T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sıkıldım!

Hem "Medine Bircan olayı" tadımı kaçırdığı, hem de elektronik posta kutuma dadanan serserilere en güzel cevabı Hakan Şükür verdiği için susuyorum.

Sıkıldım da...

Gaddar bir adam olsaydım, Hakan Şükür'le ilgili değerlendirmelerimde "gülünç duruma düşüp çuvalladığımı" söyleyen Hasan Hüseyin'i bir güzel fırçalardım.

Zaten mahçup oldular, sarsmayalım.

Hasan Hüseyin iyi niyetli aslında. Yazılarımı "zevkle" okuyormuş. Mektubunu da, "hoşçakal gözüm" şeklinde bir şirinlik gösterisiyle bitirmiş.

Hasan Hüseyin, anlaşılan, bir Ahmet Kaya hayranı.

Olabilir.

Ben Hakan Şükür hayanı değilim. Hayran ilişkisini "rasyonel" bulmadığım gibi, koyu bir Beşiktaş taraftarı olarak Hakan Şükür'e gıptayla karışık bir öfke de duyuyorum.

Ama bu çocuk, kim ne derse desin, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu; futboldaki "zihniyet devrimi"nin sembol isimlerinden biri...

Hadi, o gereksiz istatistiki bilgileri sıralamayalım; kaç kez milli formayı giydiği, kaç gol attığı, kaç şampiyonluk yaşadığı, kaç kupanın kulpundan tuttuğu, vs...

Kore maçında gördük...

Hem attı, hem attırdı, hem koştu, hem press yaptı, hem defanstan top çıkardı...

Daha ne?

Futbol, gazete köşelerini parsellemiş lumpenlerin (çoğu futbolcu eskisi ve zırcahildir, yorumlarını sayfa sekreterlerine yazdırır, utanmadan altına imza atarlar) zannettiği ve ileri sürdüğü gibi, "vurdu, kırdı, belinden su aldı" oyunu değildir.

Bir disiplindir futbol...

Taktikle teknik becerinin, bireysellikle "kolektivizm"in uyumundan doğan bir "takım oyunu"dur.

Takım oyunu için de, elbette, "takım ruhu"na sahip yeteneklere ihtiyaç var.

Hakan Şükür bu tipte bir futbolcudur işte.

Kimse kimseyi kandırmasın, çocukcağız kötü futbol oynadığı, gol kaçırdığı, sahada aksadığı için değil, dindar olduğu için eleştiriliyor.

Milli takımda "namaz kılanlar, namaz kılmayanlar" ayrımı yapıldığı, namaz kılanların namaz kılmayanlara pas atmadığı, Hakan Şükür'ün namaz kıldığı için sürekli ilk 11'de yer aldığı yazılmadı mı?

Hatta, bir "hakem eskisi" çıktı, Hakan Şükür'ün Senegal tarafından satın alınmış bir "hain" olduğunu, "mahsustan takımı 10 kişi bıraktığını" bile söyledi.

Biz de oturduğumuz yerden bol küfür ve hakaret işittik tabii.

Sonunda haklı çıktık.

Ama haklılığımızı takaza fırsatı saymadık.

Hakan Şükür büyük futbolcudur. Turgay'dan da, Lefter'den de, Tanju'dan da, Rıdvan'dan da büyüktür...

Elbette namaz kıldığı için değil, "büyük futbolcu" olduğu için büyüktür.

Dolayısıyla, lumpen köşe yazarlarına, futbolcu eskilerine, "ağzı bozuk kabzımallara" kulak asmayın.

Eleştiriler tamamen "sınıfsal" ve "ideolojik."

Üstelik "faşizan" bir ruh haletini yansıtıyor...

Şenol Güneş de "Gucci" ayakkabı giymediği için itin bilmem neresine sokulmadı mı? Ayda 50 milyar lira kazanıyormuş ama, doğrudürüst giyinmesini bilmiyormuş. Gima'dan "taksitle" alışveriş yapan "küçük memur imajı"yla bizi dünyada daha ne kadar temsil edecekmiş!

Gucci ayakkabısı yok ama, bugün elinde kapı gibi "dünya üçüncülüğü" beratı var...

Ne haber!

Rauf abi de, Rauf Tamer, Senegal maçından sonra, "Kötü oynadı, takımı 10 kişi bıraktı" deyip Hakan Şükür'e yüklenenlere, kendisine yakışır bir nezahatle ("nezaketle" değil) veriştiriyordu:

"İyi ya, 10 kişiyle buralara geldik, daha ne istiyorsunuz?"


1 Temmuz 2002
Pazartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED