T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Medeniyet Perspektifi olmadan aslâ!

Kopenhag'a zirveye gidiyoruz. "Zirve'ye oynayan bir aktör" olarak gidiyoruz Kopenhag'a. Zirve, bizim için AB'nin üyesi olmak değil. AB'nin dümen suyuna girmek; çıkarlarının taşeronluğunu yapmak; AB'nin içinde erimeye, yok olmaya koşar adım gitmek değil. Bu bir intihardır çünkü.

Türkiye, AB'ye, İslâm medeniyetinin temsilcisi olarak baktığı ve masaya medeniyet perspektifi ile oturduğu zaman tarih yeniden yazılmaya ve yapılmaya başlanacaktır.

Bizim laik elitlerimiz, Batılılara bugüne dek, Türkiye'nin İslâm'la ilişkilerini sıfırlamaya çalıştığını söyleyerek Batı'dan gelen ve gelecek olan saldırıları bertaraf edeceklerini düşündüler hep. Oysa bu, zirveye oynayacak bir ülkenin halet-i ruhiyesi değildir. 20. yüzyıl hariç, bin yıldır, hep zirveye oynamış bir milletin feleğini şaşırmış, bozguna uğratılmış çocuklarının zırdelileşmesidir; zırvalamasıdır. Bu zırdelilikle, bu zırva'yla Türkiye aslâ zirveye oynayamaz.

Türkiye'nin yeniden zirveye oynayabilmesinin yolu, İslâm medeniyetinin temsilciğine soyunmasından; Müslüman toplumların siyasî, ekonomik ve kültürel olarak gerçek anlamda özgürleşmesinden; kendi imkânlarını, kaynaklarını ve dinamiklerini yeniden harekete geçirebilmenin yollarını araştırmasından geçiyor.

Türkiye, İslâm dünyasını, rasyonel, sağduyulu, köklü, kalıcı ve uzun vadeli projelerle ve stratejilerle yeniden toparlayabilecek, kaynaklarını Batılı açgözlülere peşkeş çektirtmeyecek; yepyeni bölgesel ve küresel işbirliği projeleri geliştirerek İslâm dünyasını yeniden ayağa kaldırabilecek tarihsel deneyime, kültürel zenginliğe, stratejik konuma sahip olan tek zirve ülkedir.

Unutmayalım: Avrupalılar da, Amerikalılar da, İsrailliler de şu an Türkiye'nin onlara duyduğu ihtiyaçtan daha fazla ihtiyaç hissediyorlar Türkiye'ye. Eğer Türkiye'nin desteği olmamış olsa İsrail bölgede bu kadar güçlenemez ve şımaramazdı. Sipsivri ortada kalırdı. Yine eğer Türkiye'nin desteği olmamış olsa ABD Balkanlara da, Kafkaslara da, Ortadoğu'ya da bu kadar rahat ve derinlemesine yerleşemezdi. Ve son olarak eğer Avrupa, Türkiye'nin desteğini alamazsa, 300 küsûr yıllık modern tarihi boyunca son 50 yıldan bu yana hapsolduğu Avrupa coğrafyasından çıkamaz; Balkanların ötesine, Körfez'e ve Hint Okyanusu'na aslâ açılamaz.

Bu nedenledir ki, Türkiye'nin elinde müthiş imkânlar, kozlar, kartlar ve dinamikler var. Eğer Türkiye, Avrupa'ya, Amerika'ya ve İsrail'e: "Hayır arkadaş! İslâm dünyasını beyinsel, kültürel, ekonomik ve siyâsî olarak hadım etmenize artık izin vermiyoruz. Türkiye, bölgede, İslâm ekseninde yeni bir yörünge oluşturmaya karar vermiştir. Bundan böyle bu bölgenin kaynaklarını zırnık kadar olsun koklattırmayacağız, kullandırtmayacağız, sömürtmeyeceğiz size. Bu bölgenin kanını emdiniz. Yeter artık!" dese, seküler ve neo-pagan Batı hegemonyası, bir anda büyük bir sarsıntı geçirir.

Şu an Türkiye, fenâ halde köşeye sıkıştırılmış durumda. Batılılar, dünya üzerindeki hegemonyalarını bölgede laik ideolojilerin ve sistemlerin hâkim olmasına borçlular. O yüzden Türk laikliğinin her ne suretle olursa olsun güçlendirilmesini ve hatta İslâm dünyasına pazarlanmasını tek seçenekleri olarak görüyorlar. Türkiye'nin İslâm ekseninde yeni bir yörünge oluşturmaya kalkışmaması için Batılıların tek teminatı seküler ideolojidir.

Seküler ideoloji, İslâm dünyasının kontrol altında tutulmasına, Türkiye'ninOsmanlı misyonu ile bölgede yeni bir yörünge oluşturmaya kalkışmamasına katkıda bulunmaktan başka bir işe yaramıyor. Sadece bununla kalsa yine iyi. Seküler ideoloji, Msülüman toplumlarda son derece tehlikeli yapay gerilimler ihdas etmeye; bu toplumların dinamiklerini, tarihsel, kültürel ve siyasî derinliğinin ve imkânlarını da dinamitlemeye yarıyor aynı zamanda.

Türkiye artık bu gerçekleri görmek zorundadır. Türkiye, bugüne dek hep kendi eliyle kendi önünü tıkamaktan, toplumla elitler arasında yapay gerilimler üreterek kendi enerjisini ve dinamizmini saçma sapan gerekçelerle harcamaktan başka bir şey yapamamıştır.

Bu tam bir akıl tutulmasıdır. Türkiye'nin aklını, zikrini, fikrini, dengesini ve kendine olan güvenini yitirmesidir.

Türkiye'nin önünde tek seçenek var: Türkiye medeniyet perspektifi ile kuşanmalı, Osmanlı misyonu ile donanmalı ve bölgede (dolayısıyla küre çapında) yeni bir yörünge oluşturmak için hazırlanmalıdır.

Türkiye'nin yeniden zirveye oynayabilmesi, Türkiye'nin yeniden esaslı bir medeniyet perspektifi geliştirmesinden ve bu perspektifi kısa, orta ve uzun vadeli proje ve stratejilerle harekete ve hayata geçirmesinden geçiyor. Biz pek göremiyoruz (ya da işimize gelmediği için görmek istemiyoruz) ama Batılılar, Türkiye'yi İslâm medeniyetinin temsilcisi olarak görüyorlar ve Türkiye'nin yeni bir yörünge oluşturmaya kalkışarak yeniden zirveye oynamasından ve oturmasından fenâ halde korkuyor ve ürküyorlar.

Ben, her şeye rağmen, Türkiye'deki sivil ve asker bürokrasisinin bu gerçekleri görmeye başladıklarını düşünüyorum. Eğer, öyle olmamış olsaydı, Ecevit'in Bush'la görüşmeye gittiği saatlerde Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu derhal Çin'e uçma gereği duyar mıydı? Elbette ki, hayır! Peki, Ecevit'in Amerika'ya uçtuğu bir sırada Kıvrıkoğlu'nun Çin'e damlamasının Amerikalıları ve İsraillileri nasıl ürküttüğünü ve paniklettiğini biliyor muydunuz?

Türkiye'nin içine sürüklendiği çıkmaz sokaktan çıkışının tek yolu var: Yeni bir yörünge oluşturacak bir medeniyet perspektifi geliştirmek. Türkiye'nin hem kuşatmayı yarabilmesinin, hem de yeniden tarihî rolünü ve misyonunu yerine getirebilmesinin tek esaslı yolu bu.

Asıl zirve, yeniden İslâm dünyasının, İslâm medeniyetinin temsilcisi olmak; olabilmektir. Ancak o zaman yeniden zirve'ye oynayabilir ve eğer esaslı, köklü, sarsılmaz bir oyun oynayabilirsek, bu sürecin sonunda yeniden gerçek zirve'ye oturabiliriz. Özal'la başlayan, Erbakan'la gerçek rotasına giren zirveye koşuş sürecinde Erdoğan'la nereye kadar mesafe alabileceğimizi Kopenhag sonrası belirleyecek.


11 Aralık 2002
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED