T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"İhtilâl yapabilirliği" kullanmak

Emekli Büyükelçi Taner Baytok, emekli Amiral Güven Erkaya'nın ölümünden önce kendisiyle yaptığı ve "ölümümden sonra yayınlayın" dediği anıları "Bir Asker Bir Diplomat" ismiyle kitap haline getirmiş. Hürriyet gazetesi, kitaptan bir bölümü, dünkü nüshasında sür-manşete çıktı.

Gazetenin sür-manşete çıktığı kısım, Erkaya'nın ünlü "Rakı olayı" ile ilgili. Hani Başbakan Erbakan'ın yemeğinde sofraya portakal suyu konmuş da, emekli amiral Erkaya "asker tavrı"nı göstermek için rakı istemişti. Meğer o olayda, Genelkurmay Başkanı Karadayı da şarap istemiş ve Erkaya'yı da rakı talep ettiği için kutlamış.

İşte, bu olay gazetenin sür-manşetinde...

"Böyle bir olay, TSK'nın imajı açısından, gazetenin vermeye çalıştığı gibi bir meydan okuma tarzında mı algılanmıştır, yoksa daha farklı mı yorumlanmıştır?" sorusunun cevabını, Türkiye insanının psikolojisini tahlil edenlere bırakmak faydalı olur.

Ben burada asıl, kitaptan alınan diğer bölümlere, 28 Şubat psikolojisine ilişkin notlara temas etmek istiyorum. Şu notlar, kitaptan alınmış:

Silahlı kuvvetlerde rahatsızlık vardı. Bu gidişin karşısına çıkılması zamanı gelmişti. Bunu Genelkurmay Başkanı'nın odasında arkadaşlarla konuşurken ortaya çeşitli fikirler çıkıyordu. Bu fikirler kamuoyu önünde açık mücadeleden, ihtilal yapmaya kadar geniş bir yelpaze içinde değişiyordu.

Ben o zaman şunu savundum: ''İhtilal için ortam hazırlanana kadar beklenilsin isteniyorsa, o zaman nasıl tayin edilecek?

Yani durum ihtilali gerektirecek safhaya geldiğine, neye göre karar vereceksin? Buna erken teşebbüs edilirse, iç ve dış kamuoyundan tepki gelebilir. Geç kalırsak, bu sefer de ihtilal yapılamayacak bir duruma düşmüş olunabilir.

Biz yasal ortamda kalalım, kamuoyunun önüne bizim yasal yerimiz olan Milli Güvenlik Kurulu'nda çıkalım. MGK'daki gayretlerimize rağmen bir sonuç alınmaz ve işler daha kötüye giderse, irticanın sokak ihtilaliyle gelmesi olasılığına karşı ne yapacağız? Onun için hazırlıklı olmalı, bir plan yapılmalı ve çalışmalar bunun üzerine bina edilerek yoğunlaştırılmalı.''

Bu önerim komutan arkadaşlarım arasında genel kabul gördü.

Biz, Milli Güvenlik Kurulu'nda konuyu sürekli irdeledik. Ocaktan sonraki aylarda ihtilal yapılacakmış gibi bir hava oluşmaya başladı.

ÇİLLER'İN UMUDU BOŞ ÇIKTI

Oysa ihtilal en son çare olarak düşünülüyor. Ama basında, Genelkurmay'da, kuvvet komutanlıklarında ışıklar geç saatlere kadar yanıyor, bir hazırlık var, diye başlıklar çıkıyor.

Sokaktan gelebilecek bir ayaklanma ihtimaline karşı hazırlıklı olmak için plan yapmayı, bu amaçla bazı bilgiler toplamayı önermiştim. Batı Çalışma Grubu böylece doğdu. Bununla ilgili bir kağıdı, Deniz Kuvvetleri'nde bir er Çiller'e ulaştırmış. O da ''Bak ihtilal oluyor'' diye korkutmak için Erbakan'a, Erbakan da Cumhurbaşkanı'na göstermiş. Genelkurmay Başkanı durumu bana bildirdiğinde, kendisine ''Galiba maksadımıza nail oluyoruz, bizim ihtilal yapmak niyetimiz yok, ama hükümet çevrelerinde bu korku ve kanaatin uyanmış olması işimizi kolaylaştıracaktır. Büyük olasılıkla Erbakan seçime gidilsin diyerek koltuğunu Çiller'e devretmek üzere görevi bırakır. Demirel de hükümeti kurmak görevini Çiller'e değil, Mesut Yılmaz'a verir' dedim.

Davranışımızı aynen sürdürdük. İhtilal olacakmış havası esmeye başladı. Erbakan o baskı ve korkuyla başbakanlıktan istifa etti.

Çiller, iktidarın kendisine verileceğinden emindi. Ama Cumhurbaşkanı, Mesut Yılmaz'ı hükümeti kurmakla görevlendirdi. Bağırdılar, çağırdılar, Meclis'ten istifalar, o partiden bu partiye geçenler oldu. Sonunda Yılmaz hükümeti kurdu.''

Bu notlardan çıkan sonuçları alt alta bir kere daha yazmak istiyorum:

1. Genelkurmay Başkanı'nın odasında ucu ihtilâle kadar varan askerî eylemler konuşulmuş.

2. Bu konuşmalar içinde en geçerli teklif olarak, "MGK'da sonuç alınamazsa"dan sonrası için hazırlıklı olunması, planlar yapılması benimsenmiş.

3. TSK içinde Ocak'tan sonraki aylarda ihtilâl yapılacakmış gibi bir hava oluşmuş.

4.İhtilâl en son çare olarak düşünülüyormuş, ama bu arada ihtilâl olacakmış gibi de Genelkurmay'da ışıklar gece geç saatlere kadar yanık tutuluyormuş.

5. Hükümeti ihtilâlle korkutmak bir siyasi strateji olarak benimsenmiş.

6. Erbakan'ı istifa ettirmek, Çiller'e başbakanlık umudu vermek ama Cumhurbaşkanı'na Çiller'i değil, Yılmaz'ı başbakan olarak tayin ettirmek amaçlanmış.

7. Erbakan baskı ve korku ile başbakanlıktan istifa ettirilmiş.

8. Cumhurbaşkanı, askerin siyasî stratejisine göre davranmış ve Yılmaz'ı başbakanlığa getirmiş.

İşte bunlar olmuş.

Yani TSK'nın komuta kademesi, askeri gücü arkasına alıp, "ihtilâl yapabiliriz" tehdidini kullanarak, başbakanı devirmiş, cumhurbaşkanının iradesini etkilemiş ve yeni başbakanı tayin ettirmiş.

Bütün bunlar suç mu değil mi?

Millet, komut kademesine askerî gücü, böyle yapsın diye mi emanet ediliyor? Canı istediğinde ihtilâl yapabilceği tehdidini koyabilen bir silâhlı güç orda dururken, siyasî hayatın sağlıklı tanzimi mümkün mü?

Ve Demirel, ve Yılmaz, siz bu projenin ne kadar bilincinde idiniz Cumhurbaşkanı iken ve başbakanlığa getirilirken...

Erbakan'ın "ihtilâl tehdidi ile istifa ediyor olması", Türkiye'de askerî irade karşısında bir başbakanın ne kadar zayıf olduğunu göstermesi bakımından anlamlı. Ve AB ile ilişkilerin şu sıcak döneminde, Hürriyet'in böyle bir manzarayı takdimi çok daha anlamlı.


3 Nisan 2001
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED