YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Maviyi İptal

Yıllar öncesinde, İstanbul'da, akıl hastalarının resimlerinden derlenmiş bir resim sergisini ziyaret etmiştim. İnsanı şaşkınlığa uğratacak denli güzel resimler sergileniyordu. Resimlerin çoğu, nerdeyse bir fikri dile getirmek için çizilmiş gibi duruyordu. İmgesel ya da sembolik diyebileceğimiz kaygılarla yola çıkılmıştı sanki. Bazıları, bu bakımdan, resimle karikatür arasında yer alıyordu diyebilirim. Resimden resme gözlerimi gezdirirken, nerdeyse boş diyebileceğim bir tabloyla karşı karşıya geldim. Tablo acaba ışıkta parlıyor da onun için mi bir şey göremiyorum diye yaklaştım. Hayır, oraya boş, beyaz bir karton çerçevelenip asılmıştı. Ancak, bu boş kartonun en altında, yazıya benzer bir çiziktirme seçilebiliyordu. Onun ne olduğunu anlamak için yaklaştığımda, açık seçik görünen şu yazıyı okudum: "Maviyi İptal". Resmin adı buydu. Ama resim nerdeydi? İşte o zaman, kartonun bir köşesinden öbürüne, suluboya ile görülmeyecek kadar açık bir tonda, titrek bir çizgi çizilmiş olduğunu farkettim. Çizgi, mavi renkle çizilmişti. Bu mavi renk görünmeyecek, seçilemeyecek denli açık, soluk, uçuk bir tondaydı. Ressamımızın böylece mavi rengi iptal etmek istediğini anlatıyordu. Biz de onun ne demek istediğini anlıyorduk!

Fakat acaba?

Acaba gerçekten ressamın ne demek istediğini anlamış mıydık? Ressamın kendisi ne demek istediğini biliyor muydu? Karşımızda duran tablonun bir "fikri" dile getirmek için meydana getirildiği belliydi. Ama o fikir acaba aslında gerçekte neydi? Bir bakıma, resim, somut bir biçimde çizilmişti. Maviyi iptal etmek isteyen ressam, onu görünmeyecek denli uçuk bir renkle tuvaline geçirince muradına nail olduğunu vehmedebilirdi. Acaba bir şeyi yok saymakla onu yok etmiş olabilir miydik? Yoksa, yok saydığımız şeyi gene de vurgulamak zorunda mı bulunuyorduk? Yok sayılan şey, ancak ve ancak dile getirilmek zorunda mıydı?

Görsel bir sanat olarak resimde, görülmek zorunda olan bir görüntü soluk bir tonda tuvale geçirilerek onu iptal etmek denenebilirdi. Peki ya yazıda?.. Yazıda durum nasıl dile getirilebilirdi? İfade edilemez olan durum nasıl dile getirilebilirdi? Resim, kendini ifade için yazının imkânından da yararlanıyordu. Nitekim ressam, resmine bir ad vermek suretiyle maksadını anlatabilmişti (anlayabildiğimiz ve onun anlatabildiği kadarıyla). Peki bu durumda yazı da, resmin imkânına mı başvuracaktı? Ona başvurmalı mıydı?

Anlatılamaz olanın anlatımı yazıda nasıl dile getirilebilirdi? "Yazı"nın şimdi gelip dayandığı nokta, herhalde, okuyucuyu yalnızca kendisiyle baş başa bırakmayı başarabilmesiyle ortaya çıkıyor. Yazı, böylece son bir zihinsel donanım gerektiriyor. O zihinsel donanım, o yazıyı ancak ve ancak kendisi olarak algılamaya teşne bulunuyor. Böylece başka sanatların diline sarkmaya imkân bırakmıyor. Ne var ki, zihinsel donanım, görsel ve işitsel olanın tümünü kapsayacak bir genişlik, cesamet istiyor. Öyle ki, bir resim, icabında kendini açıklayabilmek için bir ada ihtiyaç duyarken, yazı böyle bir ad almayı da reddediyor: okura kendini olduğu gibi bırakmak istiyor.


19 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Rasim Özdenören

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...