T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bu krizi çözmeye kim cesaret eder!

Kendi başkanını bile neredeyse yazı-tura ile seçebilen Amerika'nın, "Türkiye destek istiyorsa, siyasi partiler ve seçimlerin temel hükümleri hakkındaki yasaları değiştirmeli" diye tutturmasının anlamı nedir? Arızaları ve belirtileri ekonomide görülen kizin aşılabilmesi için "müttefik" desteğinin siyasi şartlara bağlanması; aynı anda hem pozitif bir talep hem de doğrudan Türkiye'nin içişlerine karışma olarak değerlendirilebilir.

8 yıllık Clinton yönetimi döneminde etliye sütlüye karışmayan Amerika, şimdi birdenbire detaylara inerek; Ankara'ya çeki-düzen vermeye kalkışıyor ya da istikamet gösteriyorsa, bunu ciddiye almanın gerekliliği ortadadır. Washington mevcut siyasi sistemin, bütün unsurlarıyla yani artık yüzleri eskimiş aktörleriyle birlikte tasfiyesini istiyor. Direnildiği takdirde de Türkiye'yi aba altından "kronik kriz"le tehdit ediyor.

Her tasfiye, tasfiye değildir

Bu uyarıdan çıkarılacak ilk ders 28 Şubat sürecinde "yerel güçler"in, kendi korkularını referans göstererek yapmaya çalıştığı tasfiye çare olamamış, aksine kaosun büsbütün yaygınlaşmasına yol açmıştır. Bir kesimin yasaklı ya da baskı altında tutulması, serbest kalanların tükenişini hızlandırmaktan başka bir sonuç doğurmamıştır. Ülkenin topyekün yüzde 50 fakirleşmesine yol açan ekonomik krizin de bu vandal siyasi tasfiye girişiminden bağımsız olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Tasfiye olacaksa bunun demokratik mekanizmalar kullanılmak suretiyle tahakkuk ettirilmesi, aksine girişimlerin ülkenin boğazında bir yumru gibi takılıp kalacağının görülmesi lazımdır. Tıpkı, bugün Türkiye'nin yutkunmasını güçleştiren ve son birkaç gündür, MGK toplantısı ve müteveffa Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın anıları bahanesiyle hortlatılmaya çalışılan 28 Şubat yumrusu gibi....

Fon kullanma becerisi...

Bu tabloda Türkiye, evini düzeltmek için seferber olacak mıdır bilinmez ama, sistemdeki değişiklikten muradın en başta iktidardaki partiler ve onların lider kadroları olduğuna göre ortada büyük bir paradoksun olduğu muhakkaktır. Krizin önündeki tıkanma noktası da bu paradokstur. Ama, siyasette bazen şahıslara ve kurumlara kendi kendilerini tasfiye ettirildiği de bir gerçektir. Ayrıca görünen o ki, bu konuda direnç artacak olursa baskı da artacaktır. The Washington Institute for Near Eastern Affairs'in "Türkiye" uzmanı Alan Makovsky, "ABD yönetimi bu aşamada Türkiye'ye moral destek vermenin ötesine geçmeyecek. Hem, Ankara'nın yeni fonları kullanmadaki becerisine ilişkin kuşkular vardır" sözleri bunun açık seçik delilidir. Makovsky, mümkün olduğunca nazik bir dil kullanarak, "Bizde Ankara'daki hırsızlara kaptıracak para yok" demeye getiriyor. Bush yönetimi de böyle düşünüyor olmalı ki IMF ve Dünya Bankası yardım konusunda ayak sürümekte ve Türkiye günlerdir "önce program, sonra destek" playback'iyle yatıştırılmaktadır.

Rusya gibi...

Kriz ve sistem çelişkisi içinde boğulan sadece biz değiliz. Bütün bu olup-bitenlerin ve olup biteceklerin bir benzeri Rusya'da yaşanıyor. İbrahim Karagül bu konuyla ilgili olarak Cumartesi günü detaylı bir yazı yazdı. Karagül şöyle diyor: "Avrupa ve ABD... Ankara'ya verilen kredilerin tıpkı Rusya'da olduğu gibi doğru adreslere ulaşacağına inanmıyor.... Moskova'ya verilen milyarlarca dolarlık krediler, Yeltsin döneminde oluşan ve ahtapot gibi Rusya'yı kuşatan mafya ve medya baronlarından oluşan oligarşik yapı arasında kaybolup gitti. Rusya'ya kredi muslukları kapatıldı. Ancak Putin'le yeni bir dalga yakalayan Rusya, kısa sürede kendini toparladı...."

Ankara'daki Yeltsinler'in kim olduğu belli de Putin'e vuran piyango kime nasip olacak, bekleyip göreceğiz.


3 Nisan 2001
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED