T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
'İş paraya kaldı' dezenformasyonunu mutlaka tartışmalıyız...

Hükümet, basının adlandırmasıyla "zoraki tezkere"yi Meclis'e gönderdi. Bütün gazeteler, "mutabakat metni"nin hâlâ imzalanmadığını ve Türkiye'nin olmazsa olmaz diye direttiği siyasi-askeri anlaşmazlıklardan söz ediyor. Oysa başta "Büyük Gazete" olmak üzere merkez medya tam bir hafta önce "iş paraya kaldı" demiş, iki gün sonra bu iddiayı daha da kuvvetli bir şekilde vurgulamıştı. Neye hizmet ettiği ve doğru olmadığı apaçık bu haberleri mutlaka tartışmalıyız...

18 Şubat tarihli Hürriyet'in manşetini, ertesi gün burada konuk etmiştik (haber Uğur Ergan imzasını taşıyordu; bunu unutmayın, biraz sonra Ergan'ın bu haberini tekzip eden 25 Şubat tarihli haberine de göz atacağız.)

18 Şubat'ı hatırlıyor musunuz? Hani ABD'nin en "şahin" yetkililerinden birinin, Türk gazeteci Cengiz Çandar'a "yazılmamak koşuluyla" ilettiği "son tarih..." "Askerlerimizin topraklarınızda konuşlanması kararını kesinleştirmezseniz, Akdeniz açıklarında bekleyen gemilerimiz rotalarını değiştirecek" dediği tarih... Bir de 21 Şubat var; hani 18 Şubat idrak edilip de bu iş olmayınca, Çandar'ın, "Bana, birkaç gün daha bekleyebiliriz de demişlerdi, ben ilk gün yazmamıştım, işte şimdi yazıyorum" dediği tarih... Biliyorsunuz, iki tarih de fos çıktı, "gemiler" hâlâ "tezkere" bekliyor...

İşte tam o kritik günlerde, 18 Şubat'ta Hürriyet gazetesi kaynaksız, "sızdırma" bir manşetle yayımlandı. Uğur Ergan imzalı manşet habere göre, ABD'yle siyasi-askeri sorunlar neredeyse tamamen giderilmişti, mesele, iki tarafın teklifleri arasında "dağlar kadar" fark bulunan ekonomik meselede tıkanmıştı...

19 Şubat tarihli Kronik Medya'da, aynı haberin neredeyse aynı kelimelerle Tercüman ve Vatan'da da yer almasından, ama iç sayfalarda gayet küçük hacimlerle yer almasından yola çıkarak, haberin ne kadar "güvenilemez" olduğunu öne sürmüştük. Belli ki Vatan ve Tercüman, "çok önemli ama güvenilirliği zayıf" haberlere gösterilen klasık refleksle değerlendirmişlerdi haberi: "Gör fakat büyütme..."

İki gün sonra, Hürriyet bu kez yekten "İş paraya kaldı" manşetiyle yayımlandı. Bu kez manşette Sedat Ergin'in imzası vardı. Haber, iki gün önceki iddiayı çok daha kuvvetli ifadelerle tekrar ediyordu...

AKŞAM NE YAZMIŞTI?

Akşam gazetesi, 21 Şubat'ta, manşetten, "ABD'yle siyasi-askeri konularda anlaşıldı, sadece para konusunda anlaşma sağlanamıyor" mealindeki haberlerin, Amerikalılar tarafından pazarlanan dezenformatif malzemeye dayanılarak yazıldığını öne sürdü: "Askeri ve siyasi pürüzler giderildi havası yansıtılıp, hükümet birkaç milyar dolar peşinde gösteriliyor. Oysa 15 gündür ABD heyeti askeri harekat ilkelerini görüşmeye yanaşmadı...."

Hürriyet'in "İş paraya kaldı" manşetiyle yayımlandığı gün saat 10.00'da Türkiye ve ABD arasında yapılması gereken siyasi-askeri içerikli toplatının Amerikalıların gelmemesi nedeniyle ertelenmesi, Hürriyet'in manşetini tam anlamıyla yere sermişti.

Zaten ertesi gün Hürriyet, bir gün önceki manşetini tekzip eden bir manşetle ("İşte gizli siyasi belge") yayımlandı. Kronik Medya'da gazetenin bu ikinci manşetini şöyle değerlendirmiştik:

"Aslında, Hürriyet'in 'İşte gizli siyasi belge' manşetinin bizatihi kendisi, bir gün önceki manşetin tekzipi niteliğindeydi. Neler yoktu ki 'tartışılan' bu siyasi belgede… Başlıklara bakalım: 'Üniter ve bağımsız Irak… Etnik oluşuma karşı güvence… Irak'ın tek ordusu olacak… Kürt ordusu silahsızlanacak… Türkmenlere açıkça atıf yapılacak… Petrol bütün Irak'ın olacak…'

"Şimdi söyleyin, bütün bunlar 'tartışılırken' ve tartışmanın şiddeti, ertesi gün bir tarafın 'müzakerelerden çekilmesi' noktasına varmışken, 'İş' nasıl 'paraya' kalır?

Sedat Ergin nasıl bir gün sonra kendi manşetini tekzip eden bir haber yazdıysa, bu "çığır"ı açan Uğur Ergan da, ilk haberinden tam bir hafta sonra (25 Şubat) kendi kendisini tekzip eden bir haberle çıkageldi. Ergan'a göre, "ABD ile Pazar gününden beri sürdürülen mutabakat zaptı görüşmelerinde tıkanan bazı hassas başlıklar üzerindeki kilitlenme ilk kez aşılmıştı..."

Peki bu durumda tam bir hafta önce "para dışında meseleler tamam" diyen haberi ne yapacağız? Tam bir hafta sonra nereden çıktı şimdi bu "bazı hassas başlıklar üzerindeki ilk kez aşılan kilitlenme?.."

DEZENFORMASYONUN KAYNAĞI

Bu meseleyi tartışacaksak, mutlaka dikkate almamız gereken bir haberi de Milliyet'tin Washington muhabiri Yasemin Çongar yazdı. Çongar, "Türkiye'nin 'desteği satın alınabilecek bir ülke' olarak dillere düşmesinden" Amerikan yetkililerinin de rahatsız olduğunu bildirdi. Gerekçe de gayet mantıklı: Amerikalılar, böylece, savaşlarının yüce ahlaki ideallerden kaynaklandığı konusundaki propagandalarının zayıflayacağını düşünüyorlarmış.

Çongar'ın yazdığına göre, ABD'lilerin son günlerdeki "Bir sürü sorun var, hepsini tartışıyoruz" yollu açıklamalarının nedeni işte bu rahatsızlıkmış. Biz buna, ABD'lilerin Türk görüşmecilere yönelttikleri mübalağalı övgünün bizzat Sedat Ergin'in satırlarında dahi ifadesini bulduğunu ekleyelim...

E, peki bu durumda ne oluyor? Olan biten Amerikan kaynaklı bir dezenformasyon değilse, nedir? Türk gazetecileri "gönüllerinden geçeni" mi haberleştirdiler?

Görüyorsunuz, hiç değilse bu zehirli kuşkudan kurtulabilmemiz için konuyu mutlaka tartışmalıyız. Ama tartışmaya mutlaka bu haberlere imza atanlar da katılmalı... (A.G.)

Sabah 'efkâr-ı umumiye'nin 'efkârını' dağıtıyor!

"Tezkere"nin Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılmasını takip eden 25 Şubat günü bütün gazeteler "tezkere" ile yatıp kalkarken, Sabah gazetesinin kendisine efkâr-ı umumiyenin "efkârını dağıtmak" gibi bir rol biçtiği gözleniyordu.... "Tezkere" meselesine "AKP'de tezkere krizi" başlıklı ufak bir haberle şöyle bir değinen gazete, bu sıcak günde manşetine şu çok şaşırtıcı haberi oturtmuştu: "Şimdi de yüz nakli". "Yüz nakli"ne takılıp Sabah'ın üstü kapalı birşeyler söylemeye, bir şeyler ima etmeye çalıştığını sanmayın; basbayağı "yüz" naklı:

"Tıpta devrim: Aralarında bir Türk kadının da olduğu dört gönüllü hasta, nakil için bir ölü yüzü bekliyor". Doğrusu biz yine de inanamadık; günlerdir sözü edilen "tezkere"nin hükümetten çıktığı bir günde Sabah'ın bu "yüz nakli" meselesini manşete taşımasının arkasında yine de başka nedenler aradık... Ama hayır! Haberin tamamını dikkatle kıraat ettikten sonra gördük ki, "yüz nakli" meselesinin manşete taşınmasında efkâr-ı umumiyenin efkârını dağıtmak dışında hiçbir gizli niyet yoktur.... Ne tuhaf değil mi? Irak savaşının ateşlenmesi için geri sayımın başlamakta olduğu bir günde ülkenin "üç büyükleri" içinde yer alan bir gazete aklını "yüz nakli"yle bozmuş....

25 Şubat tarihli Sabah gazetesi "efkâr dağıtma gazeteciliği" faslında bu kadarla da yetinmemiş. Gazetenin "yüz nakli"nin işlendiği manşetinden sonra ikinci büyük haberi de bu doğrultuda. Yeşil Kundura'nın sahibinin oğlu Hindistan'ın en zengin işadamı Thapar'ın kızı Ayesha ile evlenmiş. Gazete hilafsız bir tam sayfasını da Yeni Delhi'de yapılan bu "binbirgece masalı" misali düğüne ayırmış. Sabah bununla da kalmamış; bu düğün haberine öyle bir resim-üstü ve resimaltı yerleştirmiş ki, açıkçası, Sabah okurlarında "tezkere"nin neden olabileceği "efkâr"ın zerresi kalmamıştır, desek yalan değil! Bu resim-üstü ve resimaltı ifadeler şöyle:

Resim-üstü: "Her şey Hint geleneklerine uygun olarak gerçekleşti"

Resimaltı: "Önce papaz tarafından kutsandılar"(!)

Ne dersiniz; biz "tezkere" ile filan meşgulken Hindistan da "yüz nakli" yaptırmış olmasın?! (K.B.)

Yazıişleri-muhabir gerilimini de tartışalım...

Hürriyet'in "Okur Temsilcisi" sayfasında bir Hürriyet muhabirinin, hem de kendi haberiyle ilgili bir şikâyetini dile getirmesi, doğrusunu isterseniz bizim çok hoşumuza gitti... Muhabirlerin, mesleğe adım atar atmaz karşılaştıkları, ama hiçbir yerde dile getiremedikleri bir sorunun bir gazetenin sayfalarında dile getirilmesi az şey değil...

Gelin önce "fırçalı, azarlı haberime üzüldüm" başlığını taşiyan "muhabir mektubu"nu okuyalım:

"18 Şubat 2003 Salı günü Hürriyet Gazetesi'nin 5'inci sayfasında yayınlanan, Yeni İstanbul Valisi Muammer Gürel'in, Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan ile Beyoğlu Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ı, yaptığı ilk toplantıda 'fırçaladığı', 'azarladığı' belirtilen imzalı haberim beni çok üzdü. Ne Vali Güler kimseyi fırçalamış, azarlamış, ne de haberde tarafımdan böyle bir ifade kullanılmıştır..." Mustafa KINALI / Muhabir.

"Gece editörü arkadaşlarımız, bu haber için hem muhabirimizden, hem de okurlarımızdan özür diliyorlar. 'Maalesef maksadı aştı, hata oldu' dediler."

Bu küçük mektup, gazetelerde yazıişlerinin "astığı astık, kestiği kestik"liğinin küçük ama tipik bir örneğini seriyor önümüze... Öyledir; gazetelerimizde yazıişleri "iktidar", muhabirler "halk"tır... Ve rejim, öyle dıştan görüldüğü gibi "demokratik" değildir. İktidar, halkın her türlü üretimi üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahiptir. Halkın duruma itiraz etme hakkı yoktur, beğenmezse "gider", iktidar da "yeni bir halk bulur kendine..."

Çoğu yazıişleri kadroları, "kuru, tansiyonsuz toplum haberleri"ni sevmez mesela... Kendilerini bu tür haberlere "ruh verme" misyonuyla malûl görürler... Ciddi-politik haberlerde de böyledir bu; haberden çıkan "ana fikir" hoşlarına gitmezse, başlık-spot marifetiyle haberden bambaşka bir anlam çıkartma uzmanlığı da bu kadronun özellikleri arasında yer alır. Zaten bir kısmı, muhabirlerin haberlere başlık atmasına da razı değildir. Bu kategorideki kadrolar arasında, önüne gelen "başlıklı haber"i paramparça edip "başlık atmasını biliyorsa gelsin burada çalışsın" diye bağıranlar da saptanmıştır. "Muhabirlik" küçültücü bir sıfattır onlar için. "Siz de mi muhabirsiniz?" sorusuna, "Ben hayatımda hiçbir zaman muhabirlik yapmadım" diyen yazıişleri kadroları da görülmüştür...

Köşe yazarlığı gibi, mevcut yapılanmasıyla yazıişleri müessesesi de Türk basınındaki haber (muhabir) sorununun büyümesine neden oluyor ve bu mesele hiç tartışılmıyor.

Haberi tanınmaz hale gelen muhabirler, şimdiye kadar sessiz çığlıklar atmakla yetindi. Hürriyet'teki feryadı işte bu nedenle çok önemsiyoruz.

Buradan çağrıda bulunuyoruz: Başta muhabirler olmak üzere, sorunu tabu olmaktan çıkaralım, tartışalım. Bu sayfa herkese açık. Yazılarınızı bekliyoruz... (A.G.)

"Sıfırın altında" bir olasılık

Türkiye'nin ABD'nin Irak savaşına nasıl destek vereceği ve karşılığında ne alacağı "Az kaldı, tamam gibi" bilgilerle desteklenmiş olarak tamamen "ekonomik" sıkıntılar çerçevesinde ilerlerken, Kuzey Irak'taki Kürt yönetiminden gelen Türkiye'nin bölgeye girmesi ihtimaline yönelik sert açıklamalar kafaları karıştırmışa benziyor. Güzel güzel "dolar" pazarlığı yapılırken, muhtemel bir Türk-Kürt çatışması da nereden çıktı?

Biliyorsunuz, ABD medyası gibi Türk medyası da işin başından beri izleyici ve okuyucularına işin bu yönünü pek hatırlatmadı. "Siyasi" ve "askeri" sorunlar olduğu söyleniyordu ama bunların didiklendiğine pek şahit olmuyorduk...

Bu sorunlar hakkında şimdiden sonra aynı "soğukkanlılığı" gösterebilmek tabii ki mümkün değil. Çünkü artık gazeteler ve televizyon kanalları her gün Kuzel Irak çıkışlı tehditlerle dolu... Bu kımıldanmayı sadece haberlerde gözlemiyoruz; köşeyazılarında da yavaş yavaş Kuzey Irak probleminden söz edilmeye başlandı.

Ama nasıl bir söz etme? Tabii ki, tahmin ettiğiniz gibi, Kuzey Irak'a "sopa göstererek"!

İşte 25 Şubat tarihli gazetelerden iki örnek:

Hürriyet'ten Fatih Altaylı: "Türk askeri ile çatışmak, Türk ordusuna 'çirkin yakıştırmalar' yapmak Saddam Hüseyin'in 'kırık dökük' tanklarından bile 'çil yavrusu gibi' kaçanların cüret edebileceği bir şey değil."(!)

Radikal'den İsmet Berkan: "Bu tehdit ne kadar gerçekçi? Sıfırın altında. Savaşacak olsalar, şu anda KDP bölgesine çok yakın olan Türk birliklerine saldırmaya kalkar, derslerini de alırlardı. Şurası açık: Ne Barzani'nin ne de bölgedeki başka bir silahlı gücün Türk askeriyle savaşmaya gücü var." (!)

Biz meslektaşlarımız gibi "harita okumak"ta uzman olmadığımızdan, işin askeri yanına ilişkin bir tartışmaya girecek değiliz. Ancak şu da bir gerçek değil mi: "Sıfırın altında" bir "olasılık"tan bugün bırakın askeri meseleleri, "doğa yasaları"nda bile söz edilmiyor! (K.B.)


26 Şubat 2003
Çarşamba
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED