu demektir. Yani hiçbir Arap, hiçbir Arap halkı, hiçbir şekilde ve hiçbir zaman İsrail'le dost olamayacaktır. Camp David anlaşması1977'de Enver Sedat'la imzalandı. Sedat, bunun bedelini ağır ödedi. 23 yıl geçmesine rağmen bugün hiçbir Mısırlı İsrail'e gitmemiştir. İş gereği ticaret için gitmek isteyenler bile Kahire'deki İsrail Büyükelçiliği'ne gitmek için arka sokaklardan, saklanarak, yüzünü kapatarak gidiyor vize almak için. Bakın Ürdün'de aynı şeyler yaşanıyor. Hiçbir Ürdünlü İsraile gitmez, hiçbir İsrailli de Ürdün'e gitmez. Gelen de gizli bir şekilde turizm amaçlı geliyor. Korumalar, istihbaratlar, polisler hepsi onları koruyor. Tekrar dönüyorlar.

FİLİSTİNLİLER, HAZRETİ DAVUT GİBİ TAŞLA MÜCADELE EDİYORLAR

Hz. Davud, zırhlara bürünmüş ve öldürülmesi neredeyse imkansız görünen Calut'u bir sapan taşıyla öldürmüştü. Hz. Davud'un sapan taşı bugün Filistinliler'in elinde... bir zamanlar Calut'a taş atan Hz. Davud'un çocukları ise adeta Calut...

Zaten ondan dolayı Filistinliler taşı kullanıyorlar. Rastgele kullanmıyorlar bunu. Anlam bu zaten sizin söylediğiniz. İsrailliler'e "Hz. Davud'un Calut'a, yani Golyat'a yaptığını biz size yapacağız. Bu şekilde direneceğiz" diye mesaj vermek istiyor ve İsrailliler'in kendi geçmişlerinde yaşadıkları birşeyleri hatırlatmaya çalışıyorlar. Onun için böyle çıldırıyor zaten İsrailli askerler.

Davut-Calut savaşını anlamamışlar o zaman.

Mesele burada. Tarihe bakın. Kutan'ın evvelki gün "Nazi yöntemlerini kullanıyorsunuz, faşistsiniz" şeklinde bir demeci vardı. Eğer sen gerçekten Naziler'den çektiysen (orada da soru işareti var) neden aynı şeyi Filistin halkına yapıyorsun? Ders almıyor musun? Senin başına gelen eğer öyleyse, sen de başkasına yapıyorsun.

Bundan sonra ne olur? Barış umudu var mı?

Hiçbir şekilde İsrail'le Filistinliler arasında barış olmayacaktır. İsrail kendi kuruluş mantığı, toplum mantığı, inançları, yöneticileri, halkı ile barışa yüzünü çevirmiş değil. Aslında barış istemiyor İsrail. İsrail halkı diye bir halk da yok zaten. Halk, oradan buradan getirilmiş, hiçbir tarihi ortaklığı olmayan insanları birbirine yapıştırmakla oluşmaz. Yoğun propogandalarına rağmen, bütün dünyayı aldatmalarına rağmen, teknolojik üstünlüklerine rağmen, askeri üstünlüklerine rağmen İsrail bunu başaramayacaktır. size çok iddialı gelecek bir şey söyleyeceğim: Belki bugün var ama elli veya yüz sene sonra İsrail devleti, İsrail toplumu çökecektir.

Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz ?

Çünkü dört - beş milyonluk bir toplum, nefret edilen bir toplum, kendi içinde de nefretlerle beslenmiş bir toplum, üçyüz dörtyüz milyon Arapla çevrilmiş bir toplum, böyle davranarak ve çok farklı insanları gayrı tabii bir biçimde birbirine yapıştırıp halk oluşturmaya çalışarak daha fazla yaşayamaz. Kim ne derse desin yaşayamaz. Bundan dolayıdır ki Türkiye gibi ülkelere çengel atmak istiyorlar. Bundan dolayıdır ki Afrika ülkelerine çengel atmak istiyorlar. Bundan dolayıdır ki Pakistan'a çengel atmak istiyorlar. Bu damarlar açılmazsa yaşayamacaklarını ve boğulup gideceklerini iyi biliyorlar.

İsrail'de Barak'ın yaptıklarını kabullenmeyen, Filistin gerçeğini kabul eden İsrailliler var mı?

Var tabii, olmaz olur mu? Barak'ı neden seçtiler? Barak çıktı seçimde "Ben iki söz veriyorum. Bir, Rabin'in başlattığı süreci bitireceğim. Oslo'yu, Madrid'i...Düşünün Başbakanlarını öldüren bir toplumdan ne beklenir? Sırf barış yaptığı için, barış şarkısı söylediği gün öldürüldü. Böyle bir toplum. Barak "Rabin'in sürecini sonlandıracağım, Lübnan'dan çekileceğim" dediği için seçildi. Bundan dolayıdır ki bu süreç gitti gitti gitti, gelip demin anlattığım gibi bir yerde tıkandı.

Neden çocukları öldürüyorlar? On sene sonra kendisine muhalefet edecek, direnecek, taş atacak gücü şimdiden kırmaya mı çalışıyor İsrail ?

Hem dediğiniz gibi, hem de psikolojik baskı yapıyor. Filistin bölgesine su bile vermiyor. Kontrol noktalarında keyfi davranışlarda bulunuyor. Siz almışsınız bahçenizden bir kamyon domates, Ramallah'tan Al- Halil'e götüreceksiniz. Adam sokmuyor seni. İstisnasız her gün yüzlerce saldırgan, sinir bozucu davranış biçimleriyle Filistinliler'i yıldırmaya çalışıyorlar. İsrail'in yaptığı hiçbir şey meşru değildir. Çünkü işgalcidir. Gayri meşrudur. İsrail'in kendisi gayri meşrudur. Hadi onu kabullensek bile 67 sonrası yaptığı her şey gayrımeşrudur. Tersi de doğrudur. Filistin halkının yaptığı, yapacağı her türlü mücadeleye hakkı vardır ve bu mücadele tümüyle meşrudur. Uluslararası hukuka, Birleşmiş Milletler Bildirgesi'ne, Avrupa Konseyi'ne, Avrupa Parlamentosu'na, dünyanın bütün yasal prosedürlerine göre Filistinliler'in yaptığı her şey meşrudur. İsrail binlerce insanı işkenceyle öldürdü. Kimse İsrail'in bu yaptıklarını görmüyor da; Filistinliler, yarım yüzyıla varan işgalin bir sonucu olarak iki İsrail askerini linç ediyor ve bu görülüyor.

 




Kağıda basmak için tıklayın.

 

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...