T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir siyaset üslûbunun eleştirisi

Erbakan Hoca'nın "Milli Gazete Geceleri"ni değerlendirmek istiyorum bu yazıda. Bu değerlendirmenin, her şeyin bir kere daha yeniden başladığı bugünkü siyasî oluşum safhasında gerekli olduğunu düşünüyorum.

Önce birkaç hususu vurgulamam lâzım:

Bir kere olaya, asla ve asla farklı bir gazetenin yazarı hüviyetiyle, yani bir gazete rekabeti içinde yaklaşmadığımın bilinmesini isterim. Misyon içi bir özeleştiri düşüncesidir gayem.

Kişisel olarak Milli Gazete'nin onbinlere ulaşmasını canü gönülden isterim. Bunda da sonuna kadar samimiyim. İki yıl önce Anadolu gezimde, kendi gazetem ve, yazıişleri müdürlüğünü yaptığım Altınoluk dergisiyle birlikte Akit'in ve Milli Gazete'nin okunmasını da tavsiye ettim buluştuğum okuyucularıma... Böyle bir genişlik içinde bakıyorum olaya...

Aslında Milli Gazete'nin Hoca'nın direktifi ile veya o olmaksızın böyle geceler düzenlemesini, artı Hoca'nın bu gecelere katılıp "Milli Gazete'yi büyütün" yollu mesajlar vermesini de normal bulurum.

Buna karşılık, bir salona toplanmış bulunan beş-on bin kişiye, baş parmaklarını havaya kaldırtıp, kendisi de koro başı hüviyetinde "Milli Gazete'yi en büyük gazete haline getireceğime söz veriyorum" şeklinde ahitleşme yapmasını, hele bunun bir siyaset üslûbu tarzında arzı endam etmesini yadırgadığımı belirtmem lâzım.

Hoca için Milli Gazete'nin ne kadar önemli olduğunu anlamak gerektiğini biliyorum. Hoca, geçen tüm zamanlarda, Milli Gazete'yi önemsemiştir. İnisiyatifinde kurulan tüm partilerin il divanlarında Milli Gazete mutlaka gündem maddesi olmuştur. Gezilerinde parti teşkilâtlarına "Milli Gazete'nin kaç sattığı"nı sorduğunu anlatmıştır yerel yöneticiler pek çok yerde, biraz da gülümseyerek...

Bizim camiada hep bir "Milli Gazete Muhabbeti" de olagelmiştir. Meselâ, üye sayısı böylesine büyük bir siyasi hareketin gazetesinin, üstelik lider tarafından böylesine desteklenmesine rağmen neden büyük tirajlara ulaşamadığı konuşulmuştur. Yani işin bir de böyle medya-toplum-parti ilişkisine dair boyutu olmuştur.

Bir şey daha... "Milli Gazete Geceleri"nin "Milli Gazete"den öte bir anlamı olduğunun da farkındayım. Bu toplantılar Hoca'nın mindere çıkışının ve parti içinde dalgalanmalar yaşandığı bir dönemde hâlâ önemli bir cazibe merkezi olduğunun da göstergesi hüviyetindedir. Hoca'nın bu gayreti de anlaşılabilir.

Buna rağmen o görüntüyü yadırgıyorum, çünkü o görüntü "bu camianın ne kadar kolay motive edilebilir bir topluluk olduğunu" resmediyor. İşte ben bunu, camia hesabına küçük düşürücü buluyorum. Tasavvur edin bir: On bin insan, başparmak havada sesleniyor: "Milli Gazeteyi en büyük gazete yapacağıma..." Yani Milli Gazete'yi büyütmek, başlarında siyasî liderleri, on bin insanın heyecanla desteklediği öncelikli bir dâvâ haline geliyor.

Evet bu görüntü, Hoca'nın o topluluk üzerinde olağanüstü karizmatik bir etkiye sahip olduğunu ortaya koyuyor ama o topluluğu gerçekten dramatik bir vaziyet içine iterek...

Şöyle düşünenleri yadırgayabilir miyiz:

Acaba Hoca bu gecelerde başparmakları havaya kaldırma dışında çok daha acaip bir hareket yapılmasını isteseydi o topluluk onu da yapar mıydı?

Yine hoca, Milli Gazete'yi en büyük gazete yapma dışında, çok daha sudan bir olayı hedef olarak gösterseydi o topluluklar onun için de söz verirler miydi?

O görüntü liderle halkın böyle bir misyon buluşmasını sergiliyor ama, acaba on bin insanı buluşturduğunuz misyon gerçekten ciddiye alınacak bir misyon mu?

Yoksa şu mesajı mı vermek istiyoruz: Ben, on bin kişiyi Milli Gazete için ayağa kaldırır, böylesine bir andiçme seyrine sokarsam, varın gerisini hesap edin!

Bu tavrı yadırgıyorum çünkü islâmî hassasiyeti bilinen insanları gözü kapalı, her şeye yöneltilebilen insanlar olarak gösteriyor. Bu, bana göre bu topluluğa saygı değildir. Merak ediyorum, meselâ FP'den bağımsızlaşan milletvekilleri, diyelim sayın Kutan, sayın Asiltürk, sayın Karamollaoğlu, sayın Bekaroğlu, sayın Zengin Bursa'da, başparmak kaldırıp "Milli Gazete için" andiçerler miydi? Yoksa böyle andiçmeler 'sade' insanlar için midir?

Dışardan bakanlar nasıl algılıyor bu manzarayı, hiçbir şekilde düşünmemiz gerekmiyor mu? "Şu insanlara bakın, liderleri başlarında, başparmakları havada, bir gazeteyi büyütmek için andiçiyorlar" algılaması bu misyona çok mu prestij kazandırır, saygı duyulmasına yol açar?

Kanaatimce, bundan sonraki siyaset asla ve asla bu üslûpta yapılmamalıdır. Hitab ettiğiniz kitleyi "duygularıyla güdülen bir kitle" görünümüne sokacak tavırların, misyonu geniş kitlelere taşıması asla söz konusu olamaz. Hoca'nın uzunca bir aradan sonra, alana, böyle bir imajla çıkması anlaşılır gibi değil. Olayı, bir prototip olarak görüyor ve yeni siyaset tanziminde öncelikle bu çizginin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Bu çizginin, sadece "yenilikçiler" tarafından değil, Hoca'yı sevenler tarafından bile sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Şöyle düşünülebilir: Bu camiadan bir insanın bile yadırgadığı bir olayı acaba Türükiye'nin büyük çoğunluğu nasıl görür?


29 Haziran 2001
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED