T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Derviş hükümet krizinin anatomisi

Kaç etti saydınız mı? Kemal Derviş, ekonominin başına getirildikten bu yana, bu kaçıncı kriz? Ön planda görünen MHP. Hatta Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz. Ama Enis Öksüz'ün direnmesi "desteksiz" değil. Arkada, kapı gibi Devlet Bahçeli duruyor. O kadarla kalsa neyse; Hüsamettin Özkan da "direnme mevzileri"nde. Belli belirsiz, Başbakan Bülent Ecevit de. "Serbest piyasacı" ANAP'ın diğer koalisyon ortaklarından farklı olduğunu mu sanıyorsunuz? Onlar, hazır ortada kendini atmış debelenen MHP'yi ve Özkan ile Ecevit'i görünce, fazla öne çıkmaya gerek duymuyorlar, hepsi o.

Bu arada, çıkarları hükümet ortaklarıyla içiçe geçmiş "merkez medya"yı da hesaba katın. Devlete ve ayrıca halka atılacak yeni bir "kazık" niteliğindeki Etibank-Sabah ödeme planını kabul etmediği için BDDK'ya, Hürriyet'in malum yönetici-yazarından "salvo ateşi" ve onunla birlikte Kemal Derviş eleştirisi başlatıldı.

Kemal Derviş'in ekonomiyi rasyonelleşme gayretlerine, bundan hiçbir çıkarı olmaması gereken "merkez medya"nın verdiği desteği anlamakta zorlandığımı söylediğimde, çok ünlü ve büyük bir sanayici kulağıma eğilerek, "Hadise şu: Aydın Doğan'ın o kadar büyük dolar borçları var ki, Kemal Derviş doları stabilize ettiği sürece, elindeki medyayla onu şimdilik destekliyor. Dolar yükselmeye başlayınca, gör bak nasıl saldırıya geçecekler" demişti. Şimdi, durum anlaşılıyor.

Telekomünikasyon Üst Kurulu "meydan muharebesi", aslında, mevcut siyaset sınıfının, rant ekonomisini devam ettirerek ülkeyi talan etmeye devam etmek istemesi ile ekonominin, siyasi partilerin "rant paylaşım alanı" olmaktan çıkarılarak rasyonelleştirilmesi mücadelesinin yeni bir halkası. "Jeopolitik gerekçeler"le Türkiye'yi kayıtsız şartsıza yakın biçimde desteklemiş olan Amerika bile artık "illallah" demeye başladığı için, Kemal Derviş'in arkasında duruyor. Herhalde, Amerika'nın derdi, Türkiye'de bazı partililerin ve yakınlarının zenginleştirilmesi değil…

Nitekim, Telekomünikasyon Yüksek Kurulu'nun nasıl oluşturulacağı gibi, herhangi bir ülkenin tümüyle "iç" ve "teknik" bir meselesi niteliğindeki bir olaya, aksi halde IMF bulaşıp ima yoluyla "eğer Kemal Derviş'in istediği gibi oluşturulmaz" ise "1,5 milyar dolarlık ek kredi dilimi yerine hava alırsınız" mesajı gönderir miydi? Amerikan Hazine Bakanı Paul O'Neill, duruma "müdahil" olup, Türk hükümetini "reformları uygulamakta ciddi olmaya" davet eder miydi?

Telekomünikasyon Üst Kurulu'nun oluşumu meselesi, "sembolik" anlamda Türkiye'nin "böyle gelmiş, böyle gider" rotasında kalması veya bundan çıkmasıyla ilgili ve Türkiye'nin dünya siyasetinde ve ekonomisinde işgal ettiği yer itibarıyla birdenbire "uluslararası boyutlar" taşıyan bir gelişme.

MHP, yılların alışkanlığına uygun olarak, kendisine yakın partilileri bu kurula doldurmaya çalışıyor. Bunu da yapamayacaksa, Ulaştırma Bakanlığı'nın MHP'nin elinde olmasının ne değeri kalacak? Bunu bile gerçekleştiremeyecekse, hükümette olmaktan, üstelik "post-Ecevit Türkiye'nin iktidarı olmak" hesaplarının ne değeri kalacak?

MHP, bugüne kadar bütün partilerin oynamış ve oynamaya teşne olduğu oyunu oynuyor. Biraz "asabi" de. Bu hükümette yer almış olan bir müstafi bakan, birkaç hafta önce bana, MHP'lilerin, mealen, "Yağma yok. Sizler, iktidardan bunca yıl nemalandınız; sıra bize gelince mi olmayacak? Otuz yıllık hesap yaptık. Sıra bizde" dediklerini aktarmıştı. "Asabiyet"in sebebi belli oluyor.

Hüsamettin Özkan'ın "asabiyet"i ise belli ki, Yenal Ansen yani Halkbank soruşturmasıyla ilgili. Kemal Derviş, Yenal Ansen'i yargı önüne götürecek metni imzaladığı anda, bu sürecin Hüsamettin Özkan adresine doğru da yol alması bekleniyor. Bu tür bir süreç, kuşkusuz, "dürüst" Bülent Ecevit'i de ilgilendiren ve siyasi kaderini etkileyecek içeriğe sahip.

Ortada ilk bakışta "yakışıksız" bir görüntü olduğu muhakkak. Bir tarafta Kemal Derviş ve arkasında dolarlarıyla Amerika ve IMF; diğer tarafta "yerel güçlerimiz" üçlü koalisyon hükümeti. Ve, her aşamada, Kemal Derviş'in burnundan getirerek, yerel güçlerimiz olan üçlü koalisyon hükümeti beyaz bayrak kaldırıyor ve bir sonraki savunma mevziine çekilip, geriliyor.

"Milliyetçi gıdıklanmalar"la, ikinci tarafta saf almak kolay. Ancak, bu hükümetin ne "demokratikleşme"de doğru dürüst bir adım atabilme yeteneği, ne de halkın "adalet duygusu"nu tarumar eden "yolsuzluklar"ın üzerine gitmede, ciddi bir tavrı bulunmadığını biliyoruz. Gördük. Aksine, bu hükümet Türkiye'nin "dış itibarı"nın, her uluslararası forumda "sigaya çekilmesi"ne yol açarak iki paralık etti. Ülkeyi, Cumhuriyet tarihinin en büyük krizine sürükledi. Krizden çıkış mücadelesinde de hasar verdiriyor. Hububat fiyatlarındaki direnmenin yarattığı bütçe açığı şimdi ek vergilerle ve zamlarla kapatılarak, Türkiye halkının daha da yoksullaşmasına yol açıyor. Ülkeyi, komünist ya da Baasçı rejimleri hatırlatır biçimde, yurtdışına çıkışta 20 yıl öncesine döndüren "gerici" bir hükümet bu. Bu hükümetle, ileri gitmek bir hayaldir.

Türkiye'nin önünün açılması için, ülkenin bu "siyaset sınıfı"nın ve onunla etle tırnak gibi içiçe geçen banka hortumlanması soruşturmasının adresi "merkez medya"nın tasallutundan kurtuluş yollarının bulunması için; bu "kriz"de Kemal Derviş'in yanında ve arkasında durmalıyız.

"Vatanseverlik" kavramı, "halkseverlik"le eş anlamlı olarak değişmek zorunda…


29 Haziran 2001
Cuma
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED