AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
AB trenini beklerken

Yeniden hareketlenmeye başlayan siyasette iki damarın daha canlı atacağı anlaşılıyor. Bunlardan birisi Türkiye'nin Irak'a asker gönderme konusudur ki, sonucun ne olacağını anlamak için fazla beklemeyeceğiz. En geç bir ay içerisinde bu konudaki belirsizlik dağılacak ve gitmek mi yoksa kalmak mı daha zor, anlaşılacak. İkinci konu ise, 40 yıla yakın bir süredir finalinin ne olacağı bir türlü anlaşılamayan Avrupa Birliği'dir. Bugün, Türkiye'nin Irak konusundaki kararıyla da ilgili hale gelen bu süreçte belli olan tek şey artık 2004 sonunda yeni bir mecraya girileceğidir. Bu mecra; ya bir müzakere tarihi alınarak üyeliğe doğru gidiş ya da köye geri dönüş olacaktır.

AB üyeliği konusu, Başbakan Erdoğan'ın Almanya ziyaretinde şaşırtıcı atraksiyonlarla yeniden gündeme oturdu. Özellikle, Almanya gibi Ankara'nın AB ortaklığına her zaman rezervli olduğu bilinen ve süreçte fren görevi üstlenen bir ülkenin sergilediği yeni tutum heyecan uyandırmaktadır. Başbakan Schröder'in konunun iç politika boyutuna kadar derinleşmesinin üzerine, Dışişleri Bakanı Fischer'in "Anlaşılan Kanuni bu kez Viyana kapılarından geri dönmeyecek" hamaseti(!) merakları da artırıyor. Doğal olarak herkes Almanya'nın samimi olup olmadığını sorguluyor. Ve eğer Berlin'dekiler sözlerinin arkasında dururlarsa, AB yolunun bir hayli kısaldığını kabul etmek gerekiyor.

Hedef kısa, ödül büyük olunca meraklanmamak elde değil!

Almanya'nın ve en az Almanya kadar Türkiye'yi cesaretlendirici mesajlar veren diğer AB üyelerinin ne kadar samimi olduğunu anlamak için, ilki 2003 Aralık olmak üzere 2004 sonuna kadar toplam üç zirve bulunuyor.

Ancak, Avrupa'nın tutumunun ne olacağı kadar, Türkiye'nin önümüzdeki süreyi nasıl değerlendireceği de önemlidir. Bu sadece, 'AB Uyum Paketi'lerinin uygulamasının nasıl olacağıyla ilgili değildir. Elbette, bu paketlerin ruhuna uygun bir uygulama pratiği gerçekleştirilmemesi Ankara'nın tutumunun samimiyetini de sorgulatır. Türkiye'nin bunu aşacağını varsaymak zorundayız.

Uygulamadan daha öncelikli olan Türkiye'nin AB üyeliğini bir hedef olarak rasyonalize etmesi gerektiğidir. Yani, Avrupa Birliği'nden önce, Türkiye birliği sürecini tamamlayabilmesidir. Demokrasi kalitesini artırabilmesi, ekonomi çıtasını yükseltebilmesi ve farklılıklarını birarada aynı refah paylaşımı şemsiyesi altında yürütebilme becerisini gösterebilmesidir.

Türkiye, AB hedefine inandığı kadar AB standardına ulaşacaktır. Başbakan Erdoğan'ın heyecan verici Almanya gezisinde dile getirdiği "Üye olursak tersine göç yaşanır" cümlesi de aslında bu gerçeğe işaret etmektedir. Eli kolu bağlayıp, adaylığın finalini beklemek yerine, gerçek bir aday gibi davranmayı başarmak AB'yi gerçekçi bir hedefe dönüştürecektir.

Kabul etmek lazım, AB ailesinin bir üyesi olmayı inandırıcı kılmak için ilk sınav da Irak'taki işgale katılıp katılmamaktan geçiyor.


Yürek parçalayan bir kayıp: Kaza haberini ilk aldığımız andan itibaren onun heyecan dolu hayatı ve bitmek tükenmek bilmez azmiyle bu son savaşın da üstesinden geleceği umudunu hiç kaybetmedik. Ne yazık ki, yediden yetmişe herkesin gönlünde taht kuran bu değerli insanın, dualar eşliğindeki hayat mücadelesi Türkiye'nin gözyaşlarıyla sonuçlandı. Takdir-i ilahi, Recep Yazıcıoğlu'nun hizmetle dolu hayatının bir trafik kazasıyla noktalanması şeklinde tecelli etti. Türkiye, gerçek bir kahramanını, değerli bir evladını kaybetti. Sadece Denizli'nin değil bütün Türkiye'nin valisi olan Yazıcıoğlu'nun kaybı geride, doldurulamayacak bir boşluk bırakmıştır. Allah rahmet eylesin. Allah, sadece ailesine değil hepimize sabır versin.


5 Eylül 2003
Cuma
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED