|
|
Bir hayal uçurtması bu Sadık Yemni'nin son romanı "Metros", edebiyatımızda "cümbüşlü tirildeme makamında icra edilen ilk yapıt" olma özelliği taşıyor.
Sadık Yemni, ömrünün 30 yıla yakın bir zaman dilimini yağmuru hiç dinmeyen, serin iklimiyle insanı iliklerine kadar donduran, insan haklarına verdigi önemle vatandaşlarının bilim toplumuna üye olmasını sağlayan, Kuzey Avrupa'nın yel değirmenleriyle ünlü şirin ülkesi Hollanda'da geçirmiş. Eğitim amacıyla geldiği Hollanda'da sabırsızca akan kum saati onu başka iklimlerin baharına sürüklemiş; çalısmak için Hollanda Devlet Demir Yollari'na işçi olarak girmesi, onun zihin hazinesinin en çok sakındığı ganimetleri arasında bulunan kitaplardan daha çok faydalanması için bir bahane olmuş. Sıkıcı ve sessiz tren istasyonunda saatlerce bir trenin geçmesini beklerken, kızkardeşinin Türkiye'den gönderdiği kitaplar, istasyonun bunaltıcı atmosferini renkli ve verimli bir bilim yuvasına dönüstürmüş. Bugün Hollanda'da yaşayan Türk yazarlar arasında en saygın konuma sahip isimlerden birisi olan Sadık Yemni, kendine dost ve yâr belledigi masallar kenti Amsterdam'da üretmeye devam ediyor bütün eserlerini. Yemni'nin Everest Yayınları'ndan çıkan 'Metros' adlı romanı ise, İstanbul-Amsterdam hattında gelişen gerçeküstü bir olayın ekseninde, yerkürede devran eden insana has, bin yıllık kavganın özetini de veriyor.Gurbetteki yazarımız Yemni'yle gurbetinde; Amsterdam'da, romanı Metros ve yurtdışında 'yabancı bir yazar olmak' üzerine konuştuk. Metros'u yazma fikri nasıl doğdu? Ucu binlerce yıl önceye dayalı, İstanbul'u merkez, Amsterdam'ı taşıyıcı olarak kullanacağım bir roman tasarlıyordum uzunca bir zamandır. Metroyu sık kullanmaktayım. Bir gün aklıma geldi. Dört seçilmiş kişi olsa, her biri sırayla bir duraktan metroya binse ve sonra da dananın kuyruğu kopsa. Bu kadar basit. SSCB'nin dağılmasıyla casus romanlarına rağbet azaldı. Bir casus romanı gibi çalışılan, fantastik-bilimkurgu özellikler taşıyan Metros'u neden günümüzün (AB, ABD, Çin gibi) otoritelerinden bağımsız bir atmosferde işlemeyi denemediniz? Diğer romanlarım göz önüne alındığında Metros bir ilktir. Fantastik ve bilimkurgunun yanı sıra casusluktan ziyade derin devletlerin yurttaş üzerine baskısı, derin devletler arası danışıklı dövüş anlatılmakta. Bu yönüyle casus öyküsünden çok, hiçbir zaman sona ermeyecek olan iktidar mücadelesinin acımasız merhaleleri globalizmin ışığında anlatılmaktadır. Romanda sağlıksız küreselleşmeyi yeren bir ton vardır. Bunu iyi yapabilmek için kullanılan yöntemleri fesh etmek lazım. Metros bunu yapmaya çabalıyor. Ulus ötesi bir romandır. Dünyanın idarecilerinin ağzından bir şey anlatmak isterseniz onlara başrol vermeniz gerekir. Ben de öyle yaptım. Ulus ötesi tarzın dayattığı bir teknik zorunluktu bütün bunlar. İçinde yaşadığımız gerçeklik budur. Romanda yoğun bir hayal gücünün konuştuğunu görüyoruz. Sadık Yemni, kitaplarını yazacak enerjiyi veren düşgücünü hangi kaynaklarla besliyor? Kaynakların başında kitaplar geliyor. Çok okumak lazım. Sonra filmler. Ardından çesitli bilgi kaynaklarına ulaşmak lazım. Çok teknik dergi okurum. Çizgi romanlar ciddi bir beslenme kaynağımdır. En önemlisi de insanlardır. Elden geldiğince fazla seyehat etmeye çalışırım. En bitmez tükenmez hazine insandır. İnsan solurum bol bol. Bir de hayal gücüme sürekli idman yaptırırım. Kitabın arka kapağında "Metros edebiyatımızda cümbüşlü tirildeme makamında icra edilen ilk yapıt" ifadesi geçiyor... Cümbüşlü Tirildeme'yi İngilizce Action Thriller'in yerine buldum. Yıllar önce tirildeme kelimesini lanse etmiştim. Yanına cümbüşü koyunca oldu bize Türkçe action thriller. Artık başka bir dille söylememize gerek yok. Trigonemetri yerine üçgenbilimi demek gibi. Romanda Hollandalıların Hollanda'da yaşayan Türklere ve diğer yabancı uyruklu vatandaşlara olumsuz yaklaşımlarını usturuplu bir dille hicvediyorsunuz. Bunu Hollandalı okur ve yazar çevresinden yankı bulmasını düşünerek mi yaptınız? Kitapta ayrımcılık ve ırkçılık hicvediliyor. 27 yıllık deneyim konuşuyor. Buna Hollandalı okurdan ne yankı gelir onu bilemem. Gerçekler dile getirilmiştir. Reddedilemez kanıtlarla. Hem Holllanda'daki, hem de Türkiye'deki okur profilini yakından tanıyan bir yazarsınız. Sizce iki ülke okurları arasında ne gibi farklar bulunuyor? İyi bir okurun milliyeti olmaz. Hangi dilde okuduğu da önemli degildir. Hollandalı okur, okuma geleneğini bilim toplumu + demokrasi formülüyle çalışıyor. Bizim okurlarımız pek yaman kimseler bu nedenle. AMSTERDAM VE, AH İSTANBUL! Çözücü adlı yeni bir kitap üzerine çalışan Sadık Yemni, su kanalları ağıyla kuşatılmış Amsterdam'ın bir şehir olarak, çalışmaları için biçilmiş kaftan olduğunu ve Türkiye'ye kesin dönüş yapmayı düşünmediğini söylüyor. Ancak Amsterdam gibi bir başka kültür-sanat merkezi olan İstanbul'dan uzak kalmanın kendisini üzdüğünü belirten yazar, önümüzdeki yıllarda İstanbul'un sanatçılara sunduğu malzemelerden yararlanmayı istediğini kaydediyor. Amsterdam'ın, birikimlerini açığa çıkarması için kendisine yeterli enerjiyi sunduğunu söyleyen Yemni, her yazarın İstanbul gibi yaşayan, canlı bir şehirle de kontak kurması gerektiğini belirtmeden geçemiyor. TEVFİK FİKRET'İ OKUYAMIYORUM
Daha önce Muska, Amsterdam'ın Gülü ve Öte Yer adlı üç romanı daha yayınlanan Sadık Yemni, romanlarını titiz ve yoğun bir çalışma temposuyla yazdığını söylüyor. Yemni Hollanda'da yaşayan pek çok yazar gibi gününü içki içerek ve barlara takılarak geçirmediğini, düzenli olarak çalıştığını, spor yaptığını söylüyor. Yemni, geçmisiyle bağlarını koparan bir ülkenin kültürel erozyona uğrayacağını ve uluslararası arenada böyle ülkelerin yazarlarının pek fazla şansının olmayacağını söylüyor: "Bugün bir Hollandalı 300 yıl önce yazılmış bir hava raporunu rahatlıkla okuyabiliyor ama ben Tevfik Fikret'in şiirlerini sözlük aracılığıyla anlamak zorunda kalıyorum."
|
|
|