T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
AB yolunun nereden geçtiği şimdi belli olacak?

Sadece Avrupa Birliği'nden müzakere tarihi alabilmek için değil, aynı andan Kıbrıs ve Irak için de geri sayım başlamış bulunuyor. Türkiye'nin bütün önemli dış politika hedef ve yönelimleri aynı pakette, aynı süreçte ve aynı önemle masaya yatırılıyor. Sorunların çaplarının birbirinden farklı olması bir diğerine olan etkiyi azaltmıyor. Sözgelimi, Kıbrıs'ta çözüm için ayak sürümekle adım atmak; doğrudan AB'den müzakere tarihi alıp almamayı etkiliyor. Irak operasyonuna direnç göstermek de Türkiye'nin üzerine uluslar arası bir diplomatik baskıyı davet etmek anlamına geliyor.

Son 24 saate girilirken genel görüntüye bakalım....

Kıbrıs'ta dün, 10 gün önce aynı meydanda gerçekleştirilen, "Çözüm ve AB mitingi"ne karşı "Barışa Evet Bu Plana Hayır mitingi" yapıldı. Mitingin özeti şu: Annan Planı'na imza atmayız! Bu özeti yapan da sıradan bir isim değil, bütün dünyanın gözünü üzerine çevirdiği KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'tır. Yani Türk tarafı adına plana imza atmaya yetkili olan tek kişi...

Denktaş, planın son halini de beğenmediğini ilan ederek "bu belge eski belgedir" dedi. Cumhurbaşkanı şunu söylüyor: "Statümüz, egemenliğimiz, eşitliğimiz konusundaki şüphelerimiz ve endişelerimiz devam etmektedir. Ama, yarın parti liderleriyle toplanıp yeniden bakacağız..."

Denktaş, planın kabul edilemezliğini ispatlamaya çalışırken "Rum tarafı da bu plana yüzde 80 karşıdır. Demek ki iki tarafın bir araya gelebileceği zemin henüz oluşmamıştır" demektedir.

Burası doğru... Rum tarafı plana karşıdır çünkü mevcut yapı; yani bizim kâr saydığımız ve yanımıza kâr kalacağını sandığımız de facto durum aslında Rumların işine yaramaktadır. Mesela, bu durum Rum kesimi'nin AB'ye girişine mani olmamaktadır. Yine bu durum Güney'in dünya tarafından ambargoya tabi tutulması gibi bir sonuç yaratmamakta bilakis destek görmesini sağlamaktadır. Yine bu durum Güney'in adada tanınan tek resmi otorite olmasını sağlamaktadır. Nihayet bu durum, çoktan birliğe girmiş olan Yunanistan'ın değil 40 yıldır Brüksel kapısında bekleyen Türkiye'nin üyeliğini engellemektedir.

Bu şartlar altında siz olsanız Annan Planı ile egemenliğini paylaşır mısınız, tamamına sahip olduğunuz resmi hükümet erkini ikiye bölmeye razı olur musunuz? Rumlar için bugünkü statü, planın vadiyle toprakların yüzde 6-7'lik kısmını geri almaktan daha cazip ve kabul edilebilirdir. Gayet tabi sürecin aksaması; yani, planın imzalanmadan rafa kaldırılması onların işine gelecektir. Böyle olduğu için, Rum kesiminde işi cemaatine "Denktaş iyileşmesin de planı imzalamasın" diye dua ettirmeye kadar götüren papazlar bile cıktı!

Şu sözler Rum yönetimi sözcüsü Mihalis Papapetru'ya ait: "Kopenhag Zirvesi'ne kadar bir sonuç alınamasa bile çabalar zirveden sonra devam etmelidir..."

Bu masum açıklama! Türk tarafını esnetmek ve ancak 12 Aralık'a kadar devam edecek avantajlı süreci boşa geçirtmek için motive etmekten ibarettir. Bu tarihten sonra Türk kesimi ile Rum kesimi değil; Türk kesimi ile AB Üyesi Kıbrıs masaya oturacaktır. Tabi, masaya oturmanın imkanı ve zemini kalırsa...

Son durumu değerlendirmeye devam edelim...

Denktaş'ın katı tutumu ve Klerides'in umursamazlığına bakınca bu iş bitti gibi görünebilir. Ama diplomasi her zaman fırsatlar sunabilir. Nitekim, Klerides ve dört Rum partisinin lideri daha önceki tutumlarının aksine Kopenhag'a gidiyor. Zirveye Denktaş da çağrıldı. Açıkçası, AB yolunun nereden geçtiği tartışmaya mahal kalmaksızın Kopenhag'ta belli olacaktır.

Bu elbette, planın son dakikada imzalanacağı ve buna paralel olarak Türkiye'ye kabul edilebilir bir müzakere takvimi verileceği anlamına gelmiyor. Tersine, Türkiye'nin zirveden istediğini alabilmesi de mümkün görünmüyor. Ancak Türkiye, AB sürecini denetim altında tutmak gibi bir politika izlemek zorundaysa, buna paralel olarak Kıbrıs'ın da en az bugünkü kadar sağlam bir müzakere zemininde kalmasını sağlamalıdır. Aksi takdirde, Kopenhag'ta olmayan Selanik'te de olmaz, olamaz. 12 Aralık'ı kayıpsız atlatmak, her alanda bugünkü statükonun gerisini düşmemek de bir hedeftir.

Kıbrıs'ın 13 Aralık'tan itibaren bugün olduğundan daha yoğun bir şekilde Türk dış politikasının bir sorunu olacağını unutmamak gerekiyor. İkiz kardeşi Ege sorunuyla birlikte...


11 Aralık 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED