YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Basın üzerine spekülasyon

Basına ilişkin çeşitli iddialarla etraf kaynıyor. Neredeyse, esas failler unutulacak, kabak sadece gazetecilerin başına patlayacak.

Şimdilik iki basın mensubu hedefte: Biri Rauf Tamer, diğeri Uğur Dündar.

Şıracı-bozacı

Emin Çölaşan, 1 milyon dolar alan gazeteciden söz eder etmez, fısıltı gazetesi çalışmaya başladı. Çölaşan, kendisine telefon edip soranlara Rauf Tamer'in ismini verdi. Duyan, duymayana aktardı.

Bu arada Çölaşan, aynı ismi İçişleri Bakanı Saaddettin Tantan'ın teyid ettiğini de yazdı. Oysa, dün Meclis Başkanlığı oylaması sırasında, Tantan'a sordum:

- Rauf Tamer'in ismi, size polisten mi geldi?

- Hayır.

- Ya kim söyledi?

- Gazetecilerden duydum!!!

Şıracının şahidi bozacı gibi bir şey. Herkes birbirini dolduruyor.

Ama sonunda, korumanın da teyidi ile, paranın Rauf Tamer'in evine gönderildiği doğru çıktı diyeceksiniz.

Sorular

Doğru çıktı çıkmasına, fakat ortada gene karanlık noktalar var:

1) Mete Has, parayı kendisinin teslim aldığını söylüyor. Rauf Tamer, yakın arkadaşı dahi olsa, Mete Has, Murat Demirel'in bir konuşmasıyla gerçeğin hemen anlaşılacağını bile bile, yalan söylemeye cesaret edebilir mi?

Bence edemez.

2) Koruma Ender Keskin, bir eve gidip, tanımadığı, Rauf Tamer'in eşi bile olup olmadığını bilmediği bir kadına, adını dahi öğrenmeden, karşılığında bir teslim belgesi almadan, bu kadar yüklü bir parayı verir mi?

Bence vermez.

3) Korumanın, Rauf Tamer'in evine çiçek ve çikolata götürdüğü hususu, ilk gün Çölaşan'ın sütununda yer almıştı; ama nedense unutuldu(!) Çikolata ve çiçeği Tamer'in evine götüren Keskin'in, parayı da aynı eve teslim ettiği şeklindeki itirafı, acaba iftira olamaz mı?

Bence olabilir.

4) Sekreter Yasemin Altıparmak, çantanın Rauf Tamer'in evine götürülmesi talimatını, Murat Demirel'den aldığını söylüyor. Yasemin hanımın, paranın o evde kime verildiğini sorup öğrenmemesi mümkün mü? 40-45 yaşlarındaki kadın, İlkay Tamer olamayacağına göre, kim? Yasemin Altıparmak, koruma Ender Keskin'e, "parayı oraya bırak" derken, arka planda Rauf Tamer'in eviyle telefonla konuşup, meselâ İlkay Tamer'den teyid almış mı? Bir milyon dolar öylesine ortaya bırakılır mı?

Bence bırakılmaz.

5) Neymiş bu Rauf Tamer'in takip edip, karşılığında kazanç sağladığı iş? Cumhurbaşkanı'nın hal'edemediği nasıl bir meseleyi, Rauf Tamer çözmüş?

İş meydanda yok.. rüşvetten söz ediliyor.

6) Eve teslim "rüşvet" yerine, paranın yurt dışındaki isimsiz bir banka hesabına yatırılması daha akla yakın ve risksiz bir muamele değil mi?

Rauf Tamer, bir suç işlerken(!), bu suça, hizmetçiyi, korumayı, sekreteri ortak edecek kadar aptal mı?

Bence değil.

Tamer'i suçlamadan önce karanlık noktaların aydınlatılmasını ve Murat Demirel'in konuşmasını beklemek lâzım.

Uğur Dündar meselesi

Uğur Dündar'la ilgili suçlamalara da inanmak imkânsız. Ama orada da bazı soru işaretleri mevcut.

Fehmi Koru, "Yıllar önce bir gazetecinin rüşvet aldığını duymuştum" derken isim vermiyordu. Uğur Dündar üzerine alınıp, "Şerefsizler" diye ortaya çıktı. Dündar diyor ki: "Beni işaret eden karineler var yazıda."

Peki, işadamı Oğuz Çarmıklı'nın "Ben, Uğur Dündar rüşvet aldı demedim" şeklinde bir açıklama yapmasına ne demeli?

Fehmi Koru, yazısında sadece, başında bulunduğu firmanın Savunma Sanayi'ne katkılarını anlatan, bir işadamının sözlerinden bahsediyordu; onun, "Bize aracı gönderip para istediler... Yıkıldım" dediğini naklediyordu. Koru'ya göre söz konusu işadamı parayı vermemiş ve aleyhte yayın başlamıştı.

Uğur Dündar kendisini teşhis ettiği gibi, firmayı da teşhis etmiş. Dündar, 17 Ekim tarihinde sütununda şöyle yazıyordu: "Yaklaşık 5 yıl önce Arena'da Genelkurmay'a zırhlı araç satan Nurol firmasıyla ilgili bir haber yer aldı. ...Yayınımızın ardından kurşun geçirmez olduğu iddia edilerek Silâhlı Kuvvetler'e satılmak üzere üretilen bu zırhlı araçların testleri yapıldı ve alımından vazgeçildi. Çünkü kurşun geçirdikleri ortaya çıkmıştı. Gereken takviyeler ve düzenlemeler yapıldıktan sonra alımlar gerçekleşti."

Demek bazı dedikoduları Uğur Dündar da duymuştu. Koru'nun makalesinde, Oğuz Çarmıklı'yı akla getirecek bir ima bulunmamasına rağmen, makaleyi okur okumaz, Çarmıklı'yı telefonla aramıştı. Bunu da Çarmıklı'nın, Uğur Dündar'a gönderdiği mektuptan anlıyoruz: "Yurt dışında bulunduğum 16. 10. 2000 günü, beni telefonla aramanız üzerine Yeni Şafak gazetesini okudum..."

Acayip durum

Uğur Dündar'ın açıklamasında, Genelkurmay'ın zırhlı araçları gene Nurol firmasından aldığı da yazıyor.

İşte bu iş bana biraz acayip geldi. Firma hem, kurşun geçiren zırhlı araç satmaya kalkışıyor orduya, bu durum, Arena'nın yayını üzerine testlerle ortaya çıkıyor; ama sonra, bazı takviyeleri takiben, Genelkurmay gene aynı firmadan alıyor zırhlı araçları.

Bence dedikodular işte bu yüzden çıktı.

Pekşen'in yazısı

Çölaşan "1 milyon dolarlık gazeteciden" söz ederken, Akşam'da Yalçın Pekşen de onu şu sözlerle desteklemişti: "Bir kaç yıl önce çok çok çok ünlü bir işadamımız kendisiyle ilgili bir konuyu örtbas etmesi için, çok çok çok ünlü bir gazetecinin 7 milyon dolar istediğini bana söylemişti. Bu parayı ödemiş, dosya örtbas edilmişti. İnanmadım. Yemini billâh etti. 'Kendimi, okkanın altına atacak bir çamuru neden atayım' diye ısrar etti. Ben o zaman, adlarını veremeyeceğim için, olayı gündeme getirememiştim. Çölaşan'ın elinde kanıtlar olmalı ki, adını vermese bile getirdi." (12 Ekim 2000 - Akşam)

Belli ki Yalçın Pekşen, Çölaşan'ın iddiasının altından, Rauf Tamer değil, yıllar önce işittiği o ismin çıkacağını sanıyordu.

Pekşen ile konuştum. Ser verdi sır vermedi. Ama söz konusu olayın bir daha televizyonda üzerine gidilmediğini belirtti: "Belki de söylenecek her şey söylenmişti. Bu yüzden sonraki programlarda bahsi geçmemiş olabilir" dedi.

Şüphe

Bir şüphe bulutu dolaşıyor basının üzerinde. Uğur Dündar'ın belirttiği gibi, yolsuzlukları kovalayanların böyle suçlamalara muhatap olmaları elbette doğaldır. Ama zaman zaman, yolsuzlukları kovalayanlar, bilgilerini şantaj için de kullanabilirler. Bu da görülmüştür, hem Türkiye'de, hem dünyada.

Şüphe üzerine haysiyet cellâtlığı yapmak gerçekten doğru değil. Beni düşündüren bir nokta var: Nurol firması, bunca yayından sonra o zırhlı araçları nasıl satabildi Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne? Acaba Arena, bu satışı önlemek için yayınını sürdürdü mü? Yoksa, zırhların takviye edilmesi ile yayın görevinin sona erdiğini mi düşündü?

Fehmi Koru ve Yalçın Pekşen'in bahsettikleri aynı kişi ve aynı olay mı?

Çünkü Koru, "firma, parayı ödemedi bu yüzden yayın yapıldı" derken, Pekşen, o çok ünlü işadamının parayı ödediğini, bu sebebten dolayı konunun örtbas edildiğini söylüyor.

Oğuz Çarmıklı, çook ünlü bir işadamı olmadığına göre, Yalçın Pekşen kimden bahsediyordu?

Neden Fehmi Koru hedef alınıyor da, Pekşen'in iddialarını görmezden geliyorlar?

Bir basın mensubu her an haysiyet cellâtlarının kurbanı olabilir.

Bir işadamı, bir sekreter, bir koruma -hatta bunlardan sadece biri bile yeter- dese ki, "Falanca gazeteciye para gönderdim"; ne yapacaksınız? Bu parayı almadığınızı nasıl ispat edeceksiniz?

Türkiye'de iddia sahibinin delil göstermesine gerek duyulmuyor. Çirkin iddiaları sütunlarına taşıyacak gazeteciler de her zaman bulunuyor.

Keşke Uğur Dündar kendi haysiyetine gösterdiği özeni, başkalarına da gösterebilse.


19 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...