T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Herşey "kriz"de; MGK da...

"Kriz", ekonomik; milletin ocağı sönüyor, nüfusun bir bölümü yakında açlık sınırına gelip dayanacak. Onbinlerce insan, kendisini sokakta bulacak. Şimdiden bulanlar cabası. Çalışan nüfusun ücretleri fiilen düşürülüyor. Birçok işyerinde -bu arada basın sektöründe- insanlar ya ücretlerini alamıyor, ya da yarım yamalak ödeme yapılıyor. Sokaktakilere bakarak teselli buluyor, hiç değilse işimi kaybetmeyeyim gailesi içine düşüyorlar. Reel gelirlerdeki dramatik düşüş, ek vergilerle milletin cüzdanlarına ulaşarak, elde ne var ne yok, yiyip bitirecek. 21. yüzyılın Türkiye'sinde çamaşır makinası bile "lüks tüketim malı" sayılıp vergiye bağlanacak, insanlara sanki "çamaşırlarınızı elle yıkayın" komutu veriliyor. Türkiye böylesini bugüne dek hiç yaşamadı. 1978-9'daki Bülent Ecevit hükümeti döneminde "5 cent'e muhtaç" iken, soğukta titreşir, fuel-oil yokluğu çekilir, uzun kuyruklarda kış-kıyamette ellerimizde bidonlar gazyağı için bekleşirken bile böylesine amansız bir "kriz" yaşamamıştık.

Bugünkü "kriz"i, 1994'deki 5 Nisan krizi ile karşılaştırmak da, bir "ekonomist fantezisi". Ne, 70'li yılların sonundaki ve ne de 1994'deki "kriz" ile kıyaslanmayacak kadar "derin ve boyutlu" bir kriz yaşıyoruz.

"Kriz"i ağırlaştırıcı ve "umutsuzluk" besleyen faktörlerden biri ve başta geleni, "kriz"in baş sorumlularının hala ülkenin tepesinde oturuyor olmaları. Bu "kriz", üzerinde titredikleri ve IMF onaylı ve üç yıllık anti-enflasyonist "ekonomik program"ı daha 14. ayında duvara toslatmaları yani uygulayamamaları üzerine patlak verdi. Bu yüzden, bu hükümete olağanüstü bir "güvensizlik" var

Bu yönüyle "kriz" aynı zamanda "siyasi". Hem siyasi, hem de ekonomik kriz, üstüste gelmiş durumdalar. Bir feci tablo bu. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar hesabı; ekonomik krizden çıkabilmek için, siyasi krizden çıkılmasını öngörenler var. Buna, Amerika da dahil. Amerika, "siyasi partiler ve seçim kanunlarının değişmesi"ni, bu yolla "kriz üreten" bu "siyaset sınıfının tasfiyesi"ni istiyor. Kemal Derviş'in "sihirli formülleri" ile ekonomi rayına oturursa, varılacak sonuçların bu siyaset sınıfının tasfiyesini de beraberinde getireceğini ve böylece krizden çıkılabileceğini umanlar da var.

Ne var ki, şu andaki durum, ekonomide "piyasaların kilitlenmesi" gibi, "siyasetin de kilitli" hali. Türkiye'nin önü, krizin patlak verdiği günden bu yana, kırkının çıkmasına rağmen, açılamıyor.

"Kriz"in ne kadar derin ve ne kadar geniş boyutlu olduğunu MGK'nın son toplantısında ortaya çıkan manzaradan da anlamak mümkün. Bu ülkenin gerçek "karar vericisi" ve "asıl yürütme organı"nın MGK olduğunu bilmeyen yok. Gelgelelim, MGK'nın son toplantısının ardından yayınladığı bildiri, tam anlamıyla "geyik muhabbeti". Ülke ekonomisi çatırdamakta ve Türkiye, yakın tarihinin en şiddetli siyasi-ekonomik krizini yaşarken; MGK, "irtica" ile meşgul ve Yimpaş, Kombassan vs. gibi "ideolojik" gerekçelerle hazzetmedikleri ekonomi kuruluşlarını şu ekonomik krizin zirve noktasında hedef alarak, akıl almaz bir "anti-ekonomik" katkıda bulunmuş oluyor. Son MGK toplantısının ortaya saçtığı görüntünün, Bizans'ta İmparatorluğun bekası tehdit edilirken, "meleklerin cinsiyeti tartışması"nın yapılmasından pek bir farkı yok. Zaten, galiba artık kriz MGK'yı da "krize sokmuş" olmalı ki, son MGK bildirisi kamuoyunda tartışmalara yol açmadı.

28 Şubat'ın Türkiye'ye yaptığı en büyük tahribat, siyaseti doğal kulvarlarının dışına çıkartmasıydı. Bülent Ecevit'in "kriz üretim fabrikası" gibi çalışan "alternatifsiz" üçlü koalisyon hükümeti, Ömer Çelik'in deyimiyle "alternatifsiz" ama "kişiliksiz" bir muhalefetiyle kaim. Bu muhalefetin, herhangi bir hükümet formülünde yer alması "yazılı olmayan" ancak gayet etkili bir "yasak". Demokrasiyi bundan daha fazla sakatlayacak ne olabilir? Muhalefetin hükümet olması yasak ise, hükümetin -istese de- çekip gitmesi yasak. Hükümet ise hükümet olmaktan çıkmış. Bir "hükümet mumyası" haline gelmiş. Bu, başlıbaşına bir "kriz" ve bu "kriz"in sözlük karşılığı haline gelen Ecevit hükümeti, "ekonomik kriz" üretmesi bir yana; "ekonomik kriz"den çıkılamamasının da "güvencesi" adeta.

Kala kala, "elde" bir tek MGK kalmıştı. Rolü tartışmalıydı. "AB kriterleri"ne de düpedüz aykırı. Yine de; "askerler"in ağırlıklarını yansıtan "anayasal kanal" olmasından ötürü, asıl "siyasi karar organı" diye onu biliyorduk. Son toplantısından çıkan kararlarla, onun da "krizi"ne tanık olduk.

Aklıma, eski NATO Genel Sekreterlerinden Manfred Wörner'in, o sıralarda çökmekte olan Sovyetler Birliği'ne ilişkin anlattığı bir fıkra geldi:

Moskova'da yaşlı bir Sovyet vatandaşı, bir dükkanın önünde pek sık görülen kuyruklardan birine girmiş. Sıra kendisine gelince, ekmek istemiş. Yok. Yağ? Yok. Şeker? Yok. Ekmek? Yok. Hiçbirşey yok. Bunun üzerine sinirlenmiş ve avazı çıktığı kadar, partisinin de, hükümetinin de, rejiminin de, parti liderinin de... diyerek ana-avrat sövmüş. Hiçbir tepki görmemiş. Evine koşmuş, "Hazırlan hanım" demiş, "Artık bu ülkede durulmaz. Derhal terkediyoruz. Kurşunları bile kalmamış!"

MGK ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi, birbirine benzemeye başlarsa; çok önemli bir dönüşümün eşiğine geldik demektir...


3 Nisan 2001
Salı
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED