YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Ankara Kriterleri?

Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecinin, 'katı içe kapanmacılık' ile 'karakteristik bağlarından boşanmış dışa açılmacılık' arasında sıkışmış bir tartışma kısırlığı içinde yürütüldüğünü geçmiş yazılarda belirtmiştik.

İçe kapanmacı siyasi reflekslerin adresi haline gelmiş olan 'Ankaracılık' ile her türlü yerli bağdan boşandırılmış 'Kopenhagcılık' arasında askıda kalmış bir tartışmadır bu. Birincinin gözü Ankara sınırlarını aşamamakta, İstanbul'un dinamizmini bile gündemleştirememektedir... İkinci ise bir büyük birliğe girerken nasıl bir 'yeni siyasi varoluş' inşa edileceğini tam olarak tanımlayamamaktadır...

'Kopenhag Kriterleri'ni sadece siyasi ve idari standartlarını yükseltmesi talebi olarak anlamıyor Ankara. Bu algısında haklılık payları da olabilir. Geçenlerde görüştüğüm Yunan bir kadın araştırmacı, Türkiye'nin -bir İslam ülkesi olarak- Avrupa Birliği'ne uyumu yönünde bazı sorular sorarken, Yunanistan'ın AB üyesi olurken 'Ortodoks Kimliği' nedeniyle çektiği sıkıntılar ve yaşadığı tartışmalar ile Türkiye'ninkiler arasında ilginç paralellikler olduğunu anlattı. 'Avrupa-merkezcilik'in Ortodoksluğa da İslam'a da benzer önyargılarla yaklaştığını belirtti. Bu durumda 'Kopenhag Kriterleri'nin ortaya koyduğu standartların değil ama bunların içine yerleştiği 'siyasi bağlam'ın reel-politik açından tereddütlerle karşılanmasını da -görece- doğal kabul etmek gerek.

Öte yandan, 'Kopenhag Kriterleri'ne karşı çıkmak adına dillendirilenlerin yukarıda çizdiğimiz çerçeveyi içeriklendirecek bir 'düzey'e ulaşma sorunu olduğu da ortada. İçerde temel hak ve hürriyetleri hırpalanan vatandaşların AB'ye girip demokratik standartlardan ve özgürlüklerden hakkıyla yararlanma talebini, bir şüphe vesilesi saymak ya da AB'nin gizli niyetinin Türkiye coğrafyasında çirkin bir tezgaha soyunmak olduğunu iddia ederek 'asayiş yaklaşımlarını siyaset gibi sunmak' şeklindeki düzeysizlikler işgal etmiş durumda gündemi. Üstelik bunlar ortaya koyulurken gizli bir 'Ankara Kriterleri' söylentisine yaslanılıyor. Türkiye'nin 'Kopenhag Kriterleri'ne karşı bir 'Ankara Kriterleri' belgesi ile hareket ettiği fısıldanıyor...

Her ülke için, önüne gelen her dönemeçte, ciddi reel-politik sıkıntılar ortaya çıkar. Her ülke tarihsel açıdan yeni bir aşamaya geçerken zihinsel sıkıntılardan güvenlik problemlerine kadar bir dizi problemle karşı karşıya gelir. Bütün bunları görmezden gelerek romantik bir yaklaşım sergilemek ne kadar yanlışsa, güvenlik problemlerini siyaset üretiminin tek maddesi haline indirgemek de o kadar yanlıştır. Bu nedenle, 'reel-politik' ile 'Türkiye'nin gelecek tasavvuru'nu harmanlayan bir 'Ankara Kriterleri' belgesi olması, böyle birşey varsa eğer, gerekli ve sevindiricidir aslında.

Eğer 'Kopenhag Kriterleri' Türkiye'nin tarihsel ve siyasal pozisyon alışlarının 'eksen'i olmayacaksa, bu durumda Türkiye'yi yeni yüzyılda taşıyacak 'stratejik eksen'in ne olduğunu açıkça söylemek ve tartışmak gerekir. Böyle bir tartışma yapmaksızın AB'ye tam üyelik sürecini 'egemenlik devri' ya da 'egemenlik kazanımı' dilemmasında yürütmek Türkiye'nin gelecekten beklentilerini fiilen 'strateji zayiatı' durumuna düşürür.

Türkiye'nin görmezden gelinemeyecek kadar hayati hale gelmiş problemi belli. İyi yönetilemiyor Türkiye. Hükümet probleminden ve hangi partinin iktidarda olduğundan bağımsızlaşmış bir problem bu. Yönetime hakim olan kodlar, Türkiye'nin önüne öyle bir 'yönetim şeması' çıkarıyor ki, buna siyasi açıdan hiçbir şekilde rasyonel demek mümkün değil. Siyaset tartışılması gereken yerde asayiş sorunları tartışılıyor, asayiş sorunlarının tartışılacağı yerde ideolojik tartışmalar yürütülüyor ve her aşamada ortaya çıkan kırılganlıklar üst üste konulduğunda yönetim refleksleri felçleşmiş bir yapı çıkıyor ortaya.

Bu nedenle, Türkiye'nin AB'ye tam üyelik sürecini 'iyi yönetim'in gereği olarak ele alması gerekiyor. Zaten 'Kopenhag Kriterleri' AB üyesi ülkelerin yurttaşları için 'iyi yönetim'i bir hak olarak tanımladığından, kendiliğinden 'stratejik eksen' haline geliyor. AB üyeliğinin kaçınılmaz bir hedef haline gelmesi, Türkiye'nin bugüne kadar iç tartışma süreçleri ile ve iç dinamiklerle 'iyi yönetim'in nasıl olacağını temellendirememesinden dolayıdır.

Eğer bu gerekçeler yanlışsa, AB üyeliğinin bir 'egemenlik devri' anlamına geldiği ve bundan öte bir düzenleyici rolü olmadığı düşünülüyorsa, bu açıkça tartışılmalıdır. Tabii bu tartışmanın sonuna da 'iyi yönetim' için 'Kopenhag Kriterleri'nden daha yüksek bir standartın nasıl belirleneceği de eklenmelidir.

'Kopenhag Kriterleri'nden daha yüksek siyasi değer üretimini ve siyasi düzenlemeleri içeren bir 'Ankara Kriterleri' varsa, bunun içeriğinin tartışılması hayırlıdır. Yoksa büyük sermayenin daha çok para kazanmaya indirgenmiş 'Kopenhag Kriterleri' savunusu ile içe kapanmacı reflekslerin asayiş sorunlarına indirgenmiş 'Ankara Kriterleri' karşı-savunusu arasında sıkışarak 'küçülmeye' devam eder Türkiye...


19 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...