T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J

Anayasa Mahkemesi
Avrupa'ya kafa tuttu!

AİHM, İngiliz istinaf, Alman yüksek mahkemesinin ya da Fransız yargıtayının bir kararını kolay kolay değiştirmez. Bizimkileri değiştiriyor. Bu prestij kırıcı bir durum.

Fazilet Partisi'nin kapatılması sizi şaşırttı mı?

Hayır şaşırmadım ama daha önce olanlardan ders alınmış olabileceğini ve Avrupa Birliği sürecinin Türkiye'yi liberalleştirmiş olabileceğini düşünmüştüm. Sadece bu beklentim boşa çıktı...

Kendisi dışındaki bütün kurumlar bu dersi almışken mahkeme neden bu dersi alamadı?

Tabi, Türkiye'nin kendi hukuku içinde bu kararı aldığınızda belki izahı mümkün. Ama bu kararın daha geniş çerçeve içinde, Avrupa'da izahı çok zor. Daha geniş bir hukuk kaidesinin parçası olmak için taahhütler altına girmişiz ve hatta AB adaylığı sürecini kabul etmişiz... Bu geniş sistem içerisinde bizim hukukumuz yetersiz kalıyor. Anayasa, "siyasi partiler laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı haline gelmişse kapatılır" diyor ama "siyasi partiler ne yaparsa laikliğe aykırı hareketlerin odağı haline gelir"in tarifi yok. Peki, bunu kim tesbit edecek? Anayasa Mahkemesi...

Sorun, tesbitin Anayasa Mahkemesi'nin insafına bırakılmasından kaynaklanmıyor mu?

Çok hassas bir konu... Bu tesbiti yaparken siz iki önemli özgürlüğü ortadan kaldırabilirsiniz. Birisi örgütlenme, diğeri ifade özgürlüğü. Siyasi partiler kollektif ifade özgürlüğünü kullanırlar. Siyasi parti kapatmakla bu iki özgürlüğü ortadan kaldırabilir ya da örseleyebilirsiniz. Bu tür durumlarda yasama organları bile "yasama hakkı"na dayanarak özgürlükleri sınırlayamazlar. Bizim olayımızda ise Anayasa Mahkemesi bu özgürlüğü takdir yetkisini kullanarak sınırlayabilmektedir. Evrensel kurallar da işte bunu kabul etmiyor.

Ortada odağı tanımlayan objektif kıstas yok ama bu, mevcut kıstaslarla da FP kapatılmayabilirdi, değil mi?

Mümkündür... Çok geniş bir takdir yetkisi var. Mesela, bugünkü yargıçların ideolojik görüşleri değişirse bir başka karar da verebilirler.

Yani, FP'yi kapatmaması için kararı vermesi için Meclis'ten anayasa değişikliğinin çıkmasını beklemeye gerek yoktu!

Mevcut anayasa ve kanunla FP'nin kapatılmaması için karar verilebilirdi. Bunun için Meclis'in anayasanın değiştirmesini beklemeye gerek yoktu. Madem ki, Siyasi Partiler Kanunu'nda odağın tarifi yok, Anayasa Mahkemesi o zaman, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)'ni ve bunu uygulayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)'nin benimsediği kriterleri uygulayarak bu boşluğu doldurabilirdi. Bunu yapsaydı o zaman Türk hukuk sisteminde bir devrim yaşanır, Kopenhag kriterlerini karşılamak konusunda büyük bir adım atmış olunurdu. Bunu yapmadılar. Kendi bildikleri bir şey...

Acaba gerçekten "kendi bildikleri bir şey" mi? Prestijlerini bu kadar düşüren bir karara kendi iradeleriyle mi imza attılar?

Bu spekülasyonu yapmak istemem ama sorunuzun içindeki tesbitler doğrudur. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının Strasbourg'da ard arda sözleşmeye aykırı bulunması bu mahkemenin prestijini sarsmaktadır. AİHM, bu tür davalar önüne geldiğinde yüksek mahkemelere çok saygı gösterir. İngiliz istinaf mahkemesinin, Alman federal yüksek mahkemesinin ya da Fransız yargıtayının bir kararı önlerine geldiğinde kolay kolay değiştirmezler. "Bu mahkemeler karar verdiyse vardır bir bildikleri" der ve çok önem verirler. Bizim Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararların üçü maalesef bugüne kadar AİHS'e aykırı bulunmuştur. Bu gerçekten prestij kırıcı bir durum. Bu sistem içinde kalacaksak bu normlara uymamız gerekiyor. Kalmayacaksak bu oyunu oynamanın anlamı yok. Bizim Anayasa mahkememiz adeta evrensel hukuk sistemine kafa tutuyor!

Bir yüksek mahkeme hukuka nasıl kafa tutar, Sayın Gündüz?

Belki yanıltılıyorlar... Bir anayasa profesörü diyor ki: "Orada verilen kararlar bizi bağlamaz." Bu tamamen yanlış bir bilgidir. Mahkeme böyle bilgilendiriliyorsa o da yanlış. AİHM kararları bizi bağlıyor. Türkiye'yi bağlayan bir karar Anayasa Mahkemesi'ni de bağlar. Avrupa'nın bütün yüksek mahkemeleri kendilerini buna göre düzelttiler. Onların hiçbirisi bizim mahkemeden daha az yüksek mahkeme değildir.

Avrupa ülkeleri de AİHM kararlarına bizim gibi kafa tutacak kadar cesur mu?!

Bizim oraya giden davalarımız çok ağır davalar. Avrupa'nın yaşadığı daha çok, bizim "adi dava" dediğimiz konular. Ama kesinlikle hemen karara uyuyorlar. Daha dava bitmeden, kaybedeceklerini anladıkları zaman gerekli düzeltmeyi yapıyorlar. Hatta birisinin aleyhine bir dava açıldığı zaman başka bir ülke "bana da açarlar" diye mevzuatını düzeltiyor.

Bu dava AİHM'e giderse, Anayasa Mahkemesi zaten iyice azalan prestijinden bir parça daha kaybedecek gibi görünüyor.

Eğer bu koşulların yerine getirildiğini somut olarak gösteremezlerse bu gibi davalar oradan döner.

Demokrasi ve ifade özgürlüğünün önünde hep o muğlak "Kamu yararı... Laik cumhuriyetin korunması... Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek" gibi ifadeler çıkıyor. Evrensel hukukta böyle bir şey var mı?

Her sistem, her demokrasi kendini korur. Özgürlüklerin belli değerleri çiğnememesi gerekir. Ancak, özgürlükleri sınırlamanın orantılı olması lazım. Bizim mevzuatımıza baktığınızda, korumak istediğiniz menfaatin o yasak ve ceza olmadan daha hafif bir tedbirle korunabileceğini görüyorsunuz. Dünya bunu yapıyor. Bir hukuk kuralını uygularken devletle insanı birbirine düşman etmemek lazım. 312. maddede de bu orantısız tedbir var. Nitekim, 312. madde konusunda açılan davaların yüzde 90'a yakını fazlası Türkiye aleyhine sonuçlanmıştır.

Siz zihninizde Fazilet Partisi'ni yargıladınız mı?

Ben o soruyu sordum. Benim ölçülerime göre bu partiyi kapatamazsınız...

AİHM kararları Türkiye'yi bağlar!

AİHM, Refah'ın kapatılması haksız bulursa, iç hukukumuz açısından nasıl bir durum ortaya çıkar?

Türkiye'ye "kararın gereğini yap" derler. Kararın birinci gereği o partinin kurulması için gerekli şartları hazırlayacaksınız. İkincisi de, bir daha benzer bir partinin kapatılmaması için gerekli hukuki düzenlemeler yapacaksınız.

Bunun daha önce bir örneği yok. Doğrusu, bana pek mümkün gibi görünmüyor...

E, yapmak zorundasınız. Karar RP lehine çıkarsa Türkiye Refah'ı kapatan unsurları ortadan kaldırmak zorunda. Yani, partisi kapatılan Refahlılar "biz partiyi yeniden açıyoruz" dediğinde başsavcının onlara "hayır" diyememesi lazım. Refahlılar isterse o partinin yeniden kurulması gerekir.

Türkiye bu hakkı tanır mı?

Direniyorlar. Daha önce Türkiye Birleşik Komünist Partisi davası Türkiye aleyhine sonuçlandı. İsminde "komünist" ibaresi bulunduğu için kapatılmıştı. Adamlar denemek için yine Komünist Partisi isminde bir parti kurdular. Anayasa Mahkemesi "hayır kuramazsınız" dedi. Bu konu şimdi Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin gündeminde. Çünkü, AİHM kararlarının icrasına bu komite nezaret ediyor.


 
Türkiye'nin avukatlığını yaptı
Prof. Dr. Aslan Gündüz, Türkiye'nin önde gelen Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları uzmanlarından birisi. İngiltere ve Hollanda 'da master ve doktora yaptı. ABD'de bir yıl hukuki araştırmalar yaptı. Türkiye'de İstanbul ve Marmara Üniversitelerinde hocalık yaptı. Şu sıralarda özel Kültür Üniversitesi'ne geçti. Yayınlanmış, yüzelliye yakın Türkçe ve İngilizce makalesi ve beş de kitabı bulunuyor. Prof. Gündüz, insan hakları ve uluslararası hukuk alanında, hem uygulama hem de teorisi konusunda çalışmalar yaptı.. Üç yıla yakın bir süre Türk hükümetini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde temsil etti. Bu sürede 50'ye yakın davaya baktı ve çoğunu da kazandı!

Avrupa, Kürtlere verdiği desteği FP'den esirgedi!
Türkiye gerçekten AB standartlarına yönelmiş durumda mı?
İki Türkiye var. Hangi Türkiye'yi sorduğunuza bağlı. Türkiye'nin içinde AB ile entegrasyonu isteyenler de var, istemeyenler de var. Türkiye iki korkunun kurbanı. Bunlar bölünme ve irtica korkularıdır. Bu iki korku Türkiye'de devletin her kademesine işlemiş durumdadır. Maalesef Türkiye'de bu korkunun sebebi olarak gösterilen kesimler de bu demokratikleşmeye yardımcı olmuyor. Bir ülkede eğer güvensizlik ortamı varsa insan haklarını realize edemezsiniz. Beğenin, beğenmeyin böyle. İşte Türkiye'ye hakim iki korku var. Anayasayı açıyorsunuz o korku karşınıza çıkıyor, 312. maddeyi okuyorsunuz yine o korku karşınıza çıkıyor. Her yerde o korku var.
İki Türkiye var tamam ama galiba, Avrupa'nın da iki yüzü var. Partiler kapatılıyor, göstermelik tepkiler dışında parmaklarını oynatmıyorlar. Bunun sebebi nedir?
Kabul etmek lazım Avrupa'da İslam fundamentalizmine karşı ciddi bir reaksiyon var. RP ya da FP belki bu çizgide değil ama bazılarının zihninde bu endişe var. Ama, bu kesinlikle onların doğru karar vermelerini engellemiyor.
Avrupa'ya çok güveniyorsunuz...
Hayır çok güvenmiyorum. Siyasi konularda siyasi davranıyorlar. Kıbrıs ve Güneydoğu konusunda böyle. Parti kapatma konusunda da siyasi davranabilirler. Ama, kendi ilkelerini çiğneyecek kadar ileri gitmezler. Beğenmeseler de bunu yaparlar.
Kürt sorunu konusunda Türkiye'ye sonuna kadar baskı yapıyorlar ama FP'nin kapatılmasını ellerini bağlayıp "kaygıyla" izliyorlar... Bu da bir ilke olabilir tabi!
Kesinlikle bu doğru. FP için verdikleri destek isteksiz ve kerhendir. Fazilet Partisi'nin yerine etnik ya da liberal bir parti olsaydı şimdiye kadar 10 tane heyet gelmişti. Hatta, inanılmaz baskı kurarlardı. Onların ikilemi şu, şöyle diyorlar: "Yahu bu Türkiye'nin yaptığı aslında demokratik değil, bizim ölçülerimize de uymuyor. Ama birader, onlar da fundamentalizmle mücadele ediyorlar. Bunun başka da yolu var mı ki!" Düşünce bu. RP'ye FP'ye sempati ile bakmadıklarına sizi temin ederim. Ama, karar zamanı geldiğinde ilkeleri yine de feda etmezler.
Bu karar her açıdan Türkiye için çok kötü
Türkiye'de Fazilet Partisi'nin kapatılmasını gerektirecek kadar ciddi olaylar varsa o zaman Avrupa Birliği'ne girişimiz zor. Çünkü, ana muhalefet partisi demokrasiyi ve bireysel özgürlükleri ortadan kaldırmak üzere çaba gösterdi, mahkeme de saptadı. Bu kadar kötü. Eğer, bunlar doğru değil de Anayasa Mahkemesi buna rağmen kapatıyorsa bu da çok kötü. Demek ki, bu ülkede siyasi partiler çalışamıyor. İkisi de çok kötü.
Bizdeki odak kriteri hiçbir ülkede yok

Bizdeki gibi odak kriteri hiçbir yerde yok. Zaten evrensel hukukta siyasi partiler istisnai olarak kapatılır. Demokratik düzende siyasi partiler çok önemlidir çünkü. Siyasi partiler de şiddeti teşvik ediyorsa, teröre bulaşmışsa, ırkçılık yapıyorsa veya müsamahasızlığı politika haline getirmişse kapatılır. Kriterler budur. Tarif etmediğiniz "laikliğe aykırılık" ve yine tarif etmediğiniz "odak haline gelmek" gibi geniş bir takdir yetkisiyle verilen kararlar dikkate alınamaz.
25 Haziran 2001
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED